Dr. E. Serdar Gökpınar
Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TGV) Genel Sekreter Danışmanı
Resmi adı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı olan ve ilki 1995 yılında gerçekleştirilen COP (Conferance of Parties - Taraflar Konferansı) Birleşmiş Milletler'in (BM) iklim değişikliği konusundaki yıllık konferansı. COP’a BM üye devletlerinin müzakerelere katılmak üzere gönderdiği temsilcilerin yanında gözlemci organizasyonların delegeleri, sanayi temsilcileri, iklim bilimciler, STK temsilcileri, aktivistler ve siyasi ikna sanatçıları olan lobiciler de dahil olmaktadırlar.
Bu yıl Bakü’de düzenlenen COP29’da Sürdürülebilir Gelecek Platformu’nun paydaşlarından ve Teknoloji Üreten Türkiye vizyonumuzla Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) olarak yeniden yerimizi aldık. Bu çerçevede COP29’un bitimine saatler kala bazı temel değerlendirmeleri paylaşmak isterim:
- Büyük organizasyonları üstlenme konusunda çok motive ve istekli olan Azerbaycan, COP29 için de oldukça iyi organize olmuş ve Bakü’yü 2 hafta sürmesi planlanan COP29 için neredeyse yeniden düzenlemiş.
- COP29’un en önemli gündemi finansmandı. İklime dair yapılacak işlerde finansa erişimin tüm ülkeler adına kolaylaşmasına ve gelişmekte olan ülkelere daha fazla destekte bulunulmasına yönelik kararların alınması vurgusu öne çıkarken, etkinlik boyunca ülkeler ve kuruluşlar tarafından gerek net sıfır / düşük karbon hedefilerini yakalamak gerekse iklim adaptasyonuna yönelik irili ufaklı çeşitli fonların duyurusu da dikkat çekti.
- Bu yıl özellikle tartışılan başlıca konulardan biri, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine uyum sağlamasına yardımcı olacak maddi imkânların nasıl oluşturulacağı oldu. Özellikle ‘Gelişmekte Olan Küçük Ada Devletleri’ ve ‘En Az Gelişmiş Ülkeler’ olmak üzere savunmasız toplulukları desteklemek için daha fazla çaba gösterilmesi gerektiğinde herkes hemfikir olsa da bunun “reel olarak” eylemler ve finansman ile desteklenmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.
- Ek olarak yenilenebilir enerjinin artırılması ve metan gibi karbondioksit dışı emisyonların ele alınması konusun ve 2025 yılına kadar Ulusal Katkı Beyanlarının (NDC) sunulması talepleri yeniden hatırlatıldı.
Türkiye, Azerbaycan ve Brezilya’nın (COP30 ev sahibi) ardından COP29’a katılan üçüncü büyük ulusal delegasyon. Ülkemiz ile ilgili olarak COP29’da bu yazının kaleme alındığı tarihe kadar gerçekleşen çok sayıda açıklama ve gelişme arasından seçtiğimiz en dikkat çekici başlıkları şöyle sıralayabilirim:
- Türkiye COP29’da Uzun Vadeli İklim Stratejisi ve Yol Haritası’nı açıkladı.
- 2023’de Dubai’de düzenlenen COP28’de 25 ülkenin imzaladığı "Nükleer Enerjiyi Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu"na bu yıl aralarında Türkiye’nin de olduğu 6 ülke daha imza attı. Böylece küresel nükleer enerji kurulu gücünü 2050 yılında 2020 yılına göre 3 katına çıkarma konusunda ortak çalışma taahhüdünde bulunulmuş oldu. Akkuyu’dan sonra Sinop ve Trakya bölgelerinde iki büyük nükleer santral daha yapma ve ayrıca yeni nesil küçük modüler reaktörler inşa etme planları da açıklandı.
- Türkiye 2026 yılında gerçekleştirilmesi planlanan COP31’e ev sahipliği yapmak üzere aday olduğunu açıkladı.
COP’a dair ilginç bir detay ise;
- 15 Kasım günü Çeşitli STK’lar tarafından 1.773 fosil yakıt lobicisinin etkinliğe erişim izni aldığı açıklandı. Bu rakam aslında Türkiye’nin ardından 4. Büyük delegasyon gibi de düşünülebilir. Fosil yakıtlardan çıkış konuşurken, bu tür gelişmeler de oldukça kafa karıştırıyor.
COP’ta konuşmalar, görüşmeler, müzakereler ve açıklamalar sürerken belki de insanlık olarak iklim konusunda ilerlememiz nedir diye de bakmak gerekiyor. 2015 yılında Paris’te gerçekleştirilen COP21’de kabul edilen Paris Anlaşmasıyla küresel yüzey sıcaklığındaki artışı sanayi öncesindeki seviyelerin 2°C ve tercihen 1.5°C altında tutmak konusunda mutabakata varılmıştı. 2023 yılında bu artışın 1,49°C olarak gerçekleştiği ve içinde bulunduğumuz 2024 yılında da 1.5°C hedefinin aşılacağı öngörülüyor. Unutulmamalı ki 2024’de arka arkaya küresel günlük ortalama sıcaklık rekorları da kırıldı. Her şeyi bir kenara bırakalım kritik nokta bu: Sınıfı geçemiyoruz.
Uzun konuşma ve müzakerelere rağmen hedeflerin aşılması ve COP etkinliklerindeki dağınık görüntü ve kafa karıştırıcı gelişmeler de çok sayıda kişinin COP zirvelerini "zaman kaybı" olarak nitelendirmesine yol açmıyor değil.
İklim dönüşümü “retorik” bir konu değil. Karşı karşıya bulunduğumuz değişim hem çok zor hem de oldukça karmaşık. İnsanlığın sanayi devriminin başından bu yana birkaç yüz yılda kurmuş olduğu üretim ve tüketim sisteminin amiyane tabirle ters-yüz edilmesinden bahsediyoruz. Hiç kimse net rakamı bilmese de önümüzdeki 30 yılda harcanması gereken finansal kaynak öngörüleri de 100’lerce Trilyon ABD dolarını buluyor. Bir dip not olarak, bugün için finansal kaynak akışı büyük oranda devletlerin öncülüğünde sağlanabilmektedir.
Bu dönüşüm özünde çok kapsamlı tekno-ekonomik bir dönüşüm ve dönüşümün kapsamını oluşturacak teknolojilerden bazıları “ölçeklenebilecek seviyede” hazır. Tartışmaların ve çalışmaların içinde bolca bilimsel araştırma ve teknoloji geliştirme yanında teknolojik inovasyonların yayılması ve ölçeklenmesi konularının da girmesi gerekiyor. Peki iklim teknolojileri (ClimateTech) konusunda neler söylenebilir?
- İklim teknolojileri, bilimsel ve mühendislik temelli teknolojik yenilikleri kapsayan Derin Teknoloji (Deep Tech) alanının konusudur. Bu tür teknolojiler, karmaşık problemleri çözmek için ileri düzey araştırma ve geliştirme gerektirir. Bu da “akıllı paranın” düzenli ve sabırlı akışı ile mümkündür.
- Yenilenebilir enerji ve özellikle de güneş ve rüzgardan elektrik üretimi konusunda çok önemli ilerlemeler kaydettik. Bu teknolojiler fosil tabanlı alternatifleriyle maliyet denkliğine ulaşmıştır. Bunu artı hanesine yazarken, bu aşamaya gelmemizin de zaman aldığını gözden kaçırmayalım. Gelişmekte olan diğer teknolojiler için de bu geçerli olacak.
- Her sektör, bölge ve ülkenin iklime etkisi ve iklimden etkilenme durumu farklı olacağından yine her sektör, bölge ve ülke için özgül çözümlere ihtiyaç olacak. Bu da öncelikle kopyala yapıştır tarzı stratejiler ve planlarla ilerlenemeyeceğini ve sonra da neyin gerçekten işe yarayacağının tespit edilebilmesi için çok sayıda teknoloji gösterimi, deneme ve pilot uygulama yapılmasını gerektireceğini işaret etmektedir.
- Koyulan hedefleri, şu ana kadarki performansımızı ve takvimi düşündüğümüzde laboratuvardan ölçeklenmeye geçişin de bugüne kadar alıştığımız biçimde doğrusal değil üssel olmasına ihtiyaç var.
- Trend olan sektörler daha fazla fon çekiyor. Örneğin güç sistemleri, elektrikli araçlar ve hidrojen birçok diğer teknoloji alanından daha fazla destekleniyor. Bu durum, yatırımcı psikoloji ve daha doğrusu FOMO (yatırımcıların fırsatı kaçırma korkusu) tarafından da besleniyor.
- Yenilikçi teknolojilerin ihtiyaç duyacağı başta nadir toprak elementleri olmak üzere malzeme ve metallerin ölçekleme aşamasında bir tıkanma noktası olma olasılığı var. Madencilik, malzeme ve metalurji, geri dönüşüm ve yeniden kullanım gibi uygulamaların güçlenmesini de gerektirebilir.
- Hem nitelik hem de nicelik açısından insan kaynağı ve yetenek açığı zengin ekosistemler de dahil ciddi biçimde hissediliyor.
- Son olarak hemen hemen herkes işbirliğinden (cooperation) ve birlikte çalışma (collaboration) bahsederken pratikte bunun gerçekleştiğini söylemek mümkün değil. Hatta işbirliğinden çok çalışmaların izole ve rekabet halinde gerçekleştirildiğini söylemek yanlış olmayabilir.
Tüm bunları bir araya getirdiğimizde teknoloji çalışmalarının daha kapsayıcı olarak gerçekleştirilmesi ve mümkün olan herkesin bu çalışmalara katkı vermesinin sağlanması önemli. Geçmişte rahat yapılabildiği şekilde teknoloji geliştirmeye girişmeden, teknolojileri başkasının geliştirmesini bekleyip sonra satın almak çok sorunlu olabilir.