ABD Başkanı Joe Biden’ın İsrail ve Suudi Arabistan ziyaretinden oluşan Ortadoğu turuna “gazeteci cinayetleri” damga vurdu.
Gezinin İsrail bölümünde Filistinli Gazeteci Şirin Ebu Akile’nin öldürülmesinin, Suudi Arabistan bölümünde ise İstanbul’da Suudi Başkonsolosluğu’nda işlenen gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin etkileri, siyasi pazarlıklara da doğrudan yansıdı.
Filistinlilerle bir önceki Amerikan Başkanı Trump döneminde yakılıp yıkılan ilişkileri tamir etmeye çalışan Joe Biden, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile bir araya geldi. Ancak ABD’nin gazeteci Akile cinayetinde takındığı İsrail yanlısı tutum nedeniyle, bu alanda pek yol alındığını söylemek mümkün değil.
Keza Suudi Arabistan ziyaretinde de, uluslararası alanda Kaşıkçı cinayetinin azmettiricisi olarak anılan Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’dan istediklerini tam olarak alamadı Biden.
Soğukluk daha Biden’ın Suudi Arabistan ziyaretinin ilk dakikalarında kendini gösterdi. Biden’ın da katılacağı Körfez ülkeleri ile Irak, Ürdün ve Mısır liderlerinin yer alacağı zirve toplantısı için ülkeye gelen tüm Arap liderleri havaalanında karşılayan Suudi Veliaht Prens, Amerikan Başkanı’nın karşılamasını ise kendi Sarayı’na bıraktı. Biden ile Muhammed Bin Salman arasında beklenen el sıkışma da olmadı. Biraz da COVID salgını bahane edilerek, iki liderin sadece “yumruk tokuşturması” ile yetinildi.
Kaldı ki, bu “yumruk tokuşturması” bile aslında geziyi özetleyen bir sembolik jest olarak anılabilir;
■ Biden-Muhammed Bin Selman görüşmesinde de iki tarafın karşılıklı olarak Kaşıkçı ve Akile cinayetleri nedeniyle birbirlerini suçladıkları, hatta Suudi Veliaht Prensi’nin işi tırmandırıp Amerikan askerlerinin Irak işgali sırasında Ebu Garip hapishanesinde yaptıkları insan hakları ihlallerini de gündeme taşıdığı kamuoyuna sızdı.
■ Biden, Suudiler’in İsrail’i resmen tanıyıp, ilişkilerini normalleştirmesini amaçlıyordu. Alabildiği sadece Suudi hava sahasının İsrail uçaklarına açılması oldu. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, Biden ziyaretinden hemen sonra yaptığı açıklamada, hava sahasının açılmasının İsrail’le ilişki normalleştirmenin “ilk adımı” olarak görülmesinin yanlış olacağını açık ve net ifadelerle ilan etti.
■ Kendi ülkesinde artan enerji fiyatları ve bunun yükselen enflasyona dönüşmesinin baskısı altındaki Biden, Suudi Arabistan’dan petrol üretimini arttırmasını da istedi. Böylece yaptırım altındaki Rusya’nın petrol arzının boşluğunu Suudiler dolduracaktı; olmadı. Suudi Veliaht Prens bu konuda açık bir tutum almaktan kaçınıp, işi 3 Ağustos’ta yapılacak OPEC toplantısına bıraktı.
■ Amerikan Başkanı, Arap ülkeleri liderleriyle yaptığı zirve toplantısında Ortadoğu’da bir “İsrail-Arap ittifakı” kurma amacına yaklaşamadı bile; Suudiler, İsrail’in ilişkileri normalleştirdiği diğer Körfez Arap ülkeleri ile girdiği “hava savunma ittifakıyla” ilgilenmediklerini açık seçik ortaya koydular. Suudiler’in bu soğuk tutumu nedeniyle, Biden-Arap liderler zirvesi sonunda yayınlanan bildiride de “iyi niyet temennileri” dışında somut bir gelişme yer almadı. Bildirideki en somut vaat, yine ABD’den geldi. Biden altına imza koyduğu açıklama ile ABD adına “Ortadoğu’dan çıkmayacağım, buradaki müttefiklerimi yalnız bırakmayacağım” sözünü verdi.
■ Hem İsrail’in, hem de Suudi Arabistan’ın ortak endişesi İran ve bölgedeki yayılmacı politikaları. Biden’ın ziyareti sırasında bu alanda da Amerikan tarafından net bir vaat gelmedi. ABD Başkanı İran’la ilişkilerde diplomasiye öncelik vereceğini yineledi. Oysa hem İsrail, hem de Suudi yönetimi ABD’den İran’a karşı daha sert bir tutum bekliyordu, olmadı. Biden’in “eğer diplomasi işe yaramazsa, daha sert önlemler alınır” yönündeki vaatleri ise Ortadoğu’da “suya yazılan yazı” olarak yorumlandı hem Tel Aviv’de, hem de Riyad’da.
Ortadoğu ABD’ye güvenmiyor
Kısacası, Biden Ortadoğu’daki Amerikan müttefiklerini Batı cephesinde “hizalanmaya” şimdilik ikna edemedi.
Oysa Amerikan Başkanı’nın bir ay önce Avrupa’ya yaptığı ziyarette NATO, G-7 ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerle yaptığı görüşmelerde hava çok daha olumluydu.
Ukrayna Avrupa’nın içinde, oysa Ortadoğu’ya çok uzak.
İki bölgenin Ukrayna savaşı üzerinden tehdit algılamaları çok farklı; Avrupalılar Ukrayna krizini “kendi arka bahçelerindeki güvenlik tehdidi” olarak görürken, savaşın Ortadoğu’ya yansıması daha çok tahıl krizi, ya da enerji fiyatlarının artması gibi ekonomik unsurlar oluyor.
Üstelik başta Suudi Arabistan olmak üzere petrol üreticisi ülkelerin Rusya’yla ve Çin’le yaptıkları kendileri açısından kârlı petrol/doğalgaz anlaşmaları da hala masada duruyor.
Dolayısıyla ABD Başkanı’nın “Rusya sopasını” gösterip, Ortadoğu’daki müttefikleri “hizalaması” da o kadar kolay gerçekleşmiyor.
Şimdi gözler Tahran’da yapılacak Rusya-Türkiye-İran zirvesinde. Bakalım oradan ne çıkacak?