Savunma Sanayi Destek Fonuna kaynak sağlamak için hazırlanan tasarı teklifi geri çekildi. Geri çekilmeden önce yapılan açıklamalarda bir nokta dikkatimi çekti. Tasarının, bütçe açığını azaltmak için değil ‘çelik kubbe’ gibi sistemlerin inşasına kaynak yaratmak için getirildiği özellikle belirtildi.
Şöyle düşünelim: Tasarı yasalaşsaydı, ayrılan kaynak kimden sağlanacaktı? Bizlerden. Sonuçta şu ya da bu kesinti, harç vesaire adı altında vergi alınmış olunacaktı. Peki, aynı kaynaklar bütçeye aktarılsa ve aktarılan tutar kadar bütçeden Savunma Bakanlığına ödenek aktarılsaydı ne olacaktı? Kaynak çelik kubbe için kullanılacaktı. Ne değişmiş olacaktı? Ya da şöyle düşünelim: Fon için kesinti yapılmıyor. Bütçeye de ek gelir sağlanmıyor. Çelik kubbe sistemine harcama yapıldı. Bütçe açığı artmayacak mı? Artacak. Artmasın diye yeni vergi getirip bütçeye ek kaynak yaratılsaydı ne değişecekti? Yine bizlerden kaynak sağlanmış ve kaynak aynı iş için kullanılmış olacaktı. Değişen bir şey yok. Ha, belki söylenmek istenen şey, “bütçeye aktarılırsa o kaynak hangi ödenek için kullanılabilir Allah bilir” ise başka. Ama o zaman da “siz de yerinde kullanın” denilir. Bu tür açıklamalar yapılmasa çok daha iyi olacak. Ne gerek var?
Bugün Merkez Bankasının Para Politikası Kurulu toplanıyor. Politika faizine ilişkin karar açıklanacak. Faizlerde bir değişiklik beklenmiyor. TEPAV bir süredir bu toplantılardan birkaç gün önce bir değerlendirme notu yayınlıyor. Bir öncekinden farklı olan iki paragrafa dikkat çekmek istiyorum. İlki, hem faiz kararının açıklanacak verilere bağlı olduğuna vurgu yapıyor hem de erken bir faiz indirimine karşı uyarı. Uyarı, Merkez Bankasından çok bu tür indirimin ‘peşinde koşanlara’ yapılıyor:
“… yılın üçüncü çeyreğinde gerçekleşen aylık enflasyon oranlarının mevsimsellikten arındırılmış düzeyleri Merkez Bankasının kendi yıl sonu tahminleri ile uyumlu olduğunu belirttiği düzeylerin üzerinde gerçekleşmiştir. Bu gelişme de beklentilerin iyileşmemesinde önemli bir rol oynamaktadır. Söz konusu uyum sağlanmadan yapılacak bir faiz indiriminin beklentileri bozma ve dolayısıyla enflasyonla mücadeleye sekte vurma riski dikkate alınmalıdır. Bu riskin özellikle ekonomide faaliyet hacminin azaldığına ilişkin sinyallere dayanarak şikâyetlerini yükselten kesimlere ikna edici biçimde anlatılması önemlidir.”
İkincisi ise doğrudan Merkez Bankası’na: “Merkez Bankasının döviz rezervlerinin geldiği düzey dikkate alınarak faiz indirimlerini öteleyici sonuçları olan döviz alımlarında temkinli olunmalıdır.” Neden ötelenme riski var? Şöyle düşünün: Merkez Bankası döviz almasa ne olacak? Kur aşağıya gidecek. Enflasyon daha çabuk düşecek. Faiz indirimi daha erken yapılabilecek. Döviz aldıkça, kurun aşağıya gidişini engelliyor ve dolayısıyla enflasyonun yeteri kadar düşmemesine yol açıyor. Faiz indirimi ötelenmiş oluyor (‘döviz rezervlerinin geldiği düzey’ vurgusuna dikkat; rezerv yetersiz olsa iş başka). Bu sava şöyle karşı çıkılabilir: ”İhracatçılardan gelen şikâyetler artıyor. Kur düşerse bu şikâyetler ayyuka çıkacak.” Doğru da enflasyonu ve dolayısıyla faizi düşürme süreci uzadıkça herkes şikâyet ediyor, ihracatçılar dahil. Benzeri bir tartışmanın 2005’te Merkez Bankasında sıkça yapıldığını da not düşeyim. Bazen eski deneyimleri, lehteki ve aleyhteki görüşleri dinlemekte ve tartışmakta yarar var.