Dünyada yaşanan savaşlar ekonomileri de vurmaya devam ediyor. Pandemi ile birlikte uygulanan ambargolar ve oluşan farklı pazarlar Çin’i hayli sarsmıştı. Ölçek olarak dünyanın en büyük üreticilerinin faaliyet gösterdiği Çin’in içinde bulunduğu sıkışıklıktan kurtulmak için bugün uyguladığı yöntem gelişmekte olan ülkeleri, başta da bizi ciddi anlamda tehdit ediyor. Türk üreticisinin maliyetinin neredeyse yüzde 30 altında ürünler satmaya başlayan Çin, ülkemizde öncelikle tekstil sektörünü derinden sarstı. Üreticilerin çağrılarını dikkate alan Ticaret Bakanlığı tekstil ve iplik ithalatına ilave vergi koyarak şimdilik bu sektörlerin nefes almasını sağladı.
Ama Çin’in yayılmacı politikası sadece tekstil ile sınırlı kalmıyor. Asıl tehdidi makine sektöründe görüyoruz. Bugüne kadar Türkiye’nin ciddi anlamda markalaştığı sektör bugünlerde iç pazarda satış yapamaz hale geldi. Üretici maliyetinin neredeyse yüzde 30 altına makine ithal edildiğini ve bunun da teşvikle desteklendiğini belirtiyor ve ‘Biz makine üretimini bırakalım mı? Yüksek teknolojili katma değerli üretim, nitelikli ihracat mottosundaki hükümetimiz politika değiştirdi de bizim mi haberimiz yok?’ diye sorguluyor.
Makine sektörü hepimizin bildiği gibi son derece stratejik bir sektör. Makine fabrikalarında zor anlarınızda dilediğiniz üretimi yapabilirsiniz. Bunun somut örneğini Suriye harekâtında savunma sanayine uygulanan ambargolarda net olarak gördük. Suriye’de arızalanan top bataryasının mekanizması Bursa’da bir makine fabrikasında yeniden yapılıp bölgeye gönderildi. Bu sadece bir örnek. Devamında savunma sanayinin özel sektör marifeti ile bugün geldiği noktayı söylememe gerek yok sanırım.
Makine sanayinin saç işleme makineleri kolu ülkemizde ve Bursa’da hayli güçlü. Üreticiler her ne kadar ihracat ağırlıklı çalışsalar da iç pazardan da önemli oranda pay alıyorlar. Çin bunun farkında ve uyguladığı düşük fiyat stratejisi ile iç pazarı neredeyse tamamen ele geçirmiş durumda. Üreticiler gelen ürünlerin gümrüklerde yeterince kontrol edilmemesinden şikayetçi. Bir üretici, “İthal edilen makinenin CE Belgesi olması, bu belgenin sadece makinenin geneli için değil, içindeki tüm aksamları da kapsaması gerekir. Gümrüklerde maalesef bu konuda yeterince hassasiyet yok. Tersi durumda bizler ihracat yaparken tüm makinelerimiz didik didik ediliyor. Bırakın Avrupa ülkelerine Çin’e tüm aksamları belgesiz tek bir makine sokamazsınız” diye konunun ciddiyetini dile getiriyor.
Ekonomi gazeteciliği hayatımda makine sektörünü yakından takip etmiş ve bu sektörün çabalarını takdir etmişimdir. Kendi gayretleri ile dünyanın sayısız ülkesinde fuarlara katılır, yüklü miktarlarda harcamalarla hem markalarını tanıtır hem de ülkemizi. Belki de özel sektör olarak marka yatırımına en çok katkı koyan sektördür makineciler. Feryat ve isyanlarını duymak gerekir. Anlattıkları gelmekte olan tehlikeyi göz önüne seriyor. Bu konuda MAKFED Başkanı Adnan Dalgakıran da geçtiğimiz günlerde ‘Çin bizi buldozer gibi ezecek’ diyerek konuya dikkat çekmişti.
Üretici daha fazla yara almadan bakanlıklar nezdinde gerekli çalışmalar yapılmalı ve yerli üreticiyi koruyacak tedbirler biran önce alınmalı. Üretici kendi yolunu bulur. Ama kaybeden ülkemiz ve ekonomisi olur.