Büyüme, kur ve denge

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

2020’de yüzde 3 büyüme tahmini yavaş yavaş yerleşiyor. Daha yüksek de olabilir. Büyüme demek verimlilik artışı ya da yüksek teknoloji veya sabit sermaye yatırımı demek değildir. Onlar sürdürülebilir büyüme için; başka bir kavram. Kısa dönem ayrı. Yine de iş çevriminin doğal döngüsüyle zaten yüzde 2,5-3 büyüyebilecek olmamıza rağmen, bunu da bazı şartları var. Mesela kurda denge gibi. Acaba denge kur nerede? Epeyi yakın bir yerde gibi görünüyor. Diğer koşullar dış dünyayla ilgili. Varsayımlar açık ve şimdilik tutacak gibi görünüyorlar. Bir, ABD seçimleri ekonomiye dayalı olacak. Kısaca ifade edersem, “Meksika sınırına duvar öreceğim” diyerek kazanmak mümkün değil; o bir kere olur. Sonuçta ABD’de faizler ya tekrar düşürülecek ya da uzun süre yüksek öngörülebilirlikle yatay seyredecek. İki, Çin’le ticaret savaşı ABD seçimleri sonrasına kadar pek gündeme gelmeyecek şekilde tam olarak yatıştırılacak; zaten oluyor. Önemli bir fırsat penceresi açan gelişmeler.

Peki, döviz kurunun denge değeri nedir? Cevap bir şekilde cari hesapla ilişkilendirilmek durumunda ve bu konu sorunun ilk veçhesini oluşturuyor. İkinci veçhe bizzat soruya ilişkin: Kavramsal olarak denge döviz kurundan bahsetmek anlamlı mı? Satın alma gücü paritesine (purchasing power parity-PPP) dayalı analizler, bu kavramın hem mutlak hem göreceli versiyonları için, pek yardımcı olmuyor. Mutlak versiyonda döviz kuru paritesi iki ülkenin fiyatlar genel seviyelerinin oranına eşit olmak durumunda, göreceli versiyondaysa paritedeki değişmeler enflasyondaki değişmeleri izleyecek. Her iki versiyonda da PPP bir uzun dönem kavramıdır ve gerçek zamanda neredeyse hiçbir durumda geçerli olmaz. İkinci kolay cevap, tartılı efektif reel kur endeksine bakarak aşırı değerlenmeden bahsetmektir. Verimlilik ve reel ücret etkilerini hesaba katmadan veya maliyete tesir eden diğer fiyatlardaki gelişmeleri göze almadan, PPP veya reel kur endekslerine bakarak karar vermek yanıltıcı olabilir. Yine de biraz istatistik biraz da bir tür el yordamı/basit hesap/tecrübe bileşiminden bir sonuç çıkarılabilir. Mesela, ihracatçıların gerçekten rekabet edemeyecekleri bir eşik kur değeri vardır. Ancak bu eşiğin çok uzağındayız. Dünyanın düşük faizle seyredeceği 2020’de –aşırıya kaçmazsak- bizde de düşük beklenen reel faizin kuru zıplatmadan kabul edilebileceği bıçak sırtı bir nokta mevcut. Buraya çok yakınız.

Büyüme döngüsel olarak geri geliyor. Hatta bir şok gerçekleşmezse bu mesele artık tartışma konusu değil. Elbette herkes 2020 büyümesini özel tüketim talebinin –düşük faizli krediye dayandırılarak- sürükleyeceğini düşünüyor. Bu yüzden gözler bankalarda; yani bekleyen sorunlu kredi stokunun nasıl eritilip yeni kredi vermenin mümkün olabileceğinde. Elbette kamu bankalarından bahsetmiyoruz. Yatırımlar arkadan gelecek diye düşünülüyor. Fakat bir konu daha var. Milli gelir hesapları bize uzun süre stok artışı olduğunu ve GSYH’ye stok katkısının sürekli yüksek olduğunu söylerse kaşlar biraz kalkar. Hele hele stok birikiminin döviz cinsi borçlanarak sürdürüldüğünü görürsek haliyle şaşırırız. Ancak artık bitmiş olan 2018-19 resesyonunda her şey yerli yerinde. Beş çeyrek arka arkaya stok azalmasından sonra son veride stoklar GSYH’ya yüzde 2,8 gibi bir katkı sağladı ve bu mantıklı. Stokların azaldığı dönemde özel sektör net döviz borcu ödeyicisiydi ve GSYH daralmıştı. Hem ihracat hem iç talep hem borçlanma hem büyüme rakamları tutarlı. Ve stok döngüsü geri geliyor. Yani önümüzdeki yılın tümünde stok artışı görürsek şaşırmamalıyız. Aynı zamanda dış alemden borçlanabilme olanağının arttığını da görebiliriz. Bu durumda sadece tüketim değil yatırımda da yavaş yavaş bir canlanma olacaktır. Baz etkisi dışında tüketim ve stok yenilemeye dayalı bir canlanma yılın tümüne yayılabilir. Elbette 2018 kur şokundan kalan hasarın yavaş yavaş –ki birden olmayacak gibi görünüyor- temizlenmesi şartıyla.

Tüm yazılarını göster