Bu haftanın ekonomi gündemi 2023 yılı ekonomik büyümesiydi.
Açıklanan verilere göre Türkiye ekonomi 2023 yılında da hız kesmeden büyüdü. Ekonomik büyüme yılın son çeyreğinde yüzde 4, yılın tamamında ise yüzde 4,5 oranında gerçekleşti.
2023 yılı ekonomik büyüme oranı hem benim tahmin modelimin hem de OVP ve piyasa beklentilerinin üzerinde oldu.
Ekonomi yönetimi tarafından yapılan açıklamalar da doğal olarak yüksek büyüme oranına odaklandı. 2023 yılında 1 trilyon doları aşan milli gelir ile 13 bin doları aşan kişi başına milli gelir —her ne kadar tabana yansımasa da—birer başarı hikâyesi olarak açıklamalara yansıdı.
Olağan koşullarda yüksek büyüme ekonomi yönetiminin karnesine yazılacak iyi bir başarı hikâyesidir. Ancak 2023 yılı genel seçimlerinden sonra göreve gelen ekonomi yönetiminin hedefinin yüksek büyümeden öte ekonomik istikrar ve sürdürülebilirlik olduğunu unutmayalım. 2024-26 dönemi Orta Vadeli Programının temel amaçlarından biri “iç ve dış dengenin sağlandığı istikrarlı bir büyüme ortamını sürdürürken enflasyonun dönem sonunda tek haneli seviyelere düşürülmesini sağlayarak refahı artırmaktı”.
Peki, 2023 yılında gerçekleşen ekonomik büyüme istikrarlı bir büyüme midir, enflasyonun düşüşünü ve refah artışını destekler mi?
İlk önce son sorudan, enflasyon ve refah artışından başlayalım.
Hatırlayacak olursak 2023 yılsonunda enflasyon yüzde 65 civarına yükseldi. Ocak ayında aylık yüzde 6,7 ile yüksek bir oranda arttı. Bu yılın ilk beş ayında da enflasyonun tırmanışa devam ederek yıllık yüzde 75’lere ulaşacağı tahmin ediliyor. Yılsonu için Merkez Bankası’nın tahmin ettiği yüzde 36 hedefi ise izleyen aylarda hem para hem kamu maliyesi tarafında ciddi bir sıkılaşma veya yurtdışından yüksek tutarda gelen bir para akışı olmadıkça yakalanması namümkün bir hedef olarak duruyor.
Özetle 2023 yılında ekonomik büyümenin yüksek enflasyon pahasına elde edildiğini söyleyebiliriz.
Peki ya refah? 2023 yılında kamu personeline yapılan yüksek maaş artışları, EYT ile erken emeklilik ve emekli aylıklarına yapılan artışlara rağmen emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 30’lar seviyesinde, düşük bir oranda seyretmiş. Bu dönemde ürün üzerindeki net vergiler de yüzde 12 düzeyine yükselmiş. Bu durum; 2018 sonrasında bozulmaya devam eden gelir dağılımı ve refah verilerinin 2023 yılında kısmen iyileştiğini; ancak bunun geçici olduğuna işaret ediyor.
Şimdi gelelim ekonomik büyümenin istikrarına…
Bu sorunun cevabını ekonomik büyümenin bileşenlerine bakarak cevaplayalım. 2023 yılında yüzde 4,5 oranındaki ekonomik büyümenin en büyük sürükleyicisi iç talep, esas olarak özel tüketim olmuştur. Özel tüketim geçtiğimiz yıl yüzde 12,8 oranında büyüdü. Net ihracat ise %2,7 oranında daraldı. Böylece 2023 yılında tüketim büyümeye 7,9 puan katkı sağlarken net ihracat büyümeyi 6 puan aşağı çekmiş oldu.
Büyümenin kaynağının tüketim olduğu bir yapıda değirmenin suyunun da parasal genişleme ve krediyle sağlandığını söyleyebiliriz. Zaten bu yapı, enflasyonun harlanmasındaki temel sebep olarak karşımıza çıkıyor. Bu da büyümedeki sağlıksız duruma ve tüketime dayana yüksek büyümenin uzun vadede sürdürülemez olduğuna işaret ediyor.
Özet itibarıyla tüm bu veriler, 2024 yılında büyümenin ekonomi yönetimi tarafından kontrollü bir şekilde yavaşlatılması gerektiğini gösteriyor. Aksi halde yine yavaşlayacağız; ancak bu sefer finansmana erişim sorunuyla sert bir şekilde frene basacağız. Hatırlamak gerekirse 1990’lı yıllarda uygulanan politikalarla yüksek büyüme ve sert fren süreçlerini yaşamıştık.
Umarız ki 2024 yerel seçimlerinden sonra uygulanan politikalar ekonominin sağlıklı bir yapıda soğumasını sağlar ve bu süreçte yük, daha önceki tecrübelerde yaşanmış olduğu üzere yine alt ve orta gelir grubunun sırtında olmaz.