Günlerdir TCMB’nin politika faizini neden iki puan düşürdüğünü anlamaya çalışıyoruz. Üstelik ters tepen bir ay önceki bir puanlık faiz düşüşünden sonra. Ne oldu? Dolar kuru sıçradı: Bu satırın yazıldığı anda 9.75 liraydı. Risk primimiz (CDS) ise 445 düzeyindeydi. Oysa birkaç ay önce dolar kuru için 8’li rakamlar çok yüksek geliyordu. Zira oraya da yılın ilk aylarındaki düşük 7’li rakamlardan gelmiştik. Faiz kararını alanlar, bu hareketlerin olacağını göz önüne almışlardır muhtemelen. Bu tür olası hareketlere rağmen politika faizinin indirilmesinin bir nedeni dün ortaya çıktı. Kamu bankaları kredi faizlerini düşürdüklerini açıkladılar. TCMB’den düşük faizden kısa vadeli borçlanıp bol miktarda kredi açabilecekler çünkü. Yüklü miktarlarda döviz tutanlar, kamu bankalarının ucuz kredilerinden yaralanacak olanlar ve sattıkları mallar yabancılar için biraz daha ucuzladığı için biraz daha fazla ihracat yapabilecek şirketler bu işe sevinecektir. Elbette olan bitene oldukça dar bir pencereden bakıyorlarsa.
Ama bu kararın yaratacağı tahribat bu kazançların yanında çok çok daha fazla. Yüzde 19.6 olan tüketici enflasyonun belirgin biçimde yükseleceği sanırım açık. Şu anda hangi yöntemler ile hesaplanıyorsa, aynı yöntemlerin kullanılmaya devam ettirileceği varsayımı altında, artık yüzde 25’e mi gider, yüzde 30’a mı siz karar verin. Gelin bir de bugüne kadar hep sağlam olması ile öğündüğümüz kamu bütçesi ve düşük olması nedeniyle hep ekonomimizin iyi tarafı olarak gösterdiğimiz düşük kamu borcu (GSYH’nin yüzdesi olarak) açısından bakalım.
Hazine’nin borcunun yüzde 56’sı döviz cinsinden. Ne anlama geliyor? Birincisi, kur sıçraması Hazine’nin borcunu da sıçratacak. Vadesi gelen anapara ödemeleri artacak. Diyelim ki vadesi gelen döviz borcunu yine döviz cinsinden borçlanarak ödeyecek. Ama risk primi (CDS) de arttı. Dolayısıyla, döviz cinsinden borçlanma maliyeti yükselecek. İkincisi, kur sıçraması, Hazine’nin otoyollar, köprüler, şehir hastaneleri ve benzerleri için önceden verdiği gelir garantileri nedeniyle harcamalarını yükseltecek. Üçüncüsü, enerji fiyatları uluslararası piyasalarda (döviz cinsinden) yükseliyor. İçeriye bu fiyatlar döviz kuru ile çarpılarak yansıyor. Dolayısıyla bir de kur sıçraması nedeniyle enerji maliyetleri lira cinsinden katlanılmaz boyutlara çıkma eğilimi taşıyor. O boyutlara gelmesin diye, devlet bu ürünlerden elde ettiği vergi gelirlerinden feragat ediyor. Böylece enerji fiyatlarının çok yüksek düzeylere çıkmasının önlenmesi amaçlanıyor. Ama bu, bütçenin önemli bir gelir kaleminden vazgeçmek demek. Dördüncüsü, artan enflasyon nedeniyle, seçim de yaklaşıyorken muhtemelen oldukça yüksek maaş ve ücret artışlarına gidilecek. Bütçe üzerine bir yük de buradan gelecek. Bir de şu var: Kamu mal ve hizmetlerin bir kısmını ithal ediyor. Kur artışı onların da maliyetini yükseltecek.
Liste uzatılabilir. Gerek yok. Bütçe açığının belirgin biçimde yükseleceği ortaya çıkıyor. Açığın daha az artması için enerji fiyatlarına zam yapılırsa bu sefer de enflasyon iyice yükselecek. Enflasyon-kur artışı-enflasyon sarmalının oluşması ihtimali artacak. Sadece bütçe ve kamu borcu açısından bakıldığında bile önemli maliyetlerle karşı karşıya olduğumuz açık. Mevduat faizleri iyice enflasyonun altında bir düzeye inerse lira cinsinden mevduatların çekilip dövize dönülmesi ihtimali de cabası. Neyse daha fazla içinizi karartmayayım.