8-9 yıl önceydi. O dönemde çalıştığım Hürriyet Gazetesi’nin barından içeri girdim, Yalçın Bayer seslendi:
- Gel seni misafirimle tanıştırayım. Çok önemli şeyler anlatıyor.
Masaya geçtim, Yalçın Abi kısaca tanıştırdı:
- Özdemir (Bayraktar) Bey, müthiş işler yapan küçük ölçekli bir sanayici. Fabrikası burada, bizim gazeteye yakın. İkitelli’de. Şirketinin adı Baykar Makine. Birlikte gidip görmeliyiz. Hele senin gibi ekonomiyi, şirketleri yazan birinin mutlaka görmesi gerekir.
Ardından 2009 yılında yazdığı bir yazıyı anımsattı, bunun üzerine Özdemir Bayraktar 3 oğlunun, Haluk Bayraktar, Selçuk Bayraktar ve Ahmet Bayraktar’ın çocukluk günlerine döndü:
- Çocuklarım daha ilkokuldayken kesme şeker kutusundan dört transistörlü radyo ve alıcı-verici elektronik cihazlar yapabiliyordu.
Ardından ekledi:
- Bizim evde sökülmemiş, dağıtılmamış elektronik alet olmazdı.
Sonra kişisel öyküsüne uzandı:
- Ailemiz Sürmeneli. Ben İstanbul Sarıyer Garipçe doğumluyum. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Makine Mühendisliği mezunuyum. İlk ve orta öğretim yıllarımda matematikten hep 8-9 alırdım ama kerrat cetvelini ezbere bilmezdim.
İTÜ Makine Mühendisliği’ni bitirdikten sonra bir süre akademisyenliğe yöneldiğini belirtti:
- İTÜ Makine Fakültesi’nde “hocaların hocası” diye bilinen Prof. İsmail Hakkı Öz’ün asistanlığını yaptım. Hocamızdan çok şey öğrendim.
Daha sonra ilk döneminde Turgut Özal’ın yönetim kurulu başkanlığı görevini yürüttüğü Burtrak’ta kuruluş çalışmalarına katıldığını kaydetti:
- Burtrak’ta Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptım. Oradan İstanbul Piston’a geçtim. Bir süre de orada çalıştım. Ayrıca Uzel’de de görev aldım.
Daha sonra küçük bir atölye ile kolları sıvadığı Baykar Makine’yi kurduğunu vurguladı:
- 1970’li yılların sonu, 1980’lerin başı. Döviz sıkıntısı yaşanıyor. Otomotiv sektörünün ithalatında sıkıntı yaşadığı bazı kritik parçaları ürettim. Direksiyon kutusu, hidrolik pompa, fren silindiri yaptım.
Lafı fazla uzatmamak için bu noktada 3 oğlunun kısa öyküleri üzerinde durdu:
HALUK BAYRAKTAR: Haluk, ODTÜ Endüstri Mühendisliği’ni bitirip ABD’de master yaptı. Şimdi Baykar Makine’de benimle birlikte çalışıyor.
SELÇUK BAYRAKTAR: Selçuk, Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirip ABD’ye gitti. Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) robotik sistemler ve insansız hava araçları üzerine eğitim aldı.
AHMET BAYRAKTAR: Ahmet, pilot olmak istiyordu. Uçuş eğitimleri aldı.
Selçuk Bayraktar’la ilgili şu ayrıntıyı paylaştı:
- Amerikan Ordusu ve çeşitli şirketler burs vererek Selçuk’u ABD’de kalmaya ikna etmeye çalışıyorlardı. Ben de, “Öyle bir şey bulmalıyım ki, Selçuk gelip burada kendini çalışmaya vermeli” diye düşünüyordum.
Selçuk Bayraktar’ın “çalışacak alan bulamamak” endişesiyle aklının hep ABD’de olduğuna işaret etti:
- Tam o günlerde Savunma Sanayi Müsteşarlığı (SSM) bir ihale açtı. Elden atılacak bir İHA (insansız hava aracı) sisteminin Türkiye’de üretimi söz konusuydu.
İhale şartnamesiyle ilgili şu ayrıntı aklına geldi:
- O kadar yerlilik istenen bir projeydi ki, ben bile şaşırmıştım. Oturup şartnameyi ben yazsam, bu kadar yazamazdım.
Selçuk Bayraktar konusunu sürdürdü:
- Elden atılacak İHA sistemi üzerinde çalışmaya başlamamız sayesinde çocuğu Amerika’dan kurtardım.
Yalçın Bayer araya girdi:
- Özdemir Bey’in insansız hava araçları üretimine adım attığı İkitelli’deki fabrikasında Mustafa Kemal Atatürk’ün, “İstikbal Göklerdedir” sözü duvarda yer alıyor.
Özdemir Bayraktar, ekledi:
- Ülkemiz için insansız hava aracını ilk yapan bizler olmalıyız. Çünkü, Türkiye’nin buna ihtiyacı var. Bu coğrafyada, “Güçlü Türkiye, güçlü ordu” gerekiyor.
İlk aşamada süreçlerde sıkıntı yaşansa da ilk “Mini-İHA”sının Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterine girmesi Baykar’ın yolu açtı.
Haluk Bayraktar’ın Genel Müdürlüğünü, Selçuk Bayraktar’ın Teknik Müdürlüğünü yaptığı Baykar’da üretim çıtası sürekli yükseldi.
Önceki gün vefat eden Özdemir Bayraktar, dün son yolculuğa uğurlandı…
Özdemir Bey’a Allah’tan rahmet diliyorum…
Mekanı cennet olsun…
Görmekte zorlanıyorum, nasıl yazı yazacağım?
5-6 ay önce Türk basınında dış haberler sayfasını ilk başlatan, meslek büyüğümüz, usta kalem Sami Kohen, Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mete Belovacıklı’yı aradı:
- Sevgili Mete, gözlerim iyiden iyiye görme yetisini kaybediyor. Görme zorluğu yazı yazmamı engellemeye başladı. Ben nasıl yazmaya devam edeceğim.
Mete Belovacıklı’nın gönlü Sami Kohen gibi bir ustanın Milliyet okurlarından görme sıkıntısı nedeniyle kopmasına el vermedi. Pratik çözümünü büyük ustaya aktardı:
- Sami Abi, eğer izin verirsen Dış Haberler Müdürümüz Levent Köprülü seninle söyleşi yapsın. Haftalık olarak o söyleşiyi yayınlayalım.
Sami Kohen, Belovacıklı’nın önerdiği bu formülden memnun oldu. Köprülü, Sami Bey’le söyleşiler yapıp yayınladı. Önceki gece Milliyet’in Haber Araştırma Müdürü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu Üyesi Pınar Aktaş, dün gece Sami Bey’in vefat haberini paylaştığında Mete Belovacıklı’yla dertleşmesini anımsadım:
- Görme zorluğu yazı yazmamı engellemeye başladı… Belovacıklı’nın bulduğu formül, Sami Bey’in dış politikayla ilgili görüşlerini son günlerine kadar kamuoyuyla paylaşmasını sağladı.
Sami Bey’in cenaze töreni yarın Neva Şalom Sinagogu’nda gerçekleşecek. Ulus Arnavutköy Musevi Mezarlığı’nda defnedilecek…
Güle güle Sami Bey…