Büyüme mi, enflasyon mu?

Prof.Dr. Burak ARZOVA EKONOMİDE GÖRÜNÜM

29 Şubat 2024 tarihinde Türkiye’nin 4. çeyrek büyüme verilerini karşıladık. Bu yıl şubat ayı 29 çekiyor. Bir daha 29 Şubat için 4 yıl beklemek lazım. Önce bugünün keyfini çıkardık.

 Verilere geçmeden önce 4. çeyrek verisinin çok geç geldiğini bir kere daha söylemek lazım.

Gelişmiş ekonomilerde ilk okuma-ikinci okuma ve son okuma olarak üç defa ya da ilk okuma ve son okuma şeklinde iki defa da açıklanıyor. Bu çağda bu kadar geçe kalmamak lazım. Her eleştiride EuroStat standartlarını uyguladığını söyleyen TÜİK’in büyüme verisi açıklama periyodunu da EuroStat’ı model alarak yaparsa Merkez Bankası uyguladığı politika etkilerini çok daha erken görmek ve gerektiği taktirde gecikmeden politika revizyonuna gitmek imkanını yakalayabilir.

Verinin içeriğine baktığımızda;

GSYH 2023 yılı dördüncü çeyreğinde yüzde 4,0 arttı. Piyasa beklentisi yüzde 3,5 civarındaydı. Veri tam da benim beklediğim gibi geldi. Bir önceki çeyreğe göre ise (mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış) yüzde 1 arttı. 2023 tamamında Türkiye ekonomisi yüzde 4,5 büyüdü. Tam Türkiye’nin potansiyel büyümesinde bir büyüme. 2023 yılının birinci çeyreğinde de yüzde 4 büyümüştü Türkiye. İkinci çeyrek büyümesi yüzde 3,9 idi. Uygulanan anlamsız ekonomi politikalarından geri dönüşte bile o dönemle kıyaslandığında aynı büyüdük (3.çeyrek hariç). Sıkılaşmaya rağmen yüksek büyüme yeterli sıkılaşmadığımızın da bir göstergesi olabilir mi?

Sektörel bazda baktığımızda inşaat yüzde 7,8, hizmetler yüzde 6,4 büyürken sanayi yüzde 0,8 büyüdü. Oysa üretim yoluyla büyüme ana tercihimizdi. Tarım ise bırakın büyümeye katkı sağmayı yüzde 0,2 daralarak büyümeden çalmış gözüküyor. Israrla söylüyoruz, tarımda baştan aşağıya değişim şart. Ülkede tüm sektörler az çok büyürken tarımı daraltmak ayrıca bir üstün başarı olmalı.

  1. çeyrek verisinde büyümeye ana katkı hane halkı tüketiminden gelmiş. 2023 yılının ilk altı ayında iç talebin büyümeye olan katkısı 8,8 puan iken ikinci 6 ayda 6,6 puana düşmüş ancak hala kuvvetli. Yılın tamamında bu taraf çok güçlü seyretti. Son çeyrekte devletin nihai tüketim harcamaları da artmış. Gayrisafi sermaye oluşumu ise azalmış. 2023 yılının dördüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre (zincirlenmiş hacim endeksi olarak) ihracat yüzde 0,2 artarken ithalat yüzde 2,7 artmış. Net dış talebin negatif katkısında bir iyileşme var gözüküyor. Bunları dengelenmeye doğru gidiş olarak da yorumlayabilirsiniz ya da hala dengelenmeden uzak olduğumuz şeklinde de bir yorum gelebilir. Ben ikinci taraftayım.

2023 son çeyreğinde çalışanların büyümeden aldıkları pay azalırken sermayenin payı yine artış göstermiş. Burada bir iyileşme görünmüyor.

Özetle büyümede tam bir dengelenme henüz mevcut değil ama bebek adımları ile ilerleme var. Umutlar bir sonraki çeyreklere artık. Futbol deyimi ile önümüzdeki maçlara bakacağız.

Türkiye’de ekonomi yönetimi değişimi ile birlikte para politikasındaki değişiklik enflasyonun öncelendiğinin ifade edildiği bir yöne ve Ortodoks politikalar setine evrildi. Bu politika seti uygulamaları ortalığı pek de kırıp dökmeden, büyümeden mümkünse fazlaca fedakârlık etmeden ve önceki Merkez Bankası Başkanının ifadesi ile ‘büyüme ile bir ödünleşme gerçekleşmeden’ belli bir noktaya kadar geldi.

İlk 6 ay sonrasındaki yeni ekonomi politikalarının kısmı etkilerini göreceğimiz önemli büyük veri 2023 yılı son çeyrek büyüme verisiydi.

Veri geride kaldı ancak önümüzdeki dönemlere ilişkin olarak sorular hala kafamızda.

Ocak ve Şubat ayı büyümeye yönelik öncü göstergeleri kuvvetli geldi. Kapasite kullanımı, reel kesim güven endeksi, sanayi üretimi, PMI’lar güçlü. Mart ayının seçim etkisiyle talep yönünden kuvvetli geçmesi muhtemel. Bu durumda 2024 yılı ilk çeyrek büyümesi de kuvvetli gelecek. O zaman Merkez Bankası’nın öngörüsünde yer alan ve Mart sonrası başlayacağını bizim de grafiksel olarak gördüğümüz çıktı açığı grafiğinin negatif bölgeye geçişi sert bir yavaşlama ile mi gelecek? İş dünyası bu sert yavaşlamaya hazır mı? Her şeyden önce hükümet bu sert yavaşlama için hazır mı?

Bu sorunun cevaplarını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim öncesi yaptığı konuşmalarda arıyorum. Her ne kadar Merkez Bankasını, Bankanın aldığı kararları konuşsak da para politikasının esas karar vericisinin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu geçmişte de gördük.

Bu nedenle 28.Şubat.2024 tarihinde Kütahya’da NG Kütahya Seramik 100.Yıl Fabrikaları Açılış Töreninde yaptığı konuşmayı kendi adıma önemli buldum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı konuşmada;

‘Hep söylediğimiz gibi, Türkiye yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla büyümek mecburiyetindedir. Sadece kağıt üzerinde ekonomik görünümü iyileştirmek adına yatırım, istihdam, üretim ve ihracat odaklı büyümeden asla taviz veremeyiz. Makro dengelerle ilgili sorunlarımızı sanayide, teknolojide, ticarette, tarımda, turizmde ve diğer alanlarda büyümeyi sürdürerek çözeceğiz. Dünyanın en gelişmiş, en zengin ülkelerine baktığımızda onların da istihdam ve üretim merkezli bir ekonomik işleyişi hayata geçirmeye çalıştıklarına şahit oluyoruz. Bir dönem terk ettikleri üretim, bugün gelişmiş ülkelerin en kritik yumuşak karını haline gelmiştir. Türkiye’yi böyle bir duruma asla düşürmeyeceğiz. Savunma sanayinden seramik sektörüne kadar her alanda tasarımıyla, üretimiyle, ihracatıyla ülkemizi dünyanın önde gelen tedarikçileri arasına çıkartacağız” ifadelerini kullandı.

Bence bu konuşmada can alıcı cümle ‘Sadece kâğıt üzerinde ekonomik görünümü iyileştirmek adına yatırım, istihdam, üretim ve ihracat odaklı büyümeden asla taviz veremeyiz’ cümlesi.

Konuşmasının basına yansıyan kısmında enflasyona ilişkin böyle keskin bir söyleme rastlamadım. Enflasyonun varlığının ve alım gücünün düşmesinin kabul edildiği ama bunun maaş artışları ile telafi edildiğinin, vatandaşın enflasyona ezdirilmediğinin vurgulandığı bir süreci izliyorum konuşmalarda.

Cumhurbaşkanı Erdoğan firmaların sesine kulak tıkayan biri değil. Büyümeyi ekonominin gelişmesi adına temel nokta olarak görüyor.

Büyüme ile ödünleşme noktasına geldik. Türkiye’nin 2024 yılsonu enflasyon beklentisi olan yüzde 36 medyan enflasyona bu kadar kuvvetli bir büyüme ile ulaşabilmesi mümkün değil. Oysa kalıcı bir iyileşmenin ancak ve sadece düşük bir enflasyon ile mümkün olabileceğini çokça ifade ettik.

Hem büyüyelim hem de enflasyon olmasın isteğini geçmişte başaramadık. İkilemde kalınca hep büyüme ağır bastı. Bu kez hangisi galip gelecek birlikte göreceğiz.

Tüm yazılarını göster