İçinde bulunduğumuz dönem, son on yılların en karmaşık ve öngörülemez jeopolitik ve jeoekonomik ortamlarından biri.
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en yüksek sayıya ulaşan şiddetli çatışmalar, korkunç insani maliyetleri beraberinde getiriyor, ticareti ve enerji kaynaklarını sekteye uğratıyor ve süregelen gıda ve yakıt krizlerine katkıda bulunuyor.
Ekonomik büyüme motorunu yeniden çalıştırmaya ve herkesi kapsayan yeni bir ekonomik model oluşturmaya ihtiyacımız var.
“Büyümenin hem hızını hem de kalitesini ölçen yeni bir ‘kuzey yıldızı’ yaratmamız lazım diyen” Dünya Ekonomik Forumu Yönetici Direktörü Saadia Zahidi, mevcut durumun zorluklarını dikkat çekici rakamlar ile ortaya koyuyor.
Zahidi’nin verdiği rakamlara göre; birçok düşük gelirli ülkede yoksulluk oranları bugün hala pandemi öncesine göre daha yüksek.
33 milyon insan akut gıda güvensizliği yaşıyor
En az gelişmiş ekonomilerin büyük bir bölümü, hem gıda hem de enerjide dışa bağımlı durumda. Dünya Gıda Programı, 333 milyon insanın akut düzeyde gıda güvensizliği ile karşı karşıya olduğunu tahmin ediyor; bu rakam pandemi öncesine oranla 200 milyon kişi daha fazla.
Gelişmekte olan ekonomilerin kamu borçlanması 2010- 2021 yılları arasında GSYH’lerinin yüzde 19’undan yüzde 29’una yükseldi.
Bugün 3.3 milyar insan, faiz ödemelerine, eğitim ya da sağlıktan daha fazla harcama yapan gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor. Borç sıkıntısı ve kısıtlı kaynaklar, teknoloji ve inovasyona yönelik çok ihtiyaç duyulan yatırımları da engelliyor.
Genel olarak, ekonomik görünüm bir yıl öncesine göre daha umut verici olsa da, IMF uzmanlarının son bahar toplantılarında uyardığı gibi, hala tarihsel olarak düşük büyüme seviyeleri söz konusu. Bu da küresel eşitsizlikleri ve aşırı yoksulluğu azaltma konusunda onlarca yıldır kaydedilen ilerlemeyi geri götürme tehdidine yol açıyor.
Yeni bir ekonomik model oluşturmak için 3 koşul
Saadia Zahidi genç nesillere yeni fırsatlar yaratmak için ekonomik büyüme motorunu yeniden çalıştırmanın üç temel ön koşulu olduğuna dikkat çekiyor ve bu üç koşulu şöyle sıralıyor:
Büyümenin yeni bir yöntemle ölçülmesi
1 - GSYH büyümesi yararlı bir ölçüt ve bir ekonominin sağlığı hakkında çok şey söyler. Ancak kör bir araçtır. Yaşam standartlarını değerlendirmek için iyi bir alternatif değildir, bize çevresel etki hakkında fazla bir şey söylemez, bir ekonominin şoklara karşı ne kadar dayanıklı olduğunu söylemez. Yapılan yatırım türlerinin uzun vadede yenilik ve getiri sağlayıp sağlamayacağını da söylemez. Dolayısıyla ‘ne pahasına olursa olsun büyüme’ peşinde koşmak miyop bir yaklaşımdır. Büyümenin kalitesi, hızı kadar, hatta daha fazla, önemlidir. Politika yapıcılar büyüme motorunu çalıştırmak için yeni yollar ararken, hem hıza hem de kaliteye bakan yeni ölçütlere ihtiyacımız var. Dünya Ekonomik Forumu’nun ‘Büyümenin Geleceği’ yaklaşımı bu çabalardan biri ve ülkelerin hem GSYH ölçütlerine hem de sürdürülebilirlik, yenilikçilik, dayanıklılık ve kapsayıcılık performanslarına dengeli bir şekilde bakmaları için bir gösterge tablosu oluşturuyor. Bu süreçte, büyüme kendi içinde bir son değil, erdemli bir döngünün temeli olarak hizmet ediyor.
Kuzey-Güney ekonomik iş birliğinin canlandırılması
2 - Yeni bir ekonomik büyüme ve kalkınma modeli oluşturmak için küresel işbirliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Oysa bugün tam tersi bir durum yaşanıyor. Jeopolitik parçalanma ekonomik alana da sıçrayarak küresel ticareti ve sermaye akışını engelliyor. Dünya genelinde korumacı politikaların geçtiğimiz yıl yüzde 38 oranında arttığını görüyoruz.
Doğru temellere yatırım yapmak
3 - Yeşil dönüşüme, sanayi politikalarının yeniden canlandırılmasına ve tedarik zincirlerinin yeniden yapılandırılmasına tanıklık eden teknolojik değişim çağında, vizyon sahibi politika yapıcılara büyük bir ihtiyaç var. Yapay zeka önümüzdeki yıllarda küresel ekonomiye trilyonlarca dolar katkıda bulunma potansiyeline sahip. Aynı durum enerji, altyapı, tüketim malları ve daha birçok alandaki yeşil dönüşüm için de geçerli. Bu dönüşümler nedeniyle önümüzdeki beş yıl içinde tüm işlerin yüzde 23’ünde değişim bekleniyor. Bu nedenle, insan sermayesine eş zamanlı yatırım yapmadan teknolojiye veya enerji dönüşümüne yatırım yapmanın sürdürülebilir getiri sağlaması pek olası değil.