Çok hızlı değişim

Okan ALTAN OTOMOTİVİN İÇİNDEN

1989 yılında ilk otomobil inceleme yazılarını yazmaya başladığımda, otomotivin nasıl bir hızla bu kadar fazla gelişebileceğini tahmin bile edemezdim.
O günlerde turbo boşluğu nedir, üstten çift eksantrik, silindir başına dört supap, ABS gibi “ileri” mühendisliklerle yeni tanışıyorduk.
Markalar, “doğru yazalım” diye biz otomotiv gazetecelerine teknik personelleriyle yan yana son yeniliklerini öğretmeye çalışıyorlardı. Aluminyum alaşım yeni kullanılmaya başlıyor, dört hızlılar hala normal iken “kick-down” gecikmesi olmayan beş vitesli otomatik şanzımanlara şaşırıyorduk. SRS’in anlamını yeni öğreniyorduk.
Hızlanma testlerini, yol kenarlarını işaretlerimiz yollarda rüzgarı da hesaba katarak çift yönde analog kronometrelerle yapıyor, diz mesafelerini bagajları bile metrelerle ölçüp not ediyorduk.
Cadillac’larda gördüğümüz dijital göstergelerin Tofaş üretimi Fiat Tempra’larda da karşımıza çıkmasıyla, lüks kavramıyla teknolojiyi kafamızda karıştırıyorduk. O yıllarda torku bile ciddiye almayıp, beygir gücünü, maksimum hızları, slalom performansını, fren mesafesini, hız sabitleme sistemlerini, otomatik klimayı, entegre teypleri, kabin içindeki gerçek deri döşeme ve ahşap kaplamaları övüyorduk.
Farlar halojenden Xenon’a ve sonra LED teknolojine doğru değişirken; yıllar içinde ESP, sensörler, kameralar, direksiyon simidinin üstündeki kumandalar, hava yastıkları, navigasyon, vites pedalları gibi modern donanımlar birlikte araçların yakıt tüketimi, sürtünme katsayıları, sürüş destek sistemleri ve Schiebe-Hebe-Dach yerine Moon-Roof önemsenmeye başlandı.
2010’larda General Motors’un zirvede olduğu son yıllarında ürün geliştirmeden sorumlu Başkan Yardımcısı Bob Lutz’un “Artık, tüm otomobiller az tüketebiliyor, hepsi hızlı, çok iyi yol tutuyor, benzer kalitede materyale ve tekniğe sahipler. Artık, fark yaratan tek konu, tasarımdır!” iddiası söz konusuydu. Fakat, 2021’e geldiğimizde hayal gücümüzü zorlayan otonom sürüş gibi teknolojiler, otomobillerimizi değiştirmeye başladı. Bizler öğrendiklerimizi pekiştirmeye artık yetişemez olduk. Elektriklenme ile otomobil kavramı, “elektromobil”e doğru evrilirken, kabin içi bağlantı teknolojileri de, bilim kurgu filmlerinin bile ötesine geçmeye başladı.
Eskiden otomobilin nasıl çalıştığını bilmeye çalışırken şimdi ise sadece taşıdığı teknolojileri nasıl kullanacağımızı öğrenmeye çalışıyoruz.
32 yıl öncesinin otomobillerini aklıma getirdiğimde otomobilleri kötü ve iyi olarak ayırabiliyor, net bir şekilde puanlayabiliyorduk. Günümüzde ise en ekonomik otomobiller bile aslında oldukça iyiler. Özellikle son 7-8 yıldır kullandığım araçların hepsinin temelde yeterince iyi sürüş sunduklarını itiraf etmeliyim.
Fakat, önceden var olmayan veya eskiden önemsiz olarak düşündüğümüz gösterge paneli ve kontrolleri gibi yönlerin, artık ortalama müşteriler için temel belirleyici faktörler haline geldiğine şahit oluyoruz. Multimedya özellikleri ve telefonunuza ne kadar kolay bağlanabildiği gibi özellikler, artık kriter oldular.
1995 yılında Peugeot 106 Electrique’i ilk kez kullandığımda kilometrede 0.2 kWh tüketimin ne ifade ettiğini tam olarak yorumlayamamış, sadece 40 km gidebildiğime kızmış idim. Şimdi 250 km’lik menzilleri beğenmiyor, 6 saniyelik hızlanmalara yavaş diyebiliyoruz.
Torkun anlamının çevirme kuvveti olduğunu öğrendiğimiz günlerden, Lidar’ların içeriğine ve otomobillerdeki sanal zekanın otomobilleri nasıl yürüteceğine doğru değişimi öğrenerek, bizler de değişiyoruz.

Tüm yazılarını göster