1929 Büyük Buhranı aynı zamanda dünya ekonomisinin çöküşüdür. Üzerinden neredeyse yüzyıl geçen bu bunalım, filmlere, romanlara konu oldu. John Steinbeck’in meşhur Gazap Üzümleri bu romanlardan birisidir. Yine Mafya filmi olarak anılan Baba filminin ikinci bölümü de bu büyük krizi anlatır. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Günümüzün bazı iktisatçıları da kendilerini 1929 krizi iktisatçısı olarak gösterirler. Eski Fed Başkanı Ben Bernanke de bunlardan birisidir.
1929 krizi bir durgunluk kriziydi. Kriz ekonominin yanında siyasal yapıları da ters yüz etti. Büyük Buhran sırasında kapitalist dünyada görülen ekonomik yönetim başarısızlıkları totalitarizme ve aşırı milliyetçiliğin palazlanmasına olanak tanıdı ve dünya ekonomisi parçalanmaya başladı. “Eğer 1914 ışıkların sönmesini, 1939 panjurların kapanmasını ifade ediyorsa, 1929 sonrası da ışıkların kademeli olarak sönmesi anlamını taşıyordu.” Büyük Buhran, “Armageddon’un ekonomideki karşılığı” ve “Kara Ölüm’den beri insanlığı sarsan en kötü barış zamanı krizi”ydi. Kapitalizmin krizi, demokrasiye ve eski liberal düzene olan güveni sarstı ve pek çoklarının “Laissez-faire kaosa neden olduysa, otoriter rejim düzeni sağlayabilir” sonucuna varmalarına yol açtı (Snowdon, Vane, 2012: 9).
Hükümet ve Merkez Bankası krizi yanlış algılarsa ve bunda da ısrar ederse, kriz derinleşir. 1929 krizi de böyle bir yanılgının eseridir. Ekonomi durgunluğa düşmesine rağmen Fed’in para arzını kısması, sorunun büyümesine ve maliyetin artmasına neden oldu. Krizde ABD sanayi üretimindeki düşüş yüzde 46,8; Almanya’da yüzde 41,8 olurken, işsizlik oranı 1932’ye gelindiğinde sırasıyla 28,1 ve 43,8’e yükseldi. Bu oranlar Almanya’da faşizme yol açtı ve İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasında önemli rol oynadı.
Söylemek istediğimiz, yanlış iktisat politikalarında ısrar etmek, iktisadi krizle birlikte siyasal çalkantılara da neden olur. Daha yakın dönemden örnek verelim. İran’da halen yüksek enflasyon ve işsizlik oranı var. Diğer yandan, İslamcı rejim yolsuzluk batağına sürüklenmiş durumda. Bunun sonucunda İranlılar gecikmiş bir tepki verdiler, isyan ettiler. Her ne kadar şu anda başarı elde edemeseler de, İran’da molla rejiminin sonu yakındır.
Türkiye çöküşe doğru
Bütçesine sahip olamayan bir ülkenin ekonomisinde istikrar yakalaması mümkün değil. Türkiye’nin 2022 yılı bütçe açığı 139 milyar TL’ydi; Ocak 2023’te de 32 milyar TL düzeyinde gerçekleşti. Bütçe açığı içinde sosyal güvenlik kurumunun iflas noktasına gelmesinin önemli bir payı var. Nitekim Kasım 2022 itibarıyla SGK açığı 41,2 milyar TL’ye ulaştı.
Bütçe açığının yüksek olması nedeniyle borçlanma hızla artmaya devam etmekte. Bunun bir sonucu olarak 2021 yılında toplam kamu borç stoku 2,7 trilyon TL iken 2022’de stok 4 trilyon TL’ye yükseldi. Bu borçlanma, büyük ölçüde dış borçlanmaya dayandı. Toplam borç stoku içinde dış borcun oranı yüzde 54 oldu. Dış borçlanmadaki bu artışa cari açık da eşlik etti. Türkiye, 2022 yılını 48,7 milyar dolarlık bir cari açıkla kapattı. Bu açığın neredeyse yarısı, 24,2 milyar doları net hata noksanla finanse edildi. Cari açığın yüksek olmasında kamu açıkları kadar dış ticaret açığının da önemli payı var. 2022 yılında dış ticaret açığı 2021 yılına göre yüzde 137 oranında artarak 109,5 milyar dolar oldu. Dış ticaret açığı 2023 yılının Ocak ayında da devam etti. Açık 2022 yılının Ocak ayına göre yüzde 38 oranında arttı ve 14,2 milyar dolar oldu. Sanayi üretimi yerinde sayarken ara malları ithalatındaki artış kaynaklı bu dış ticaret açığının nedenlerinden birisi sanayicilerin döviz kuru artışı beklentisiyle stok yapmasıdır. Diğer neden ise net altın ithalatının 19,4 milyar doları bulmasıdır.
Deprem 2023 yılında öngörülen bütçe açığını daha da yukarı çekecek. Uygulanan seçim ekonomisi de buna eklendiğinde durumun içinden çıkılamaz hale getirdiği açık. Bu da ekonomideki çöküşü hızlandırdığı gibi derinleştirecek. Seçim sonrası iktidara kim gelirse gelsin büyük bir ekonomik yükle karşı karşıya kalacak. Burada asıl soru, bu yükün maliyeti kime çıkacak? Halka mı, yoksa sebepsiz zenginleşenlere mi?
Okuma Önerisi: Barry Eichengreen, Aynalı Salon.
B. Snowdon-H. Vane, Modern Makroekonomi.