Çare belli: İhracata dayalı büyüme

Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Sanayisizleşme kaçınılmaz bir son mudur? Yoksa önlenmesi gereken bir kabus mudur? Sanayisizleşme sanayi sektörünün toplam hasıla içindeki payının azalmasıdır. Gelişmiş ekonomiler için sorun olmayabilir ama bizim gibi henüz sanayileşmesini tamamlayamamış ekonomiler için ciddi tehdittir. Eski bir yazımdan bir kaç soru aktarayım. Cevapları önceliğin ne olması gerektiğini anlatıyor.

  • Almanya, Japonya, Çin, Singapur, Finlandiya ve G.Kore’nin ortak özellikleri nedir?

Bu 6 ülkenin 6’sı da Dünya Savaşı sonrası, özellikle 1955-1997 yılları arasında aralıksız uzun ve yüksek büyüme dönemi yakaladılar.

  • Büyüme performanslarının ortak bir noktası var mıydı?

Hepsi de ihracata dayalı büyümeyle parlak oranları yakaladılar.

  • Büyümede en büyük pay hangi sektöründü?

Bu ülkelerde imalat sanayiinin GSYH içindeki doğrudan payı yüzde 25’i aşıyordu. Elektronik, ulaştırma, tekstil ve mühendislik gibi dallar öne çıktı.

  • Bu ekonomilere sınıf atlatan özellikle bir alt sanayi var mıydı?

Almanya hariç tamamı elektroniğe yüklendiler. Sıçramayı da elektronik üzerinden yaptılar. Teknolojik derinleşmeyi, bilgi birikimini burada yakalayıp diğer alanlara uyguladılar.

  • Başka ortak nokta var mıydı?

Vardı. Hepsi imalat sanayiinde güçlü dünya markaları yarattılar. Fason ya da taşeron üretimin ötesine geçtiler. Araştırma geliştirmenin payını artırdılar, patent ürettiler.

  • Kamu nasıl bir rol oynadı?

Sanayi, kur ve ticaret politikaları ile firmalara uygun ortam yarattılar. Eğitim politikaları ile işgücünün niteliğini artırdılar. Ucuz finansmana erişimi sağladılar. İşgücü maliyetini aşağı çektiler.

Bunlar Dünya Bankası gibi kuruluşların tespitleri. Bu örnekler de gösteriyor ki Türkiye orta gelir tuzağından çıkıp üst sınıfa atlayacaksa ihracata dayalı bir büyüme modeli izlemek zorunda. İç talebe dayalı büyüme ile sınıf atlamak çok zor. Geçmişte yüksek ihracat performansı yakaladığımız dönemler oldu. Mesela 2002-2008 arasında dolar bazında yıllık yüzde 15 dolayında ihracat artışı yakalandı. 80’li yıllarda da yüksek artışlar vardı. Fakat bu dönemlerin hiçbiri klasik anlamda “ihracata dayalı büyüme” dönemi değildi. Altı ülkede bir ortak nokta daha var. Neredeyse tamamının, hızlı büyüme dönemlerinde ürettiklerini sattıkları dev bir pazar vardı, ABD. Hızla genişleyen ABD pazarı ve Amerikalıların doymak bilmeyen tüketim iştahı bunların şansıydı. Ne üretdiyseler ABD’ye sattılar. Oysa şimdi ABD uyandı; herkesin her istediğini satabileceği bir pazar olmaktan çıkmak istiyor. Bu da bizim şansızlığımız. Ama olsun bizim de AB’miz var.

Tüm yazılarını göster