OECD birkaç yıldır haftalık GSYH büyüme tahminleri açıklıyor. Tahminler, makine öğrenmesi teknikleri kullanılarak yapılıyor. Henüz çok az sayıda gözlem var. Bu az sayıda büyüme verisinin, TÜİK’in açıkladığı aylık sanayi üretim endeksinden ve çeyrek yıllık GSYH verilerinden elde edilen artış oranları ile uyumlu olduğu gözleniyor. Az sayıda gözlem olması bilimsel bir karşılaştırmaya izin vermese de OECD’nin bu verisi, yayınlanmasından oldukça sonra açıklanan diğer iki verinin nasıl şekillenebileceğine dair bir fikir verebilir.
Son veri geçen Cuma günü açıklanan 3-9 Temmuz haftası için. Bir yıl öncesine göre yüzde 1.6’lık bir büyümeye işaret ediyor. Gerçi bu haftanın Cuma günü arife gününe denk geliyor; yarısı tatil ama önceki haftalarla karşılaştırıldığında belirgin bir düşüş var. Mesela önceki dört haftanın büyüme değerleri şöyle: 5.4, 4, 3.6 ve 3.4. Bir fikir versin diye de son üç çeyrekte bu endeksin yıllık (yüzde) ne kadar arttığını GSYH büyüme verisi ile karşılaştırayım. Parantez içindeki değerler GSYH için: 2021Ç3: 6.5 (7.5), 2021Ç4: 10.2 (9.1) ve 2022Ç1: 7.7 (7.3). Çeyreklerden aylara geçersem endeksin gösterdiği yıllık artış şöyle: Mayıs: 8.3. Haziran: 4.1.
Ekonomimizdeki faaliyet hacmindeki artışın giderek yavaşladığı görünüyor. Elbette daha önemli soru şu: Bu yavaşlama geçici bir yavaşlama mı? Üçüncü çeyrek için bu soruyu yanıtlamak daha zor olsa da biraz ilerisi için sadece yavaşlamanın değil daralmanın da mümkün olacağını belirtmek gerekir. Neden?
Birinci neden enflasyonla ilgili. Yüksek enflasyon özel tüketim harcamaları üzerine iki farklı etki yaratıyor. İlk etki tüketimi artırıcı yönde çalışıyor: Fiyatları artmadan bir an önce satın almak gibi. Elbette satın alacak olanın alım gücüne bağlı bu etki. İkinci etki de burada devreye giriyor. Çoğu ücret ve maaş enflasyon karşısında eriyor. Dolayısıyla, satın alma gücü azalıyor ve tüketim harcamalarını olumsuz etkiliyor. İkinci etkinin ağır basmasını beklemek gerekir. Bir ölçüde ilk çeyrekteki özel tüketim harcamalarının bir önceki çeyreğe göre yüzde 2.8 oranında azalması da bu savı destekliyor.
İkincisi, risk primimiz aşırı yükseldi. Dolar cinsinden borçlanma faizi yüzde 12’yi geçti. Dolar kurundaki gidişat kestirilebilir olmaktan iyice uzaklaştı. Böyle bir ortamın yatırım dostu olmadığı ortada. Sadece özel sektör yatırımları için değil dayanıklı tüketim harcamaları için de geçerli bu olumsuzluk. Buna bir de bazı şirketlerin bu tefeci dolar faizinden yeniden borçlanmak yerine vadesi gelen dış borçlarının bir kısmını kapatmak isteyebileceklerini ekleyin. Hepsi, faaliyet hacminde daralma demek. Bitmedi; borçlanılmak istense de bu risk düzeyi ile borç bulmakta zorlanabilecek şirketler olabilir.
Üçüncüsü, son haftalarda şirketlerin işletme sermayesi bulmalarını zorlaştıran bazı kararlar yürürlüğe konuldu. Ayrıca, genel kredi artışını sınırlamaya yönelik TCMB ve BDDK kararları da söz konusu. Şimdilik sınırlı da olsa, bunların da büyümeye olumsuz yönde etkilemeleri beklenir.
Dördüncüsü, yurtdışı ile ilgili. Yükselen enflasyona karşı faiz artırımları yapılıyor. Özellikle Fed’in keskin artışlara gitmesi bekleniyor. Sırada ECB var. Bu nedenle, çoğu ülke için 2023’te resesyon yaşanacağı tahminleri yapılıyor. Ek olarak Çin’in aldığı kapanma önlemleri ve Çin’de bazı kredi piyasalarında yaşanan sorunlar var. Resesyon ne ölçüde olasılık dahilinde; tartışmalı ancak küresel büyümenin yavaşlayacağı ortada: İhracatımız açısından olumlu bir gelişme olmayacak. Tabii, bir de Rusya Ukrayna savaşının oluşturduğu arz kısıntıları ve enerji fiyatlarındaki sıçramalar var.
Tüm bunlar alt alta toplandığında ve ‘garip’ bir ekonomi politikası uygulamaktaki ısrarımız da eklenince, büyüme açısından bizi iyi günlerin beklemediği ortada.