“Bir kulüp kendi başına bir ekosistemdir. Sporcuların saha dışı yaşayışlarıyla, antrenmanlarıyla, oynanan maçlarla, arkadaşlıklarıyla, karakterleriyle, sporculara hizmet eden kulüp çalışanlarıyla, yöneticileriyle, taraftarlarıyla bir arada değerlendirilmesi gereken bir ekosistem.” Nerede okuduğumu hatırlayamadığım bu tanımlamanın bir spor kulübü için yapılmış en iyi tanımlamalardan biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
İş dünyasında başarılı olan şirketlerin, çalışanlarında bir aidiyet ve “kimlik” yaratan kurumlar olduğu biliniyor. Spor Kulüplerinin başarısının da kulüp içinde çalışan bütün profesyonellerin ortak çabasıyla oluşan bir ekip işi olduğu düşünülürse, başarı için gerekli olan “kimlik” nasıl oluşturulur? Kulüplerin benimsediği değerler bütünü yukarıda tanımlanan tüm paydaşlara nasıl aktarılabilir? Bu soruların tek bir cevabı yok. Arzu edilen hedeflere ulaşmak için, kulüplerin her kademede kendi değerlerine sadık kalması ve istikrarlı bir şekilde bu değerlere göre hareket etmesi gerekiyor.
Bugün Türkiye’de, spor değerlerinde yaşanan değişim, sporcuların yetişme tarzından saha içi ve dışındaki davranışlarına, hatta kulüp kültürlerine kadar her alanda kendini hissettirmektedir. Tüm Türkiye’de gözlemlenen ‘değerler yozlaşması’, sporun özünü zedelemekte, sporcular, yöneticiler, taraftarlar ve genç nesiller üzerinde olumsuz etkiler bırakmaktadır.
Bir kulübün değerleri, kulübün kimliğini ve kültürünü oluşturur; kültür davranışları belirlerken kimlik ise kişiye “kim olduğunu” hatırlatır. 1979 yılında kurulan Barcelona Gençlik Akademisi ‘La Masia’ (Çiftlik Evi), kulüp değerlerinin genç nesillere aktarılmasında dünya çapında bir örnek olarak ön plana çıkıyor. Dünya futboluna büyük yetenekler kazandıran bu birimin eski yöneticilerinden Albert Capellas, kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle diyor: “Biz öncelikle iyi futbolcu değil, iyi insan yetiştirmek istiyoruz ve böylesi nitelikte bir futbolcunun yetişmesi en az 10 yıl sürer. Bu kulüpteki her oyuncu, ‘ben tarihi bir olayın parçasıyım’ diye düşünür ve Barca’lı olma ayrıcalığını hiçbir şeye değişmez.”
Futbolda başarının ölçütünün o haftada oynanacak maçtaki galibiyetle sınandığı, ‘kısa vadeli’ yenmek/ yenilmek ortamında 10 senelik bir sürenin planlamasını yapan La Masia antrenörleri, gelişmeyi aceleye getirmenin kaliteden ödün vermek anlamına geldiğinin farkındalar. Gençlerin bir günü içinde futbola sadece 90 dakika ayrılması, La Masia’nın eğitim sisteminin ilginç özelliklerinden sadece bir tanesi. Genç zihinlerin eğitildiği bu sistemde saygı, sorumluluk, adanma, fairplay, disiplin, dürüstlük ve alçak gönüllülük temellerine dayanan olumlu tutum ilkeleri yer alıyor.
Futbol eğitimi ile hayatın iç içe geçmiş olması, Akademinin bir diğer önemli özelliği olarak nitelendirilebilir. Genç oyunculara futbol dışında ilham verici konuşmalar, kültürel etkinlikler sunularak farklı bakış açıları kazanmaları sağlanıyor. Altyapıdaki gençlerle tecrübelerini paylaşan bir doktor, bir rock grubu veya Güney Kutbu’na giden bir gezgin gibi farklı mesleklerden başarılı kişiler, sporcuların yalnızca sahada değil, yaşamın farklı alanlarında kendilerini geliştirmelerine yardımcı oluyorlar. Okulda verilen eğitimin temelini ahlaki ilkelerin oluşturduğunu söyleyen Capellas, “Hedefimiz öncelikle rakiplerimizden daha az faul yaparak en sportmen ekip olmaktır. Sonra rakipten daha yaratıcı oynamalıyız ve bunların sonunda kazanan taraf olmalıyız. Bizim için galibiyet bu iki ölçüt yerine gelmişse başarı sayılır” diyerek röportajı sonlandırmış.
İş hayatında, kimlik ve değerler performansla ilişkilendirilmeyen soyut kavramlar olarak bilinir. Bireysel ve kurumsal çıkarların söz konusu olduğu durumlarda, masa başında tanımlanmış değerlere uymak kimsenin aklına gelmez. Bu açıdan bakıldığında Barcelona altyapısı La Masia, yalnızca kısa vadeli başarıları hedefleyen bir yapı değil, kulübe kalıcı bir kimlik kazandıran uzun vadeli bir eğitim merkezidir. Bir spor kulübünün değerleri, tüm paydaşlarının nasıl davranacaklarına dair bir rehber niteliğindedir. Bu değerlerin sadece slogan olarak değil, her bireyin içselleştirdiği bir rehber olarak yaşanması, hem tüm kulübü bir aile haline getirir, hem de kazanılan başarıları kalıcı kılar.
Değerlerimizin yozlaştığı düşünülen bir dönemde, sektörün teknik ve taktik kısmına büyük yatırımlar ve transferler yapılırken, zihinsel ve ruhsal eğitim boyutunun eksik kalması, Türk sporunda daha da büyük sorunlar doğuracak gibi gözüküyor. Bazı kulüplerimizin bünyelerinde yer alan, La Masia’ya benzer yapılanmalar maalesef yeterli olmuyor. Bu örneklerin çoğaltılması, sadece sporcular için değil aynı zamanda antrenörler, yöneticiler, hatta taraftarlar için sportif değerleri hatırlatan uzun ve istikrarlı eğitim programlarının hazırlanması gerekiyor. Eğitim sistemi spor değerleri ile entegre edilmediği, fair play ve etik kuralların sadece kağıt üzerinde kaldığı sürece Viyana kapılarına mehter marşıyla ilerlemeye devam ederiz.