Bursa’da son yıllarda yoğun bir şekilde tarım talanı yaşanıyor. Şehrin batısında ‘büyük ova koruma alanı’ ilan edilen araziler günden güne betonlaştırılıyor. Bu bölgede plan değişikliği var da bizim mi haberimiz yok? Nilüfer ilçesinde özellikle Çalı-Kayapa mahalleleri arasındaki araziler tarım dışı kullanıma açılıyor. Bölge Bursa’nın en büyük kaçak sanayi bölgesine dönüşmek üzere. Peki bu nasıl yapılıyor? Yöntem şöyle; arazi köylüden bir bedelle alınıyor ya da kiralanıyor. Tabi arazi sahibine teklif edilen bedel tarım yaparak elde edeceği gelirin çok çok üzerinde. O nedenle bu işe girişenler çok da zorlanmıyor. Sonra bu arazinin etrafı plakalarla kapatılıyor. Arazi içinde özellikle zeytin vb. ağaçlar varsa sökülüyor. Zemin demir cürufu olarak adlandırılan karışım ya da molozla kaplanıyor ki burada ot dahi çıkmasın. Tarım arazisi olarak bilinen bu alan operasyon tamamlandıktan sonra üretim alanına, fabrikaya dönüşüyor. Kâğıt üzerinde tarım arazisi ve büyük ova koruma alanı vasfıyla korunduğu düşünülen bu alan günün sonunda fabrika ya da ticarethane olarak karşımıza çıkıyor. Bahsettiğim alan neredeyse şehrin merkezinde kaldı fark edilmemesi imkânsız ama yaşananlara kimse dur demiyor, diyemiyor! Yapılan girişimin bir sonra ki aşamasını tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu araziler 3-5 yıl bu şekilde kullanıldıktan sonra tarım vasfını yitireceği için otomatikman bir sanayi alanına dönüşecek. Sonucunda köylünün elinden alınan tarım arazileri korkunç bir rantla yeni sahibini zengin edecek. Bursa plansız sanayileşmenin sancılarını iliklerine kadar hissederken yenilerinin eklenmesi sorunu daha da büyütecektir.
Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’in, geçtiğimiz yıl nisan ayı meclis toplantısında kaçak yapılaşmayla ilgili yaptığı bir konuşma var. Aynen şöyle: “Tarım il müdürlüklerinden alınan onayla ovada hayvancılık ya da tarımsal amaçlı yapılar yapılıyor. Bu alanlar sonradan üretim alanına dönüştürülüyor, bu durum da kaçak yapılaşmayı artırıyor. Kaçak yapıyla ilgili mücadeleyi sürdüreceğiz ancak alınan mahkeme kararlarından dolayı yeterli düzeyde yapamıyoruz. Bugün üç binada yıkım vardı. Birini yıktık, ikisinde yürütmeyi durdurma kararı aldılar. Hakimler bunun kararını nasıl veriyorlar anlamış değilim. Bildiğin fabrika. İlk yapılırken gidip tespitlerini yapmışız, zabıtlarını tutmuşuz, encümen kararlarını almışız, yıkım kararlarını almışız ama o kadar çabuk üretiliyor ki akıl alacak gibi değil. Dolayısıyla bu tür tehditlerle karşı karşıyayız.” Bunu söylemekle yükümlülükten tabi ki de kurtulunmuyor. Eğer yapı kaçak ise 50 kez yıkmak gerekiyorsa 50 kez yıkılmalı. Bu kararlılık gösterilirse yenilerini yapmaya kimse cesaret edemez.
Bir sanayici dostum geçtiğimiz günlerde aradı ve aynı konu ile ilgili uzun uzun dert yandı. Kendisi tarım yapmak üzere yaklaşık 100 dönüm bir arazi satın almış. İçine de traktör ve ekipmanlarını koyabilmek için bir alan kapatmak istemiş. Bunu da tamamen yasal yollardan ve yasanın kendine tanıdığı haklarla yapmaya çalışmış. Ama öyle eziyet çekmiş ki ‘Anamdan emdiğim süt burnumdan geldi’ diye dile getirdi. Bunu anlatmasının nedeni aynı bölgede kaçak olarak kurulan depo ve fabrika binalarının olması. Ve bu yapılara kimsenin ses çıkarmaması. İsyanı köylünün elinden alınan arazilerin yakın zamanda sanayi alanına dönüşeceği vaadi ile bir başkalarına satılarak yapılaştırılmasına.
Merak ediyorum, gözümüzün önünde cereyan eden bu tarım talanına kim dur diyecek?