İklim değişikliği, günümüz dünyasının en hayati sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Bir yanda kutup buzullarının erimesiyle deniz seviyesi ortalamanın üzerinde bir hızda yükselirken, diğer yanda aşırı sıcak hava dalgaları birçok doğal felakete neden oluyor. Bilim insanlarının uyarıları her geçen gün artarken, uygulanan politikalar bu karmaşık tabloya çözüm sunmakta çoğu zaman geç kalıyor. Öte yandan, yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar, sıfır karbon hedeflerinin benimsenmesi ve gelişen yeşil teknolojiler bize gelecek için umut vaat ediyor.
İklim değişikliği ile mücadelede kritik bir eşikte durduğumuz bir dönemde, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 29. Taraflar Konferansı (COP29) 11-22 Kasım tarihleri arasında Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de toplandı. BMİDÇS’nin en üst karar organı olan Taraflar Konferansı (Conference of Parties- COP), her yıl tüm gözlerin üzerine çevrildiği bir diplomasi sahnesine dönüşüyor. Ulusal bildirimlerin ve emisyon envanterlerinin titizlikle incelendiği bu zirvede, alınan tedbirlerin etkileri masaya yatırılırken, BMİDÇS’nin nihai hedefine ulaşma yolundaki ilerleme de detaylı bir şekilde değerlendiriliyor.
COP29 gündemini ele almadan önce, geçtiğimiz yılın çıktılarından yola çıkarak hafızalarımızı tazelemekte fayda var. Dubai’de gerçekleşen COP28 İklim Zirvesi, müzakere tarihinde bir dönüm noktasıydı. Kayıp ve Zarar Fonu’nun kurulması, fosil yakıt çağının sona ermesi gerektiğine dair güçlü mesajların verilmesi ve temiz enerjinin bu boşluğu doldurmasının gerekliliği üzerine varılan fikir birliği, zirvenin ana çıktılarını oluşturmuştu. Üstelik, 2050 yılının küresel net sıfır için hedef yıl olarak belirlenmesi, zirvenin tarihsel önemini daha da artırmıştı.
Bunlara ilave olarak COP28 sırasında yaklaşık 130 ülke, 2030’a kadar küresel yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkarma yönünde cesur bir taahhütte bulunmuştu. Ancak, verilen bu sözlerin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen, ulusal hedeflerde dikkat çekici bir değişiklik yaşanmadı. Her ne kadar COP28’de verilen sözler umut verici olsa da yenilenebilir enerji hedeflerine yönelik yeterince somut adımların atılmamış olduğunu görüyoruz. Bu durum, küresel taahhütlerin ulusal düzeyde eyleme dönüştürülmesinin zorluğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Bu yıl düzenlenen COP organizasyonuna geçen yıl olduğu gibi ilgi yine yoğundu. 169 ülkeden 72 bin kişinin katıldığı zirveyi, farklı ülkelerden 3 binden fazla gazeteci takip etti. Zirve kapsamında yapılan müzakerelerde, finansman, karbon piyasaları, fosil yakıtların geleceği ve küresel sıcaklıklardaki artışları hafifletme çabaları gibi kritik konular ele alındı.
İklim finansmanının ana gündem maddesi olduğu COP29, özellikle gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğinin mali yüklerini hafifletmek için gerekli finansal desteğin belirlenmesi açısından büyük bir dönüm noktası olarak görülüyordu. Daha önce anlaşmaya varılan yıllık 100 milyar dolarlık finansman hedefinin 2030’a kadar yıllık 1 trilyon dolara çıkarılması gerektiği uzmanlar tarafından sık sık dile getirildi. Ancak uzun müzakereler sonucu varılan anlaşma kimseyi tam olarak memnun etmemiş görünüyor. Anlaşma kapsamında gelişmekte olan ülkelerdeki emisyonların azaltılması ve iklime uyum finansmanı için, gelişmiş ülkeler tarafından sağlanan yıllık 100 milyar dolarlık finansman tutarının 2035'e kadar yıllık 300 milyar dolara çıkarılacağı açıklandı. Ayrıca kamu ve özel kaynaklardan sağlanacak finansmanın, 2035'e kadar yıllık 1,3 trilyon dolara çıkarılması için tüm tarafların iş birliği yapması konusunda anlaşmaya varıldığı kaydedildi. Uzmanlar genel olarak 300 milyar dolarlık kaynağın yetersiz olduğu görüşünde. 1,3 trilyon dolarlık hedefte ise bir bağlayıcılık bulunmuyor.
İklim finansmanının dışında COP29 diğer önemli gelişmelere de sahne oldu. Uzun süredir beklenen Kayıp ve Hasar Fonu’nun 2025 yılı itibarıyla işler hale getirilmesi kararı alındı. Fon, küçük ada devletleri, az gelişmiş ülkeler ve Afrika ülkeleri gibi kırılgan bölgeler için önemli bir destek olarak değerlendiriliyor. Diğer yandan çok taraflı kalkınma bankaları iklim eylemleri için, 2030 yılına kadar toplamda yıllık 170 milyar dolara ulaşan miktarda katkı sağlayacaklarını açıkladılar. Asya Kalkınma Bankası, Azerbaycan, İsveç ve Kanada’nın katkılarıyla iklim finansmanı projeleri için toplam 7,3 milyar dolarlık taahhüt verildi. Almanya’nın 65 milyon dolar ve İrlanda’nın 13 milyon dolar katkısıyla Adaptasyon Fonu, toplamda 133 milyon dolara ulaştı. 25 ülke ve Avrupa Birliği, enerji üretiminde yeni kömür projelerine yer vermeyeceklerini taahhüt ederken, diğer ülkeleri de benzer adımlar atmaya çağırdı. Ayrıca, Meksika’nın 2050’ye kadar net sıfır hedefini açıklamasıyla tüm G20 üyeleri bu taahhüdü resmi olarak kabul etmiş oldu.
Ülkemizden de COP29’a önemli katılım gerçekleşti. COP29’a Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde geniş bir delegasyonla katıldı. Azerbaycan ve Brezilya’dan sonra Türkiye, zirvenin en büyük üçüncü delegasyonunu oluşturdu. Zirvenin Türkiye adına en önemli gelişmesi, “2053 Uzun Dönemli İklim Değişikliği Stratejisi” belgesinin yayımlanması oldu. Bu belge, Türkiye’nin kalkınma önceliklerinden taviz vermeden net sıfır hedefini nasıl gerçekleştireceğini detaylandırıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın zirvede yaptığı konuşma özellikle dikkat çekiciydi. Konuşmada 2053 yılında net sıfır emisyona ulaşma hedefi vurgulanarak, Yeşil Kalkınma Vizyonu doğrultusunda kilit sektörlerin dönüştürüleceği mesajı verildi. Yeşil Finans Stratejisi ve Ulusal Yeşil Taksonomi çalışmalarına vurgu yapıldı. Emisyon Ticaret Sistemi’ni de içeren İklim Kanunu’nun çok yakında TBMM’ye sunulacağını öğrendik. Yeşil dönüşüm için temel bir altyapı sunacak olan bu yasa, Türkiye’nin dış ticaretteki rekabet gücünü artıracak. Yenilenebilir enerji alanında Avrupa’nın 5’inci, dünyanın ise 11’inci ülkesi konumunda bulunan ülkemiz, İklim Değişikliği Azaltım ve Uyum Strateji Eylem Planlarını uygulamaya almış durumda. Ayrıca güneş ve rüzgâr enerjisi kapasitesinin 2030 yılına kadar 120 bin megavata, nükleer enerji kapasitesinin ise 2050’ye kadar 20 bin megavata çıkarılacağı duyuruldu. 2024-2030 yılları arasındaki dönemi içeren Ulusal Enerji Verimliliği kapsamında 100 milyon ton karbondioksit azaltımı hedefleniyor. Elektrikli yerli otomobil TOGG’un yaygınlaştırılması da hedefler arasında yer alıyor.
COP29’da ülkemiz açısından öne çıkan diğer gelişmelere baktığımızda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından kurulan “Sıfır Atık” temalı Türkiye standı ziyaretçilerin büyük ilgisini çekti. Bu stantta, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele, uyum ve azaltım politikalarına ilişkin projeleri uluslararası katılımcılara tanıtıldı. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması, Yeşil Mutabakat, Döngüsel Ekonomi Eylem Planı gibi konu başlıklarında birçok panel düzenlendi. Türkiye aynı zamanda 31. Taraflar Konferansı'na ev sahipliği yapmak üzere aday ülkeler arasında yer alıyor.
Bakü’de COP29 görüşmeleri tüm yoğunluğuyla sürerken, aynı dönemde Rio de Janeiro’da G20 Zirvesi dünya liderlerini bir araya getirdi. Jeopolitik gerginliklerin tırmanışı ve küresel yoksulluk gibi sorunların başı çektiği yoğun gündemin içinde, çevresel konuların geri planda kalma riski belirgin şekilde hissedildi. Bir başka çarpıcı gelişme ise, ABD başkanlık seçimlerinin Donald Trump lehine sonuçlanması oldu. Trump’ın önceki politikaları göz önüne alındığında, bu sonuç küresel iklim mücadelesi için belirsizlikleri daha da artırdı. Devlet başkanları ve hükümet delegelerinin yanı sıra, sivil toplum temsilcilerinin de giderek daha fazla katılım gösterdiği, iklim gündeminin belirlendiği bir buluşma noktası olan COP, bir sonraki yıl 10-21 Kasım 2025 tarihleri arasında Brezilya’nın Belem şehrinde düzenlenecek. Küresel çapta yaşanan belirsizlik ortamı iklim değişikliğiyle mücadeleyi zorlaştırsa da sivil toplumun COP'taki artan etkisi gelecek yıl Brezilya'da gerçekleştirilecek zirveye kadar iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik küresel girişimlerin artarak devam edeceğini gösteriyor.