TUNÇ DİPTAŞ
tunch@tunchdptas.com
Belli bir konuda yetkinliğiniz varsa ve sistem oluşturmak konusunda başarılıysanız bir şirkette yönetici ya da CEO olabilirsiniz. Ancak lider olmak için daha farklı özelliklerinizin olması gerekir.
Uzun zamandır önemli şirketler ile çalışıyor, onların yöneticilerine danışmanlık veriyorum. Danışmanlık verdiğim yöneticiler performans ve geliri artırmak, çalışanlarla daha etkili iletişim kurmak için akıl danışıyorlar. Yöneticilerle görüşmelerim sırasında kaliteli sorular sorarak onların düşünmesini ve kendi doğrularını bulmalarını sağlıyorum.
Kaliteli soruların kaliteli hayatlar yaratacağına inanırım. Doğru sorular ile onların aslında hangi konuda kendilerini geliştirmeleri gerektiğini yine kendilerinin fark etmelerini sağlıyorum.
İnsan kendine doğru soruları sorduğu zaman doğru yanıtları her zaman bulur. Önemli olan bizi konfor alanının dışına itecek bu soruları soracak cesareti göstermektir.
Yöneticilere sorduğum en sevdiğim sorulardan birisi de şu:
“Gerçek bir lideri, yöneticiden ayıran en önemli özellik nedir?”
Aldığım yanıtlar şöyle:
1- Karizma,
2- Hitabet gücü,
3- Vizyon,
4- Cesaret,
5- Kararlılık,
6- Yeniliğe açıklık,
7- Esnek olabilmek,
8- Kendini doğru tanımak,
9- Özgün olmak,
10-İyi bir örnek olabilmek.
Bütün bu özelliklerin lider olabilmek için çok önemli olduğuna katılıyorum. Ancak en önemlisi; bir lider, etrafındaki insanların kalbine dokunabilmeyi becerebilmelidir. Çünkü insanlar kendisine ilham veren insanların peşinden giderler. İlham verebilmek için de insanların kalbine dokunmak gerekir.
Birçok yönetici tanıyorum. Tüm zamanını strateji geliştirmeye, sistemler oluşturmaya adayan… Sırf bu nedenle stratejileri, sistemleri hayata geçirecek insanları unutan…
Birçok yönetici biliyorum. Hedefleri rakamlardan ibaret sanıp, hedefleri gerçekleştirecek insanların hatırını sormayan… İnsanlara güvenmeyip elindeki işleri delege edemeyen ve zaman yönetiminde sorun yasayan… Sorunu kendinde değil insanların eksikliklerinde arayan… Problem çıktığında sorumluluğu çalışanlarının üzerine bırakan…
Bu tarz yöneticiliğin sonu hemen her zaman kurumun tüm iş süreçlerinin kilitlenmesi ile sonuçlanıyor.
İşte bu yüzden günümüzde duygusal zekâ, sistematik çalışan aklın önüne geçiyor. Potter’ın başarı hikayesi Bütün bunları düşünürken futbol dünyasından, İngiltere’de isminden sıkça söz ettiren gerçek bir liderin hikayesiyle karşılaştım. Dünyanın en iyi ligi Premier Lig’in en büyük altı takımından biri olan Chelsea’nın yeni teknik direktörü Graham Potter’dan bahsediyorum. Graham Potter, teknik adamlık kariyerine Gana milli takımının kadın futbol takımında teknik heyet sorumlusu olarak başlamış. Daha sonra yüksek lisansını “Liderlik ve Duygusal Zekâ” üzerine tamamlamak üzere İngiltere’ye dönmüş. Öz farkındalık, empati, sorumluluk, motivasyon ve ilişki kurma üzerine çalışmalar yapmış.
Muhteşem yükseliş
2011 yılında teknik direktörlük kariyeri için mihenk taşı olacak İsveç’in Östersunds Kulübü ile çalışmaya başlamış. Potter 7 yıl içerisinde dördüncü ligden aldığı takımı birinci lige çıkarmayı başarmış. Östersunds kulübü Potter’ın çabalarıyla sadece futbol alanında değil bölgedeki azınlıklarla oyuncuları bir araya getiren bir kültür birlikteliği haline gelmiş.
Potter bunları alışılagelmiş metotların dışına çıkarak yapmış. Futbolcuların ufkunu genişletmek ve onları alışkın oldukları konfor alanlarından çıkarmak için pek çok kültürel proje tasarlamış.
Örneğin, 2013 yılında Östersunds kulübünde çalışanlar ve futbolcular bir resim sergisi açmışlar. 2014’te kulüp çalışanlarının hikayesini içeren ‘Yolculuğum’ adlı bir kitap yayınlanmış. 2015’te bir tiyatro oyunu sergilemişler. 2016 yılında şehrin ana meydanında Kuğu Gölü Balesi’nin modern halini ortaya koymuşlar. Bu etkinlikler sayesinde Potter takımdaki futbolcuların, kulüp çalışanlarının ve seyircinin bir bütün haline gelmesini sağlamış. Östersunds 2017’de İsveç Kupası’nı kazanarak başarılarını taçlandırmış. Daha sonra da UEFA Avrupa Ligi’nde son 32’ye kalarak uluslararası alanda tanınmış.
Bu ilham veren yolda Graham Potter’da iz bırakan bir maç var. Galatasaray ile İstanbul’da oynadıkları ve turu kazandıkları maçın sonunda Türk seyircilerin kendilerini alkışlamasını asla unutamamış.
Graham Potter başarısının sırrını şöyle özetliyor: “Teknik direktörlük için sadece futbolun stratejisini değil insanları da bilmeniz gerek. İnsanları takım haline getirmeniz için onları anlamanız lazım. Birçok teknik direktör hedeflere ulaşmak uğruna yaptığımız işin esas amacını unutuyor. Bizim yaptığımız iş aslında insanların gelişmesine, onların hayallerine ulaşması için katkıda bulunmaktan ibaret.”
Futbol gibi iş hayatı da sistemler oluşturup, insanları bu sistemin dişlileri haline getirmekten oluşmuyor. Futbol gibi iş hayatı da sadece 3-5-2 veya 4-4-2 gibi sistemlerden meydana gelmiyor.
Önemli olan insanların ihtiyaçlarına kılavuz olabilmek… Graham Potter’ın da yaptıklarıyla kanıtladığı gibi gerçek liderliğin yolu insanları anlamaktan, hayallerine giden yolda katkıda bulunmaktan ve onların kalbine dokunmaktan geçer.