Çoban Mehmet’in ve genç çiftçilerin sorunları, çözüm önerileri

Ali Ekber YILDIRIM TARIM DÜNYASINDAN

Antalya Kumluca’da 26-29 Nisan tarihlerinde düzenlenen 26. Hasyurt Tarım Fuarı, Türkiye’nin en eski tarım fuarı olarak bilinir. Geçen sene olduğu fuarın ilk günü oradaydım.

Fuar’ın açılış günü sabah ilk uçakla İzmir’den Antalya’ya uçtum. Antalya’dan Kumluca Ticaret Borsası Meclis Başkanı Mehmet Özçetinkaya ile özellikle nar ve kiraz üretimi, ihracatı üzerine çok bilgilendirici bir sohbet eşliğinde Kumluca’ya ulaştık. Kumluca’da Ticaret Borsası Başkanı Fatih Durdaş ve Antalya Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Ali Çandır ile Kumluca Toptancı Hal’inde buluşarak sebze meyve piyasasını, fiyatları yerinde değerlendirdik.

Fuara büyük destek sağlayan Antalya Büyükşehir belediye Başkanı Muhittin Böcek ve Finike Belediye Başkanı Mustafa Geyikçi, Antalya Ticaret Borsası Başkanı Ali Çandır açılıştan sonra stantları tek tek gezerek bilgi aldı.

Açılıştan önce “Söz Genç Çiftçilerde “panelinde genç çiftçilerle buluştuk. Panelde yaşları 24-29 arası 5 çiftçi ile hem sorunları hem de geleceğe ilişkin beklentileri konuştuk.

Tarımla ilgili her gün yetkililer, iktidar, muhalefet partisi mensupları, sektör temsilcileri kendi bakış açıları ile açıklamalar yapıyor. Gençlerin sesine pek kulak verilmiyor. Gençler kırsalda, tarımda kalmıyor diye şikâyet ediliyor.

Yönettiğim panele konuşmacı olarak katılan genç çiftçilerin tarıma bakışını geleceğe ilişkin beklentilerini özetleyerek paylaşıyorum:

Herkes çoban olabilir, Yörüklük soydan gelir

Mehmet Çatalkaya (Kaş-Yörük/çoban, 24 yaşında): Hayvancılıkla uğraşıyorum. Yörük’üm. Çoban ile Yörük arasında ince bir fark var. Yörüklük soydan gelir. Bu masadaki arkadaşlar tarımla uğraşıyor. Üretim yapıyor, çoban olabilir. Ama Yörük olamaz. Yörük olabilmesi için soyundan gelmesi lazım. Bu işi ne zamandan beri yapmaya başladın diye sorarsanız, Cenabı Mevla bu keçiyi yarattığında başına bizim sülaleyi vermiş. O zamandan bu yana bu işi yapıyoruz. Hayvancılığı seviyor muyuz seviyoruz. O çanın sesini duymadan, kimisine pis kokar, biz o kokuyu almadan yaşayamayız.

Devletin koruduğu kurt benim keçilerimi yiyor

Ama bizim ciddi sorunlarımız ve sıkıntılarımız var. Ben sorunları anlatıp çözümleri de söyleyeceğim. Bizim hayvancılıkta 7 tane bilemedin 8 tane sorunumuz var.

Sorunlarımızdan biri kurt. Yerel halk canavar diyor. Benim 250 keçim var. 2008 yılından bu yana 500 keçimi canavar yedi. Ben aynı zamanda Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Enerji Sistemleri bölümünü bitirdim. Babam çağırdı geri geldim. Burada aynı zamanda milli parklarda çalışıyorum. Onun dışında da malcılıkla uğraşıyorum. Devlet diyor ki kurdu vurmak yasak, koruma altında. Benim malımı yiyor. Devletin koruduğu bir mahlûkat benim malımı yiyor. Devletin bu durumda benim zararımı karşılaması lazım. TARSİM’e sigorta yaptırsak hayvan başına 750 lira bedeli var.

Hayvan sayısına göre devlet Bağ-Kur primlerimizi ödesin

Sosyal bir güvence yok. Örnek veriyorum. Bağ-Kur ayda olmuş 3 bin lira. Hayvancılık, Yörüklük denilen iş aile mesleği… Bir kişi tek başına bu işi döndüremez. Yaşlı-çocuk bütün ailenin bu işin içinde olması lazım. Biz 5 kişilik bir aileyiz. Bağ-Kur aylık 3 bin lira, 12 ay 36 bin lira yapar. Beş kişiyi hesaplarsak 180 bin lira eder. Türkiye’de herkes hayvancılık bitiyor, hayvancılık bitiyor diyor. Bunu söylemek basit. Ben de söylüyorum. Hayvancılığı bırakacağım. Devletin bana şunu söylemesi lazım ya kardeşim boş yere bir sürü milyonlarca lira para harcanıyor. Bir doktor çıkıyor ben hayvancılık yapacağım diyor. Malın m’sinden anlamayan adam milyonlarca lira kredi çekiyor. Sonra yapamadım deyip kredinin hibenin de üstüne yatıyor. Hayvancılıktan anlayan benim. Devlet için bir aile için 180 bin lira para mıdır? Bence hiçbir para değil. Her şeyi de geçtim şöyle bir sitem uygulamalı; devlet demeli ki kardeşim 150 anaç keçin olursa aileden bir kişinin sigortası bana ait. Eğer 250 yaparsan iki kişinin sigortası bana ait, 350 yaparsan 3 kişi. Sayılar çok önemli değil. Şu anda devlet bunu yapsa hayvancılık şaha kalkar. Adam gidip belediyede, otelde çalışacağına keçi bakar, hayvan bakar.

İlkokuldan itibaren “Oku kurtar kendini” deniliyor

Aile kurmak. Yörükler, çobanlar olarak bizleri su değirmenine benzetebilirsiniz. Su değirmeninin dönmesi için ne lazım, su. Su akacak ki çark dönsün. Bakıyorum, ben ilkokula girmişim. Babam kulağıma eğilip “oğlum oku kurtar kendini”. Liseye gitmişim, üniversiteye gitmişim yine aynı “oğlum oku kurtar kendini”. Şimdi bir ailede işin devam etmesi için yani değirmenin çalışması için su gerekiyor ya, su burada nesli temsil ediyor. Bizim bu işi sürdürmemiz için babamızın “oku ama sonra gel bu işini sürdür” demesi lazım. Ama kurtar kendini diyor. Kurtuluş nereden olur? Izdırap çektiğin bir yerden kurtulmak istersin. Ben çobanları geziyorum, hiçbiri çocuklarına rahatımız iyi bu işe devam etsin demiyor. Bu çobanlığı devam etmek istiyoruz diyen birini bulursanız ben o adamın elini öpmek istiyorum.

Yaban keçisi kadar değerim yok mu?

Devlet yaban keçilerini nesli tükeniyor diye koruma altına almış. Oraya belli bir personel koymuş korumaya çalışıyor. Ben de diyorum ki ben Yörük’üm benim de neslim tükeniyor, beni de koruma altına alın. Yani benim bir yaban keçisi kadar değerim yok mu?

Bir zengine sorsanız para sadet, mutluluk getirmez der. Ama para, parasızlıktan doğan mutsuzluğu, huzursuzluğu da önler. Hayatımız ekonomi. Bu işi devam ettirmemiz için iki tane ana unsur gerekir. Birincisi işi beğenmezsin ama kardeşim parası iyi bunun. Ben 10-15 sene bu işi yapayım evi barkı alayım sonra bırakır kurtulurum dersin ve yaparsın. İkincisi işin parası yerinde değil ama huzuru yerindedir. Huzurumu bozmayayım diye devam edersin. Dönüp bakıyoruz hayvancılığa ne parası yerinde, ne de huzuru var. Ben bu işi nasıl yapayım Ali abi? Acilen önlemlerin alınması lazım.

Hayvanı besliyorum ama satamıyorum, kestirecek yer yok

Keçi yetiştiriyorum. Ama keçiyi kestirecek bir yer yok. Bir adam domates üretir, biber, turunçgil üretir. Fiyatı kötü olabilir ama bir kasa domatesi Kumluca Hali’ne götürüp satabilir orası almazsa Finike’ye götürür ama sonunda satar. Ama bizde şöyle bir şey var. Biz malı üretiyoruz ama satamıyoruz. Burada iş yine devlete kalıyor. Hep devletten bir şey istiyoruz gibi görünüyor. Biz devleti babamız olarak görüyoruz. Devlet bize alım garantisi vermeli. Yani devlet demeli ki senin 150 keçinin 75’ine ne olursa olsun ben alım garantisi veriyorum. Demre’ye de açıyorum bir kesimhane ve yılın 365 günü malını yetiştir getir kestir demesi lazım. E bize Burdur’dan kasap gelecek de onun arabasına kurban vadeli, yılbaşı vadeli malımı yükleyeceğim ondan sonra adam parayı ödemeyecek ve serf sefil olacağız.

Bu sorunlar olmasa biz elde ettiğimiz ürünlerle ilgili çalışmalar yaparız. Ama sorunlardan buna sıra gelmiyor. Toroslar’dan taa İzmir’e kadar bu dağlar keçi için uygun. Ama çobanlar işi bırakıyor. Dağlar boşalıyor. Buna çare bulunmazsa yarın bu iş tamamen yok olacak.”

Üretici kimyasallar nedeniyle kanser riski ile karşı karşıya

Şerife Sıkıcıoğlu (Demre- sera domatesi üreticisi, 28 yaşında): Girdi maliyetleri çok yüksek olduğu için çiftçi olarak işe eksiyle başlıyoruz. Tam para kazanacağımız zaman fiyatlarda bir çöküş yaşanıyor. Geçenlerde dolmalık biber hasadı yaptım. Ton başına 23 bin lira para kazanacağımı hesaplamıştım. Ama o gün fiyat da şok düşüş oldu ve tonda 15 bin lira zararımız var. Bu nedenle girdileri karşılayamaz duruma geldik.

Fiyatı kim belirliyor? Biz biberi toptancı haline veriyoruz ve orada kaderimiz belirleniyor. Bir gece de ne değişmiş olabilir ki bizim biberin fiyatı bu kadar düşmüş olsun. Bir açıklama bekliyorum ama açıklamada yok.

İklim değişikliğine bağlı olarak sıcaklıklar artıyor. Biyolojik mücadele yetersiz olunca veya yapılamayınca herkes kimyasal ilaçlara yükleniyor. Üretici bu kimyasallar nedeniyle kanser riskiyle karşı karşıya kalıyor. Bu nedenle çiftçilere yıpranma hakkı tanınarak erken emeklilik getirilmesi gerekir. Kadınlarımız ve gençlerimiz sosyal güvencesiz çalıştırılıyor. Buna da çözüm getirilmesi lazım.

Tüketici çok kazandığımızı zannediyor

Emre Çetin( Demre’de biber üreticisi, 24 yaşında): Biz de aileden çiftçiyiz. Biber üretiyoruz. Girdi maliyetleri çok yüksek olduğu için üretici olarak para kazanamıyoruz. Ama dışarıdan çok para kazandığımız zannediliyor. Bizim kaderimiz bazen bir gecede değişiyor. Bir anda fiyat değişiyor. Ürünü topluyoruz, almıyorlar. İhracat yok diyorlar. Fiyat düşünce de zarar ediyoruz. Biz de bu işi bırakacak noktaya geldik.

Girdi maliyetleri yüksek olunca hep eksiye gidiyoruz artıya geçemiyoruz. Para kazanabilsek devam ederiz. Üretmek isteriz. Bizim istediğimiz tek şey emeğimizin karşılığının fiyatlara yansıması. Tüketiciler mikrofon uzatıldığında “biber, domates çok pahallı” diyerek bizim kazandığımızı düşünüyorlar. Ama yok öyle şey. Domates var burada bizde 10 lira markette 30 lira. Marketteki 30 lira olan domatesi ben burada ikinci kalite diye satmıyorum. Çürümüş, sapı yok, kurumuş. Bizim çok kazandığımızı düşündükleri için bizi suçluyorlar. Biz 9 dönümde üretim yapıyoruz. Karın tokluğuna çalışıyoruz.

Girdi fiyatlarının uygun olmalı

Orhan Gök (Kumluca, serada domates üreticisi, 26 yaşında): Ben sorunlardan çok çözümleri konuşmak istiyorum. Bizim üretime devam edebilmemiz için girdi fiyatlarının uygun hale getirilmesi lazım. Çünkü yaptığınız işten geçiminizi sağlayamıyorsanız bu işi yapmanın hiçbir anlamı kalmıyor.

Genç çiftçi arkadaşlarımız bu işi yaparken geçimini sağlamak için çalışıyor. Devletin seracılara, sera yapımında daha fazla destek sağlaması gerekir.

Biz genç üretici olarak ailemizden farklı olarak üretimin, ürünün kalitesi açısından farklı bir yöntem deneyebiliriz. İşçilik, ilaçlama konusunda bir tık farklı şeyler yapabiliriz. Ama biz piyasayı ne kadar takip edersek edelim birileri bu piyasayı zaten belirliyor. Bir ton domatesten 100 bin lira kazanırım diye düşünürken yarın çöpe de dökebilirsin.

Sulamada kapalı sisteme geçilmeli

Salih Can Karakaya (Finike,Turunçgil üreticisi, 29 yaşında): Bu bizim ata mesleğimiz. Biz geçinmek için üreticilik yapıyoruz. Normalde biz de isteriz yaptığımız işi severek, gönülden yapmayı ama girdi maliyetleri çok yüksek. Akaryakıt olsun, sulama maliyetleri olsun canımızı yakıyor. Su saatine geçen sene 125 lira ödüyorduk bu yıl 270 liraya çıktı. Ürünün getirisi az, gideri çok. Üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Bizden sonra gelecek olanlara “sen bu işi yürüt” diyecek bir şey yok.

Bu bölgede bahçelere, portakala, narenciyeye mermer ocakları çok zarar veriyor. Portakal toz nedeniyle çok zarar görüyor.

Sulamada kapalı sisteme geçilmesi lazım. Açık sulamada dönüm başına para ödendiği için adam suyu salıp gidiyor. Nasıl olsa dönüme para ödüyorum diye suyu tasarruflu kullanmıyor. O’nun fazladan kullandığı su iki gün sonra bize sıkıntı yaratıyor. Her tarafa damlama sistemlerine geçilmeli. Ödemeler hasat sonrasına olmalı. Biz kapalı sistem kullanıyoruz faydasını da görüyoruz.

Bu işi yapmazsak ne yapabiliriz?

Yapmama gibi bir alternatifimiz yok. Bu iş bizi ilerletsin çok para kazanalım diye değil de sadece karnımızı doyursun yarına Allah kerim diyoruz. Çünkü yatırım yapacak bir şey kazanamıyorsun. Bu yıl portakal dalında kaç liraydı. En fazla 5-5,5 lira. Şimdi ben bunu nasıl üretip de para kazanacağım. Bir evin iki oğluyum, ben evliyim. Arkamdan kardeşim var. Biz bu bahçeden nasıl iki aileyi geçindireceğiz? Bu 12 dönümde sulaması, ilacı, bakımı, toplanması, gübrelenmesi yazlık, kışlık ilaç gübre. Birçok giderim var. Bu sene nar ve portakalı 280 bin liraya verdim. Yalan yok 180 bin lira masraf yaptım, geriye kalanla gelecek sezona hazırlık mı yapayım, evin ihtiyaçlarını mı karşılayayım, yatırım mı yapayım?”

Özetle, gençler tarımda kalmak, üretim yapmak istiyor. Ancak para kazanacakları bir üretim olsun istiyorlar. Sosyal güvenceleri olsun, asgari geçim sağlayacakları bir yaşam standardı olmasını istiyorlar. Sorunları da çözümleri de biliyorlar. Onların sesine kulak verilmeli. Özel Kumluca Teknokent Koleji Tarım Bölümü öğrencileri ve öğretmenleri de paneli ilgiyle izledi. Konuşmacı ve dinleyici gençleri görünce bir kez daha gençlere tarımı sevdirmek ve üretimde tutmak için daha çok çaba göstermemiz gerektiğini gördük.

Tüm yazılarını göster