Çok zor bir dönem kapıda

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ

1999’daki büyük Marmara Depremi’nden çeyrek yüzyıl bile geçmeden aynı şiddette üstelik iki kez üst üste ülkenin doğusundan güneyine uzanan geniş bir bölgeyi sarsan ve 11 ilimizi etkileyen büyük bir felakete maruz kalmamız, hepimizde şok etkisi yarattı. Öyle ki milyonlarca yurttaşın içimizi burkan acısı ve fay hatları ile örülü bir ülkede aradan geçen bunca zamanda kamu yönetimi olarak deprem hazırlığımızın bu kadar yetersiz, refleksimizin bu kadar zayıf olduğunu görmenin hayal kırıklığı, doğrusu bizi de uzunca bir süre yazı yazma hevesinden uzak tuttu. Zaten ekonomik anlamda zorlukla sürdürülen, hatta seçimin bir ay da olsa öne alınmasını dayatan hassas dengeler, depremin ekonomik tahribatı ile daha da hassaslaştı. Sadece ilk iki ayda 16 milyar doları bulan cari açık ve ondan çok daha yüksek (27 milyar dolar) dış ticaret açığı ile döviz kuru kırılganlığını korumaya devam edecek. Yıllık bazda 51 milyar doları aşan cari açık 2014’ten beri en yüksek düzeyde. Daha önce ayrıntılarına değindiğimiz gibi yıl sonu büyük maliyet göze alınarak gerçekleştirilen %5.6 büyümede de, baskılanan döviz kuru ve faizlerde dikişler atmak üzere olduğu ve enflasyon %50’lerde yapışkan nitelik kazanmış olduğu için, %3’ler ile yetinmek zorunda kalacağız. Depremin büyük maliyetinin hem dış ticaret, hem de bütçe açığını arttıracağını ve ek vergi/ borçlanma ihtiyacı doğacağı düşünülürse seçim sonrasında kim kazanırsa kazansın bizi çok zor bir tablonun beklediği belli.

Depremin faturası

Depremin vurduğu bölgenin milli gelirdeki payı %9.8, ancak tarımda %14.3, sanayide %11.2, finansal hizmetlerde %4.4, inşaatta ve hizmetlerin her birinde %7.1olarak görünüyor. Bölgenin ihracatı da 20 milyar dolar kadar, yani toplamın %8.7’si. Ama ürün grupları itibariyle yaş meyve ve sebzede %22’yi, tahıl ve baklagillerde %30’u, tekstilde %32’yi ve halıda %70’i bulan bir ağırlık söz konusu. Marmara depremine göre daha fazla nüfus etkilenmiş ve daha fazla konut tahrip olmuş, ancak hakim sektörler ve ürün grupları itibariyle milli gelir açısından daha düşük bir kayıp muhtemel görünmekte. Şimdiye kadar depremin maliyeti konusundaki en kapsamlı çalışma olan ve Dünya Bankası metodolojisini kullanan Morgan Stanley raporuna göre yıkılan konutların yeniden inşa maliyeti, 450 dolar/m2 inşaat maliyeti hesabıyla 30 milyar dolara, TÜRKONFED’in varsayımıyla 700 dolar/ m2 inşaat maliyetiyle 47 milyar dolara ulaşıyor. Konut dışı sermaye stoku kaybının 6 milyar dolar, sanayi üretimindeki kaybın da başka illerdeki tesislerde kapasite artırımıyla edileceği varsayılarak 4 milyar dolar olarak öngörülüyor. Depremin bütçe açığına 15 milyar dolar kadar bir ilave yapacağı ve bunun da 5 milyar dolarının Dünya Bankası vb. uluslararası kuruluşların yardım ve düşük faizli kredileriyle karşılanacağı düşünülürse 2023 yılı bütçesine 200 milyar TL’yi çok aşan bir yeni kaynak ihtiyacı söz konusudur. Bu da bir ek bütçe gerektirecektir. Buna ek cari açık ihtiyacını da katınca depremin iyimser tahminlerle maliyetinin 70 milyar dolardan aşağı olmayacağı anlaşılıyor. Daha gerçekçi varsayımlarda bu rakamın 100 milyar dolara, kötümser varsayımlarda ise (TEPAV) 150 milyar dolara ulaşabileceği hesaplanıyor. Ayrıca bölgenin tarımdaki ağırlığını gıda fiyatlarına ve enflasyona olumsuz bir katkısı olacak. Bankalar açısından da takipteki kredilerde %16 gibi azımsanmayacak bir paya sahip bölgenin geri ödemelerinin durması, %5 civarındaki mevduatların da çekilmesi söz konusu. Yine bölge ihracatının da yine %30-50 oranında azalması muhtemel. Tek avuntu, bölgenin yoğunlaştığı sektörler itibariyle toparlanmasının daha kısa sürmesi yolundaki beklenti.

Depremin hemen ardından başlayan yoğun iç göç ile Suriye’den beklenen dış göç te öngörülmesi zorunlu ama zor parametreler. Kiralarda büyük artış ve işsizlikte tırmanış da kaçınılmaz görünüyor. Deprem tahvilleri, vergi dışı rantların vergilenmesi ve özel deprem vergileri de gündeme gelebilir. Bu çerçevede seçim sonrası toparlanma ve istikrar programı uygulanmasında bir aksama ya da uzama beklenebilir. Enflasyonda düşüş muhtemelen gelecek yıla sarkacaktır. Dövizde baskı sona ererse, ki kaçınılmaz görünüyor, döviz fiyatlarında da tırmanış görebiliriz. Banka bilançolarına yansıyan riskler söz konusu: Seçim sonrası normalleşme çabası faizlerde yükseliş getirirse bankaların, ellerinde biriken tahvil stoku nedeniyle ciddi bir zarara uğraması mümkün.

Çalakalem politikalar artık zor

Sözün kısası seçim sonrası iş başı yapacak kadroların önlerinde çok da fazla alternatif bulunmuyor; çoktan limitlerine dayanmış ve başarısızlığı açığa çıkmış olan YEP’e derhal son verileceği ve ortodoks politikalara dönülmek gerekeceği açık. Yani artık çala kalem ekonomi politikaları ile devam etmek, istense de mümkün değil. Umudumuz bunun yerine güven inşa eden, finansman maliyetini düşüren, kamu kaynaklarının etkin kullanımını sağlayan ve enflasyonla mücadele önceliğini ve perspektifini kaybetmeyen kapsamlı bir program konması.

İnşallah deprem bu bakımdan da bir son uyarı işlevi görür.

Tüm yazılarını göster