Her ne kadar Davos’ta “küreselleşme çöktü” tespitleri yapılsa da çöken bir şey yok. Sadece küreselleşmenin sarsılmazlığına dair inançlar sorgulandı. Tıpkı 2000’lerin başında dot.com kriziyle internete dair beklentilerin aşırılığının törpülenip gerçeğe dönüşte yaşandığı gibi.
Küreselleşme sürecinde sınırlar kalksın istendi, çift taraflı dünyanın yarım asırdan fazla süren soğuk savaş gerginliği bitsin dendi. SSCB’nin yıkılması ardından gelen bilişim devrimi de herkesi birbirine yaklaştırdı, dünya ticareti 5’e katlandı, sosyalisti kapitalisti taraf olmak yerine yakınlaşmayı denedi.
BÖLGESELLEŞMEDE ÜLKELER YANDAŞ AVCILIĞINDA
Ancak görüldü ki insanlık, tek potada erimeye uygun hale gelmemişti. Rusya, 30 yıl önceki yıkılışını, “çağın stratejik faciası” diye nitelendirdi, Ukrayna ile savaşa tutuştu ve dünya yeniden taraf tutmaya başladı. Fakat bu defa çift taraflı değil, çok taraflı bir dünyadan söz eder olduk.
Türkiye, bu geçişin köprü ülkesi adeta… Atlantik etrafındaki güç, Pasifik’e kayarken, 3 tarafı deniz, 4 tarafı sorun dolu Anadolu’da bizler acaba kaçımız olup bitenin ne kadar farkında? Küreselleşme sonrası bölgeselleşme sürecinde kendimize bu çok taraflılıkta kimleri yandaş edeceğiz?
İKİ SORU İKİ CEVAP
Kiminle yandaş olmalıyız?
Kendisini din üzerinden Orta-Doğu’ya, laiklik üzerinden Batı’ya bağlama paradigması eskidi… Pragmatik varoluşlar çağında her ülke, bir tarafımızdan çekecek. 90 milyonluk pazar olmanın dışında kıtalar kavşağındaki coğrafyamız ister istemez bizi farklı ve çeşitli ittifaklar kurmaya yönlendirecek.
Herkesle iş yapma kabiliyetimiz avantaj değil mi?
Elbette… Herkesle iş yapabilme kabiliyetimiz var ama herkesle kazandıran ilişki ve iletişim kurma kasımız zayıf. Sıfır sorun diye başlayan stratejik derinliğimizin geldiği nokta ortada; sıfır komşu… Bu süreçte dış politikamızın büyük bir restorasyona ihtiyacı var. Herkesle kavga ederek olmaz bu işler.
NOT
BİZE AKILLI VE UYUMLU İŞ LİDERLERİ GEREK
Göçler coğrafyasında farklı zenginliklerin üzerinde oturan ama kendi hazinesinin dilencisi gibi davranan bir ülke olduk. Yedi iklim, dört mevsim, suyu, havası, faunası, florası, biyoçeşitliliği yanı sıra kültürel zenginliği ile çok taraflı dünyanın kabiliyet havuzu gibiyiz.
Bize gereken, daha uyumlu, daha akıllı liderlerdir. İş dünyası böylesi liderlerini ön plana çıkarabilmeli, toplum, çeşitliliği yönetecek kabiliyetlerini liderlik makamına oturtabilmeli… Herkesle iş yapabilme kabiliyetimizi hayata geçirecek olan liderlik ihtiyacı belirginleşmiştir ve korkutarak, bağırarak, ayrıştırarak, kutuplaştırarak yöneten, kendine benzemeyeni, eleştireni düşman gören, farklı düşüncelere kapalı iş liderlerinden hızla kurtulmak zorundayız.