Büyük bir afet

Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Hiç kuşkusuz Cumhuriyet tarihinin en büyük doğal afetiyle karşı karşıyayız. Yaşanan 2 büyük depremin gücü, yeryüzüne yakınlıkları, ilk depremin gece saatinde olması ve bölgede hüküm süren hava koşulları da olayın vahametini kat be kat arttırmış durumda. (Maalesef kayıplarımızın 1999 Marmara depreminin üzerinde olacağı şimdiden görülmekte.) Bu yazıyı yazarken hâlâ göçük altında kurtarılmayı bekleyenlerin olduğunu bilmek insanın yüreğini dağlıyor. İnsanın yüreğini dağlayan bir başka şey ise bu felaketin biraz da göz göre göre gelmiş olması. Hepimiz medyada ve televizyonlarda var olan fay hatlarının haritalardaki yerlerini görüyoruz. Ve maalesef (İstanbul dahil olmak üzere) pek çok büyük yerleşim yerinin tam da bu fay hatları üzerinde veya yakınında kurulduğunu da biliyoruz. Öyle ki yaşanan bu son depremlerin 13.2 milyon insanın yaşadığı bir coğrafyayı etkilediği ifade ediliyor. Bu durum tesadüfi mi, yoksa iktisadi ve coğrafi sebepleri var mı? İnsanların tarih boyunca bu kadar riskli yerlerde yerleşmesine sebep olan nedenler nedir?

Bu konuyu araştırırken gözüme Dr. Musa Tokmak’ın “Batı Anadolu’da Depremler ve Antik Yerleşim Seçimleri” adlı doktora çalışması çarptı. Dr. Tokmak çalışmasında yerleşimlerin fay hatları üzerinde kurulmasının nedenini şöyle özetliyor: “Taşkın ovalarının kenarları fay hatları ile çakışmaktadır. Bu nedenle, “fay hatları” düz alüvyal ovalar ile sarp dağ cepheleri arasındaki sınırı tanımlar. Yerleşim için diğer bir olumlu etken ise yeraltı suyunun bu fay düzlemleri boyunca yüzeye ulaşmasıdır. Bu nedenle fay hattı çevresi yerleşim için çekici bir bölgedir.” Öte yandan biliyoruz ki depremlerin aynı bölgede tekrarlaması (fay hattının aktifliğine bağlı olarak) onlarca seneden yüzlerce seneye kadar varıyor. Nitekim Maraş bölgesindeki son büyük deprem 500 küsur yıl önce gerçekleşmiş. Denilebilir ki aradan bu kadar zaman geçince yörenin jeolojik tarihi de unutuluyor, ve riskli bölgeler tekrar yerleşime açılıyor. Ancak 21. yüzyıldayız, fay hatlarını ve riskleri çok iyi biliyoruz. Tarih unutsa bile, bilim unutmaz, unutmamalı.

Önlenmesi mümkün olmayan bu felaketin kayıplarının azaltılması için neler yapılabilirdi? Tabii ki denetim en önemli unsur olmalı. Bu noktada eksikler olduğu yadsınamaz. Sadece bu tür depremlere mutlak surette dayanıklı olarak inşa edilmesi gereken hastane, havaalanı, ve otoyol gibi kamusal yerlerde meydana gelen yıkımlar bile denetim yetersizliğini ortaya koyuyor. Ayrıca yerleşimlerin jeolojik olarak daha az riskli yerlere yapılması, ve bunun için de kamu tarafından uygun arazilerin bilabedel yerleşime açılması, eğer bu araziler halihazırdaki bayındır alan dışındaysa oralara altyapı götürülmesi ve yeni konutların mali yükünün kısmen de olsa karşılanması deprem kayıplarını azaltmada önemli olacaktır.

Bu yıkımların ekonomiye olası etkilerini hesaplamak da kolay değil. Biraz bakkal hesabı olacak ama depremden en ağır etkilenen 3 ilimizin (Adıyaman, Kahramanmaraş ve Hatay) GSYH’ye katkısı üzerinden bir fikir edinilebilir belki.  TÜİK tarafından açıklanan son istatistiklere göre bu 3 ilimizin GSYH’den aldığı pay yüzde 2.6 kadar. Bu illerin bu seneki GSYH’lerinin yüzde 50 azalacağını tahmin edersek toplam GSYH’ye etki yüzde -1.3 olacaktır. Ancak geri kalan illerden özellikle Gaziantep, Diyarbakır, Adana ve Malatya gibi daha yüksek GSYH’sı olan illerde de ekonomik aktivitede önemli oranda  yavaşlamalar olacağını dikkate alırsak toplam etki daha da fazla olabilir. (10 ilin toplam GSYH’si Türkiye GSYH’sinin yüzde 9.5’i kadar.)

Bir başka kritik gösterge de bu illerin ihracat katkısı olmalı. 2022 senesinde bu 3 ilin toplam ihracatı 5.2 milyar dolar ile oldukça düşük düzeyde gerçekleşmiş. Ancak diğer etkilenen 7 ili de ilave ettiğimizde toplam ihracat 20 milyar dolar ile toplam Türkiye ihracatının yüzde 9’una yaklaşmakta. Bu bağlamda ulaştırmanın (yollar ve limanlar) da etkilendiğini ve bu durumun da dış ticaret hacmine menfi etki yapacağını öngörmeliyiz. Cari açığın yüksek seyretmeye devam ettiği bu dönemde bu bölgenin ihracatında meydana gelebilecek azalma istenilen bir durum değil elbette. 

Sonuçta yörenin ekonomisi er geç toparlanacaktır. Ancak giden canlar geri gelmeyecek. Milletimizin başı sağolsun.

Tüm yazılarını göster