2001 krizi, bir borç kriziydi ve geride bıraktığı dev enkazı kaldırmak için büyük bir fatura ödendi. Ancak toparlanmayla birlikte popüler slogan haline gelen “finanse edildiği sürece cari açık sorun değildir” söylemi, krizin delillerini karartmakla kalmadı yeni borçlanmalara da masumiyet kazandırdı. Türkiye’nin özellikle 2009 küresel krizin ardından bozulmaya başlayan makro dengeleri, artan borçlulukla birlikte izleyen dönemde daha da kırılgan hale geldi. Zira, tasarruf açığı bulunan Türkiye ekonomisinin, büyümesini büyük ölçüde borç finanse edebiliyordu. Olağan dönemlerde doğrudan yatırımlar, turizm ve dış müteahhitlik gelirleriyle finanse edilen cari açık, ilerleyen yıllarda ikincil dengesizliklere de yol açtı. Dışarıdan kaynak girişinin yavaşlamasıyla birlikte, finansman kalitesi de bozuldu ve açığın kendisi kadar finansman şekli de sorun oluşturmaya başladı. Önceki yıllarda finansmanda önemli bir payı bulunan doğrudan yatırımlar ve portföy yatırımları, net çıkışlarla birlikte geçen yıl açığın finansmanına negatif katkı verdi. Kaliteli finansman kaynağı olarak kabul edilen doğrudan net yatırımlar 2019’un 11 aylık döneminde 3,5 milyar dolara inerken, 4,6 milyar dolarlık brüt girişlerin 3,9 milyar dolarlık bölümünü yabancıya gayrimenkul satışları oluşturdu. Bu dönemde net portföy çıkışları da 10,6 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. 35,2 milyar dolar büyüklüğündeki cari açığın tamamı ise TCMB’nin rezerv varlıklarından karşılandı. Hem de rezerv kaybının 150 milyar dolara ulaştığı bir dönemde. Rezerv kaynaklı finansman bununla da kalmadı; net hata ve noksan kalemindeki 2,9 milyar dolarlık çıkışla birlikte TCMB’nin toplam finansmanı 38,6 milyar dolara ulaştı. Kamunun artan borçlanma ihtiyacı ve turizm başta olmak üzere hizmet gelirlerindeki sıkıntılı tablo, önümüzdeki dönemde cari açığın finansmanı ile birlikte kalitesindeki bozulmayı daha da hızlandırabilir.