ABD’de seçimleri Trump kazandı ve tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yeni Trump döneminin muhtemel güvenlik, politik ve ekonomik etkileri tartışılmaya başlandı. Bunun en önemli nedenlerinden biri de Trump’ın ilk dönemindeki politikaları, söylemleri ve farklı tarzıydı.
Türk iş dünyasındaki genel kanı yeni Trump döneminin Türkiye ve ABD arasındaki ticareti pozitif etkileyeceği. Bu kanıyı temellendiren şeyse Türkiye-ABD arasındaki 100 milyar dolar ticaret hacmi hedefinin Trump’ın ilk döneminde ortaya konulması.
İşin açıkçası bu tespite biraz mesafeliyim. Ülkemizin Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’nden ve F-35 programından çıkartılması Trump’ın ilk döneminde oldu. Bunun yanında Türkiye’den ithal edilen kalaylanmış çeliğe bu dönemde ek vergiler getirildi.
Trump’ın sloganı ve hedefi büyük Amerika. Uluslararası ilişkilerde duygusallığı pek yer yoktur. Büyük devletlerin uzun dönemli müttefikliği ve dostlukları da yoktur; onların çıkar ve menfaatleri vardır. Bana sorarsanız yeni Trump döneminde reel politiğin getireceği süreçleri göreceğiz. Taktikler değişse de Trump politikaları ve stratejisi değişmeyecektir.
İçinden geçtiğimiz dönemde güvenlik, siyaset ve ekonominin girift bir ilişkisi var. Ayırmak çok da mümkün değil. Trump döneminin Türkiye ihracatına muhtemel etkilerine sadece ekonomik açıdan bakacak olursak üç konu önemli bir hal alıyor; Türkiye-ABD, ABD-AB ve ABD-Çin ilişkileri.
Trump’ın Avrupa ve Çin mallarına getirmeyi planladığı ek gümrük vergilerinin bizim için de muhakkak etkileri olacaktır. İlk olarak, getirilecek ek vergiler ABD’de enflasyonu ve akabinde faizleri yukarı yönlü hareketlendirebilir. ABD’de artan enflasyon ve faizler muhtemelen küresel ekonomiyi de etkileyecektir.
Trump seçim vaatlerinde olduğu gibi AB ürünlerine yüzde 10 ile 20 arasında ek vergi getirirse ana pazarımız olan AB’de resesyon ihtimalini güçlendirebilir. ABD-AB arasındaki ikili ticaret yaklaşık 1 trilyon dolar seviyesinde. Trump’ın AB ürünlerine getireceği yüzde 10’luk bir ek vergi AB’nin GSYİH’sinde yüzde 1 küçülmeye yol açacağı; eğer bu ek vergi oranı yüzde 20 olursa bu oranın yüzde 1,5’e çıkacağı tahmin ediliyor. Ana ihracat pazarımız olan AB’nin ekonomisinin küçülmesi ülkemiz ihracatını da etkileyebilir.
Yeni dönemde ABD’nin Çin ürünlerine ek vergi getirmesi de bizim ihracatımızı etkileyebilir. Çin’de de işler iyi değil. Çinli firmaların ne kadar agresif olduklarını sahada görüyoruz. Çin ürünlerine getirilecek ek vergiler, hali hazırda kapasite fazlası bulunan Çin’in bizim çevre bölgelerimiz olan Orta Doğu, Afrika ve Orta Asya gibi bölgelerdeki agresifliğini daha da artırabilir.
Bana öyle geliyor ki, biz sanayici ve ihracatçıların üzerine düşen görev “Bu bize yarar’’ demek yerine çalışmak, mücadele ve gayret etmektir. Verimliliğimizi artırarak küresel arenada rekabetçiliğimizi artırmaya çalışmaktır. Eğer rekabetçi olamazsak siyasi ilişkilerimiz çok iyi de olsa ne yazık ki ihracatımızı istenilen düzeyde artıramayız.
Yavaş yavaş bu haftaki konumuza gelelim. Yazılarımda zaman zaman dünyada yaşanan dönüşümü ve bu dönüşümün üretimde, ihracatta ve küresel ticaretteki tezahürüne değinmeye çalıştım. Bu dönüşümü idrak edebilmenin daha aydınlık yarınlarımız için önemli olduğunu düşündüm.
Türkiye, Almanya’nın doğusundan Asya’ya kadar olan bölgede önemli bir üretim ve ihracat ülkesi... Aslında tüm bu özellikleriyle bölgesinde de önemli bir oyuncu. Ülkemiz 4 saatlik uçuş mesafesiyle 58 ülkeye, yaklaşık 1,4 milyar nüfusa ve 8 trilyon dolarlık ticaret hacmine ulaşabilen bir konumda ve bunun yanında Avrupa, Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika ülkeleri için bir hub olma fırsatına da sahip.
Benim şahsi düşüncem, eğer tüm sorumluluğu ve sorumsuzluğu ötekilerde (siyaset, iş dünyası, üniversiteler, STK’lar) aramak yerine dünyayı iyi takip edip, düşünüp, akledip, çalışırsak önümüzde riskler olduğu kadar önemli fırsatların olduğunu da görebiliriz. Yani bizim şikâyet yerine gayret etmeye ihtiyacımız var.
Ben de bu değerli sayfada kur, faiz, enflasyon gibi konularla günceli gündem yapmak yerine biraz daha ‘’farklı’’ konulara değinmek istiyorum. Bir sanayici ve ihracatçı olarak iş dünyası sivil toplum örgütlerinden beklediğim çalışmaları kendimce kaleme almak ve kamuoyu oluşturmayı amaçlıyorum.
İhracatta alternatif/uzak pazarlarda büyümek riskleri dağıtmak adına önemli olsa da yakın pazarların önemini unutmamamız gerekiyor. Hele ki near shoring ve friend shoring gibi yaklaşımların arttığı günümüzde.
Evet, ihracatta çevre ülkeler sadece bizim için değil tüm ülkeler için önemli. Lakin çevre bölgelerimizde de farklı gelişmeler oluyor. Bu gelişmeleri takip etmek önemli, geçtiğimiz haftalarda Çin’in Afrika’da ve Orta Doğu’da artan ağırlığını yazmıştım. Bu hafta da Çin’in Orta Asya’da artan hegemonyasını anlatmaya çalışacağım.
Orta Asya zengin enerji ve yer altı kaynaklarıyla stratejik konuma sahip olan, Rusya, Çin, İran ve Hindistan’ın çevrelediği bir bölgeyi ifade ediyor. Sadece yakın bölgedeki güçler için değil küresel güçler içinde büyük öneme sahip.
Sanılanın aksine Orta Asya ülkeleri Rusya’ya tam manasıyla angaje olmuş ülkeler değildir. Mesela Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Rusya’yı desteklemediler. Kendi güvenliklerini ve istikrarı sağlamak için ABD, Rusya, Çin gibi küresel güçlerin arasında denge politikası yürütmeyi tercih ettiler.
Çin ve Orta Asya Cumhuriyetleri’nin diplomatik ilişkileri 1992 yılında kurulmaya başlanmış olsa da 2000’li yıllardan sonra hızla gelişmeye başlamış. Çin gibi büyük ve üretici bir ülke için sürdürülebilir enerji ve yer altı kaynaklarına ulaşım kritik önem arz etmektedir. Çin’in Afrika ve Orta Doğu gibi bölgelerde yürüttüğü strateji gibi Orta Asya ülkelerine olan ilgisinde de en önemli etkenlerden biri enerji ve yer altı kaynaklarına ulaşımdır.
Bölgenin Çin için diğer önemiyse Kuşak Yol Projesi için kritik konumudur. Çin, Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan dolayı Rusya’dan geçen Avrasya demiryolu güzergâhına alternatif oluşturmaya çalışıyor. Çin için büyük bir öneme sahip olan Kuşak Yol Projesi ve Orta Koridorun artan önemi Çin’in bu bölgeye ilgisini artırıyor.
Dışişleri Bakanları düzeyindeki ilk "C+C5" toplantısı 2020'de yapıldı. Ardından dışişleri bakanları, pandemi nedeniyle 2021'de Çin'in, 2022'deyse Kazakistan'ın ev sahipliğinde çevrim içi toplantılarda bir araya geldi. Dışişleri bakanları toplantılarının 4'üncüsü 27 Nisan 2023’de Şian'da yapıldı ve grubun ilk liderler zirvesinin de yine Mayıs 2023’de Şian’da yapılması kararlaştırıldı.
Çin ile 5 Orta Asya Cumhuriyeti'ni bir araya getiren Çin-Orta Asya Zirvesi ilk kez, tarihi İpek Yolu'nun başlangıç noktası kabul edilen Çin'in Şaanşi eyaletinin merkezi Şian'da yapıldı. Zirveye Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman, Türkmenistan Devlet Başkanı Serdar Berdimuhamedov ve Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev katıldı.
Bu zirve sonucunda Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan liderleri bu oluşumun kurumsal bir iş birliği yapısına dönüşmesi kararını aldılar. C5 + C mekanizmasının Çin’de daimî bir sekretaryasının kurulmasına karar verildi. Varılan bu anlaşmayla taraflar, iki yılda bir, dönüşümlü olarak Çin'de ve alfabetik sıraya göre bir Orta Asya ülkesinde olmak üzere bir araya gelecekler. Bir sonraki C+C5 Zirvesi 2025 yılında Kazakistan'da düzenlenecek.
Düzenlenen bu zirvede görüşülen konular ekonomi, ticaret, enerji ve ulaşım alanlarında oldu. Çin, Orta Asya ülkelerine kalkınma yardımı olarak 26 milyar yuan (3,7 milyar dolar) değerinde mali destek ve hibe sağlamayı taahhüt etti. Düzenli olarak Orta Asya-Çin Sanayi ve Yatırım İş birliği Forumu düzenlenmesi kararı alındı. Ayrıca, C+C5 Zirvesi sonrasında taraflar 15 maddelik Xian Deklarasyonu’nu imzaladı.
Bu bildiride ‘’ortak kader’’ vurgusu önemliydi. Orta Asya devletleri, “Tek Çin İlkesi” ni benimsemiş; Çin de Orta Asya devletlerinin ulusal bağımsızlıklarını, egemenliklerini ve toprak bütünlüklerini koruma çabalarını ve bağımsız dış ve iç politikalarını desteklediğini bildirmiştir.
Deklarasyonun diğer önemli konu başlıklarını da enerji, Kuşak ve Yol Projesi kapsamında lojistik yatırımlar, ticari iş birliklerinin artırılmasını içine alan maddeler oluşturmaktadır.
Yukardaki tabloda Çin’in Orta Asya ülkeleriyle olan dış ticaret rakamlarını özetlemeye çalıştım. Tablodan da görüldüğü üzere son yirmi yılda Çin gerek ihracatında gerekse ithalatında bölge ülkeleriyle ticaretini çok büyük oranda artırmış.
Bölgeye olan ihracatındaki artış oranları Rusya, ABD, AB, Hindistan gibi ülkelerden çok daha fazla. Gözüken o ki; Çin’in lojistik yatırımları, gelişen siyasi gelişmeler ve ilişkiler bölge ülkeleriyle olan ticaretini daha da geliştirecek.
Son yirmi yılda Çin, Özbekistan’a olan ihracatını yüzde 7.088, Tacikistan’a yüzde 6.759, Kırgızistan’a yüzde 3.901, Türkmenistan’a yüzde 1.038, Kazakistan’a yüzde 1.017 oranında arttırmış. Aynı şekilde Kırgızistan hariç diğer tüm ülkelerden Çin’in ithalatı da önemli ölçüde artmış.
Başka bir yazımda da söylemiştim, Çin bir bölgeye nüfuz ederken Batı’nın aksine “demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü’’ gibi hassas konulara girmeden mealen “gelin ticaretimize bakalım’’ diyor. Çin’in bu tutumu da Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika gibi bölge ülkelerine güven veriyor ve bu ülkelerde karşılık buluyor.
Tabi burada bölgede yapılan Çin yatırımlarını da unutmamak gerekir. Çin artık üretip ihraç etmenin yanında dünyanın her yerinde firma ya da marka alarak, o ülkelerde üreterek ve ticaret yaparak da bu ülkelerde büyüyor.
Bir örnek verecek olursak, Ticaret Bakanlığımızın verilerine göre; 1 Nisan 2024 tarihi itibariyle Özbekistan'da yabancı sermayeli işletme ve kuruluş sayısı 14 bin 226. Rusya’dan sonra Özbekistan’da faaliyet gösteren en fazla işletme sayısı olan ülke ise Çin. Ülkede Rus sermayesine ait 3 bin 19 şirket varken, Çin sermayeli 2 bin 501 firma ve Türk sermayeli bin 886 şirket bulunmakta.
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere biz de Türkiye olarak son yirmi yılda bölgeye olan ihracatımızı önemli ölçüde artırmayı başarmışız. Öyle ki son yirmi yılda Çin’den sonra bölgeye ihracatını artıran ikinci ülke konumundayız.
Türkiye olarak Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerimizi geliştirdiğimiz bir süreçteyiz. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın üye olduğu Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) son yıllarda daha yakın bir iş birliği içerisinde. Macaristan, KKTC ve Türkmenistan da Türk Devletleri Teşkilatı’nda gözlemci üye statüsünde bulunuyor.
Bu ay içinde Kırgızistan'da düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Devlet Başkanları Konseyi 11. Zirvesi' ne; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Türkmenistan Devlet Başkanı Serdar Berdimuhamedov ve Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev ile Türk Devletleri Teşkilatı Genel Sekreteri Büyükelçi Kubanıçbek Ömüraliyev, gözlemci ülkeler olarak Macaristan Başbakanı Viktor Orban ve KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar katıldı.
Bu toplantıda Cumhurbaşkanı’mız R. Tayyip Erdoğan darphanemiz tarafından basılan hatıra parasını toplantıya katılan ülke liderlerine takdim etti. Türk dünyasının yetiştirdiği büyük düşünce insanı İsmail Gaspıralı'nın "dilde, fikirde, işte birlik" şiarına yer verilen hatıra parası, ilerleyen zamanda ortak para birimine geçme fikri olarak yorumlandı. Bu olur mu olmaz mı bilemeyiz. Lakin gözüken o ki Türkiye, bu bölgede ‘’Dilde, fikirde ve işte birlik’’ fikrini desteklemek için mücadele edecek.
Son yıllarda küresel bir güç haline gelse de Çin’in de sorunları bulunuyor. Hemen hemen tüm sınır komşularıyla sınır problemleri ve Güney Çin Denizi sorunu var. Emlak krizinin etkisi hala devam ediyor. Bundan on yıl önce çift haneli büyüyen Çin ekonomisi bu yıl yüzde 5 büyüyebilecek mi soru işareti. Bu nedenle de art arda teşvik paketleri açıklıyorlar.
Geçen ay yaptığım Çin seyahatinde özellikli mamul üreticilerinde kapasite kullanım oranlarının düştüğünü, gerek içerde gerekse ihracatta işlerin iyi olmadığını gördüm. Bu durumu biz de ihracatçılar olarak sahada görüyoruz. Çinliler fiyat noktasında agresifler.
Yeni Trump döneminde ABD, Çin ürünlerine yönelik nasıl bir politika izleyecek bunu bilemiyoruz. Eğer daha önce söz verdiği gibi Çin ürünlerine karşı yüksek ithalat vergileri getirirse Çin elinde bulunan kapasite fazlasıyla çevre ülkelerimizde çok daha agresif olabilir.
Ticaret ve teknoloji savaşları sonrası Batı’ya olan ihracatı azalsa da, Çin bunu bizim de çevre bölgelerimizi içine alan alternatif pazarlarda telafi etmeye çalışıyor. Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika gibi bölgelerde gerek politik gerekse ekonomik ilişkilerini geliştiriyor.
ABD ve Avrupa Birliği de bölge ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyor. Lakin Çin, C+C5 oluşumuyla bu bölgeyle olan ilişkilerini geniş bir perspektiften, en üst seviyede kurumsallaştırarak Orta Asya’daki etkisini ve nüfuzunu çok daha fazla arttırıyor.
Çin’in çevre ülkelerimizle gelişen siyasi ve ekonomik iş birliği ülkemiz ihracatını nasıl etkiyecek önümüzdeki süreçte daha da yakından göreceğiz. Biz de Türkiye olarak dış politikamızda çevre ve dost ülkelerle pozitif gündem yaratmayı hedefliyoruz.
Orta Asya, Avrupa ile Çin arasındaki en istikrarlı bölge. Bu bölgeye yönelik lojistik imkan ve kabiliyetlerimizi artırmak ve lojistik maliyetlerimizi azaltmak ihracatımız için önemli bir konu. Bunun yanında gelişen siyasi ilişkilerle birlikte iş dünyası olarak bölge ülkeleriyle ticari ilişkilerimizi geliştirecek planlamalar ve çalışmalar yapmamız da önemli.
Bölge ülkeleriyle ticaretimizin önündeki zorluklar ve engeller araştırılmalı ve çözümü üzerine çalışmalar yapılmalı. Bu ülkelerle kar amacı gütmeyen TİM ya da ihracatçılar Birliği gibi kurumlarla Türk ürünleri fuarları, sektörel fuarlar, heyetler ve VIP satın alma heyetleri organize edilebilir.
Yine gıda ve gıda dışı Türk perakende mağazalarının ve zincirlerinin bu bölgede büyümeleri teşvik edilebilir. Bu sayede hem ülke markamız daha da güçlenir hem de Türk ürünleri pazarda kendine daha rahat yer bulabilir. Mesela Fransızların ya da Almanların yaptığı gibi bu bölgelerde Türk süpermarket zincirlerinin açılmasını ve bu marketlerde Türk ürünlerinin satılmasını teşvik etmek ihracatımız için pozitif etki yaratacaktır.
Aynı şekilde online pazar yerlerimizin bu bölgelerde faaliyetleri desteklenebilir. E-ticaret ve E-ihracatı konvansiyonel ihracatın yanında modern ihracat yöntemi olarak kurgulamamız ihracatımız için faydalı olacaktır.
Kaynak :
TC Dış İşleri Bakanlığı
AVİM
ANKASAM