Bulgular Gösteriyor: Kilo hastalığı, hastalık COVID’i çağırıyor

Yaprak ÖZER HAYATIN İÇERİĞİ

Sonbaharla gelen soğuk havayla COVID-19 yeniden bastırdı. Korkudan yeniden eve kapanmaya başlıyoruz. Güzel havalara veda ederken, evde fazla kilolara mı hoş geldiniz diyeceğiz? Malum ilk sınavımızda ne hastalıkta ne kilolarda başarı kaydedemedik…

İstatistiklere baktığımızda COVID-19’la mücadelede, obezitenin en büyük problemlerden bir tanesi olduğunu gördük… Yüksek kiloyla COVID-19 pozitif olan hastalar, zaten pek çok hastalığı bünyelerinde barındırdıklarından iyileşme süreçleri daha ağır seyretti, çoğunluğu yoğun bakım ihtiyacı duydu, bir bölümü verdikleri mücadeleyi, sahip oldukları hastalıklardan dolayı kaybetti.

Türkiye nüfusu kabaca 1/3 oranında obez (vücut kitle endeksi 30’un üzerindeki bireyler) 1/3 oranında da fazla kilolu. Normal tedavi süreçleriyle obezitenin üstesinden gelemeyerek ameliyata ihtiyaç duyan hasta sayısı yaklaşık 8-10 milyon. İnsanın hayal gücü almıyor!

Prof. Dr. Halil Coşkun genel cerrahi uzmanı. Ana uzmanlık alanı obezite ve metabolik cerrahi. Coşkun 20 yıldan daha uzun süredir bu alanda çalışmalarını sürdürüyor, COVID-19 sınavımızda gözlem ve önerilerini almak üzere bir araya geldik.

Coşkun’un anlattıklarına kulak vermenizi öneririm. Toplum olarak obeziteyi bir halk sağlığı sorunu olarak kabul etmediğimizi irade yetersizliği olarak görmeyi tercih ettiğimize dikkat çekiyor. Oysa Dünya Sağlık Örgütü obeziteyi resmen hastalık kabul ediyor…

Coşkun, obezite sınırına gelmeden önlem almanın şart olduğunu, bireysel olarak yapacaklarımızın önemli olsa da yeterli olmadığını, kanun yapıcıların bilinçli üretime teşvik ederek vatandaşları korumaları gerektiğine dikkat çekiyor.

Söyleşinin soru cevap kısmına geçmeden renkli bir simadan örnek vermek isterim; İngiltere Başbakanı Boris Johnson. Anımsayın, hafife aldığı hastalığa ansızın yakalandığında gelen haberler mücadelesinin çok zor geçtiğine işaret ediyordu. Kendi ifadesiyle ülkenin en iyi sağlık ekibinin özverili çalışmaları sayesinde hayata döndü. İşin bu kısmı bir yana, takiben bilinçli bir diyetle 15-20 kilo verdiği dikkatinizden kaçmamış olmalı. Başa gelince anlaşılıyor olsa gerek, Johnson, pandemiye bugün öncesine göre farklı bakmaya başlayan liderlerden.

Yaprak Özer: Obezite çalışmalarınızda Türkiye üzerinde durarak başlayalım mümkünse, nedir rakamlarımız, toplumumuza ayna tutar mısınız?

Halil Coşkun: Dünyada obezite problemi maalesef her geçen yıl giderek artan bir süreçte ilerlediği ve önümüzdeki yıllarda da bir azalma göremediğimiz için obezitenin en son tedavisi olan cerrahi alanda ciddi bir vaka sayısına ulaşıldı. Hem dünya hem bizler fazla miktarda ameliyat yapıyoruz.

Temelde hedefimiz obez olan bireyleri normal kilolarına yaklaştırmaya çalışmak… Akla şu gelebilir; şişmanlık için ameliyat gerçekten uygun mudur? Toplum olarak obeziteyi bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edemiyoruz… İnsanların büyük bir çoğunluğu obeziteyi bir irade yetersizliği olarak görüyorlar. Dikkat edin çevrenizdeki söylemlere; “… istesen kilo verirsin… birazcık kendine dikkat et… yapabilirsin… aciz misin?...” gibi biraz da damgalayıcı bir sıkıntı yaratıyor insanlar üzerinde…

Obezite bir hastalık… Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul edilmiş bir hastalık… Amerika, İngiltere, Almanya gibi pek çok ülke de obeziteyi bir toplum sağlığı problemi olarak nitelendiriyor. Biz devamlı kilo alarak bir yere varamayız. Kilo almak insan vücudu için bir yere kadar güzel… Yağı depoluyorsunuz, ihtiyacınız olduğunda harcamak için elinizde ekstradan enerji kaynağınız oluyor. Fakat insan vücudu bunun bir üst seviyesine çıktığı zaman obez… Obezitenin seviyeleri var; “Morbid Obez” gibi… Bu noktalarda vücudunuzun her yerinde tahribata sebebiyet veriyor.

Obezite, başlangıçta şeker hastalığı Tip 2 diyabet… hipertansiyon… karaciğer yağlanması… böbrek problemleri… bağırsaklar üzerinde negatif etkisi… beyin üzerinde hipertansiyona bağlı beyin kanaması… gut atakları… gibi pek çok hastalığı beraberinde getiriyor. Belli bir seviyenin üzerindeki obez bireyler için mutlaka kilo verdirme programlarını uygulamamız gerekiyor.

Hiçbir zaman insanlara hadi gelin sizi hemen ameliyat edelim demiyoruz. İnsanlar cerrahlara gelinceye kadarki süreçte diyet, egzersiz, ilaç tedavisi deniyor. Belli bir seviyenin üzerine çıkılmışsa, dünyadaki genel konsept obezite ameliyatlarına yönlendirilmesi şeklinde, çünkü obezite ameliyatlarıyla ilgili teknolojik yapımız da genişledi ve daha iyiyiz… Anestezi, yoğun bakım şartlarımız, teknik aletlerimiz… Ameliyatlar eskisi kadar büyük bir problem oluşturmuyor ve obezite ameliyatlarından sonra elde edilen kilo kayıpları daha uzun süreli… Şöyle de algılanmasın; ameliyat oldum her şey bitti demiyoruz, ameliyat etkili bir araç…

Yaprak Özer: Türkiye nüfusunda obez nüfus oranı nedir? 16 milyon yanlış hatırlamıyorsam…

Halil Coşkun: Kabaca söylemek gerekirse 1/3 obez bireyimiz, 1/3 fazla kilolu, 1/3 de normal kilolu gibi konumlandırabiliriz… Obez dediğimiz bireyler, vücut kitle endeksi 30’un üzerindeki bireyler için bunu konuşuyoruz. Morbid obez dediğimiz ameliyata yönlendirdiğimiz hasta grubunun oranı ise, Türkiye için normal popülasyonun yaklaşık yüzde 10-11 civarında… Öyle bakarsanız ameliyata yönlenecek olan hasta sayısı yaklaşık 8-10 milyondur.

Yaprak Özer: Çok değil mi?

Halil Coşkun: Çok… Morbid obez oranı yüzde 10 değil… Şu şekilde… Morbid obez oranı yaklaşık yüzde 3-4 civarındadır. Ama bizim ameliyat endikasyonlarımız vücut kitle endeksi 35’ten başlıyor… Yani obezitenin ikinci grubundan itibaren başlıyoruz. Obezitenin ikinci grubunu da içine aldığımızda bu oran yüzde 10-12’yi buluyor.

Yaprak Özer: İfade ettiğiniz gibi hafife alınacak kilo problemleri değil… Beraberinde pek çok hastalık da getiriyor. Anlaşılan o ki, Türkiye ciddi bir obez problemiyle karşı karşıya… Bağışıklık konusunu ifade etmediniz… COVID-19 pandemiyle ilişkilendirmemiz mümkün olabilir mi? Bağışıklık sisteminin problemli olduğu kişilerde daha büyük sorunlara neden olduğu ifade ediliyor açıklık getirir misiniz? Fazla kilo dezavantaj mı?

Halil Coşkun: COVID-19 pandemisinde obezitenin en büyük problemlerden bir tanesi olduğunu gördük… Öncelikle şu bağışıklık sistemine bir açıklık getireyim… Bağışıklık sistemimiz düşük dediğimizde bunu ikiye ayırmak lazım… Birincisi bağışıklık sistemi üzerinden ortaya çıkan özel hastalıklar olabilir... Bunlar apayrı bir konu… Ama kronik hastalığı olan hemen hemen her bireyin normal bir bireye göre bağışıklık sistemi daha kötü durumdadır. Bağışıklık sistemimizi kötü etkileyen sahip olduğumuz hastalıklardır… Şeker hastalığı, hipertansiyon, karaciğer yağlanması, uyku apne rahatsızlığı, kardiyak problemleri… Bütün hastalıklar bağışıklık sistemimizi düşürür… Obezite burada o yüzden ön plana çıkıyor. Obezite öyle bir hastalık ki, pek çok hastalığı içinde barındırıyor. Bu konuda yapılmış birçok çalışmada şunu görüyoruz… Obez bireyler daha yüksek oranda diyabetikler daha yüksek oranda hipertansiyona sahipler… Daha yüksek oranda karaciğer problemiyle karşı karşıyalar…

COVID-19 hala tam net olmamakla birlikte birçok organı tutabilen ve birçok organda farklı problemler ortaya çıkaran bir hastalık… Bunların başında akciğer geliyor. Obez hastalarda KOAH dediğimiz Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı daha yaygın… Siz şimdi hem obezsiniz hem de KOAH probleminiz varsa COVID-19 sizde daha büyük bir problem… COVID-19 hastaları bir vasküler problem yaratıyor. Tedavi protokollerinin içerisine kan sulandırıcı ilaçlar ekledik. Çünkü vaskülit yapıyor, emboliler oluşturuyor. Diyabetik hastalarda zaten bu problemler yüksek… Hipertansif hastalarda bu problemler yüksek… Obezseniz, demek ki bu problemleri daha fazla bünyenizde barındırıyorsunuz…

Obez olmak, normal kiloluda şeker hastalığından daha da sıkıntılı… Kilolu olduğunuzda vücudunuzun pek çok organında problem olma ihtimali yüksek… Negatif etkilerini COVID-19’a yakalanan hasta gruplarında gördük… Dünyada da Amerika’da da İngiltere’de de bizim ülkemizde de çok yüksek kilolu Covid pozitif olan hastalarda durum daha ağır seyrediyor. Bunların büyük bir çoğunluğu yoğun bakım ihtiyacı duyuyor ve maalesef bir kısmı verdikleri mücadeleyi sahip oldukları hastalıklardan dolayı virüsün burada daha baskın olmasından dolayı kaybedebiliyor ve kaybettiler. Nitekim burada hemen bir parantez açayım. Biliyorsunuz İngiltere farklı bir giriş yaptı ve bu farklı girişle de İngiltere Başbakanı Boris Johnson COVID-19 pozitif oldu kilolu birisiydi biliyorsunuz, COVID-19’dan sonra yanılmıyorsam yaklaşık 15-20 kilo kadar kaybetti bile isteye, kendi halkına gerçekten çok büyük bir problem kilolu olmak, pandemide çok büyük bir sıkıntı diye seslendi… Bu yüzden lütfen egzersiz yapın dışarıya çıkın… Sonuçta böyle bir pandemiye yüksek kilolu girdiğinizde maalesef hasar alma ihtimalinizin yüksek olduğu bir durumdasınız…

Yaprak Özer: Maça 1-0 yenik başlıyorsunuz eğer böyle bir mücadeleyse… Mart ayından itibaren evlerdeydik, herkes çok yedi içti… Çalışma ortamları evlere taşındı. Çocuklarımız evde çok kilo aldılar. Özetleyecek olursam kışa gene evlerdeyiz. Ne öneriyorsunuz? Nasıl ders çıkaralım çocuklara kendimize ve yaşlılarımıza?

Halil Coşkun: Şimdi öncelikle bir durum tespiti yapalım… Bize kilo aldıran temel şey yüksek kalori… Yani egzersiz burada önemli… Egzersiz kilo kontrolünde neyi sağlıyor? Aslında enerjimizi harcamamız… Yani aldığımız kaloriyi yakarak vücudumuzda fazla olan kalori miktarını azaltmayı hedefliyor fakat genellikle egzersiz yaptığınızda çok yüksek kalori yakamıyoruz. Spor yapan kişiler bilir… Koşu bandının üzerinde 1 saat boyunca iyi de bir tempoda koşsanız harcayacağınız kalori 300-400 kalori. 300-400 kalori dediğiniz bir çikolatalı gofret… Bunu yediğinizde o 1 saatlik şeyi kapatmış oluyorsunuz…

Her şeyden önce beslenme kontrolü önemli… Beslenme kontrolü evin içinde olduğunuzda tabii ki kolay değil… Ne oldu; ekmek evde yapılmaya başlandı. Arkasından kültürel yapımıza uygun poğaça börek simitler yapıldı. Devamlı ya televizyon karşısındasınız ya bir dizi vs. karşısındasınız… Bir kere bu sağlıklı beslenmeyi öncelikle çekirdek aile yapının içerisinde organize etmek lazım. En büyük başarı buradan yakalanır. Yoksa ben istediğimi yiyeyim… Sonra da ben öyle bir egzersiz programı olsun koşayım kilo almayayım, mümkün değil.

Çocuklar niye kilo aldı? Çünkü maalesef oyuna daldılar. IPad’lerinde bilgisayarlarda… Bu işin bir sosyal tarafı var… Ben okulların açılmasını güvenli bir ortamda canı gönülden destekliyorum. Çözümünü bularak ilerlememiz gerekiyor. Devamlı kapalı kalırsak hareket etmeden o zaman kilo da alırız başka problemlerimiz de olur… Psikolojik sıkıntılarımız da ortaya çıkabilir… İşin beslenme ayağının daha önemli olduğunu düşünüyorum…

İkincisi, farkındalık egzersizi… Bence artık bunu kabullenmemiz lazım… İlerleyen yıllarda tekrar pandemiye benzer olaylar olabilir. Dünya Sağlık Örgütü uyarıyor; gelecek 5-10-30-40 yıllarda tekrar önümüze böyle şeyler çıkabilir.

Yine evde kalabiliriz, evlerde egzersiz yapma ortamları yaratmak gerek. Spor salonları sosyal medya vasıtasıyla birtakım egzersiz programlarını canlı yayımlamaya başladı, katılmak lazım… Tabii biraz enerji ve istek gerektiriyor, çok kolay değil… Hak da veriyorum… Ama bir realite… Çocuklarımız için de aynı şey geçerli… Dünya Sağlık Örgütü açıkladığı 3 olayımız var; maske, mesafe ve hijyen, inanın aşı kadar koruyuculuğu yüksek olan üçlü…

Yaprak Özer: “Maske,mesafe, hijyen” gibi obezite için slogan olabilecek söyleminiz var mı; un şeker…

Halil Coşkun: Az yemek yemeliyiz…

Yaprak Özer: Az ne demek?

Halil Coşkun: Bir kere COVID-19’dan korunalım… Az ve öz yiyelim gerçekten… Ama işin bu psikolojik komponenti var, benim uzmanlık alanım değil, insan psikolojisi kendini rahatlatmak için birtakım çözümler üretiyor… Bunlardan bir tanesi de yemek yemek…

Pandemi önümüze koydu… Yüksek kalorili diyet tarihte bu kadar yaygın değildi. Temel sorunlarımızdan bir tanesi de gıda sektörü… Sadece bireylerden çözüm beklememek lazım, kanun yapıcıların da işin içine girmesi gerek…

Yaprak Özer: Açıklık getirir misiniz ona? Üreticiyi ilgilendiren önlemlerden söz ediyorsunuz… Tuz yemeyin dediler… Tuzu düşman ilan ettik ama herhalde başkaca yapılası şeyler de var… Bir öneriniz olur mu?

Halil Coşkun: En büyük problemimiz şeker… Basit, adi şeker… Dikkat edin hem bağımlılık yapıyor hem ucuz… Kapitalist bir sistemde yaşıyorsunuz… Burada pandemi şunu da gösterdi… Ekonomi de önemli bir olay… Ekonomiyi de devam ettirebilmemiz için evet bir şeylerin üretilip satılması gerekiyor ama bir kısır döngü var burada… Gıda sektörü için konuşuyorum bunu yüksek kalorili yapay, tadı güzel insanlarda bağımlılık oluşturan gruplara rahatça izin verir bunları kontrol etmezseniz bunların karşılığında büyük problemler karşımıza çıkar… Çıkmaması mümkün değil çünkü o kadar hızlı bir şekilde ilerliyor ki bu sektör…

Bu çocuklukta başlıyor, alıştırdığınızda ki erişkinler için de aynı şey geçerli, sonra hiçbir şeyden mutlu olmuyorlar. Yani en güzelini vermişsiniz onun bir altını verdiğinizde istemiyor kimse daha tatsız tuzsuz bir şeyi…

Yaprak Özer: Kalıtsal bir durum olduğu düşünülebilir mi? Bu şişmanlık eskiden yoktu… Toplumsal bir değişiklik mi? Buradan da hareketle anne baba çok kilolu olursa çocuk da mı kilolu olmak zorunda? Nasıl bir döngü?

Halil Coşkun: Genlerimiz tabii değişebiliyor… Yani hep şu örnek veriliyor. İşte 100 yıl önce böyle obez değildik… Obezite bizim üç yılda beş yılda başımıza gelmedi. Bir süreç meselesi… Bununla ilgili çalışmalara baktığınızda her 5 - 10 yılda bir ciddi ivme kazandı. Öncelikle kalıtsal derken obeziteye sebebiyet veren bazı gen hastalıkları var. Örneğin cushing sendromu dediğimiz hipofizde bir problem olursa ya da böbrek üstü bezinde, bu sizin kilo almanıza sebebiyet verir ve bu insanlar kiloludur. Fakat bu grup hastalıkları bir kenara koyuyorum, bunlar oranları çok düşük izole hastalıklar. Yatkınlık dediğimiz bir olay söz konusu… Şimdi dediniz ya anne baba kiloluysa çocuk da kilolu olmak zorunda mı… Tabii ki değil… Çalışmalar şunu gösteriyor; anne babanın ikisi de kiloluysa, obez ise çocuğun da kilolu ve obez olma olasılığı yüzde 80’leri buluyor.

Buna tam bir genetik bozukluk diyemem… Ama bir genetik yatkınlık söz konusu… Bu, belki bireylerin hücre düzeyinde bir yatkınlık olmakla birlikte alışkanlıklarında da bir ortak birliktelik oluşturuyorsunuz… Yani kilolu olan bireylerin zaten yemek yeme alışkanlıkları kötü ve çocuk da onunla birlikte büyüyor… Bir de hücresel olarak yatkınlığı varsa erişkin döneme geldiğinde çok daha yüksek oranda obez olma durumuna sahip olmuş oluyor.

Yaprak Özer: Geçmişten farklı olarak çocukların özellikle az kilolu olmasını öneriyor doktorlar… Çocuk diyelim ki, kilo aldı… geri dönüş yok mudur, kilolu çocuğun kaderi obez birey olmak mıdır?

Halil Coşkun: Kültürümüzde tombik olmak sağlık işareti diye söylüyorsunuz ya… 100-200 yıl önce bu Avrupa ve dünyada da böyleydi… O zamanların zenginleri için kilolu olmak farklı bir göstergeydi fakat bunlar bitti… Bizim de artık kültürel düşünce yapımızı değiştirmemiz gerekiyor. Adaptasyon dediğimiz şey bu…

Görüyorum pek çok aile çocuğunun kilolu olmasını istemiyor. Ama bugünkü ortam kilo almaya o kadar yatkın bir ortam ki, 50-60-70 yıl önce kilo almak zordu… Bu kadar yüksek kalorili diyetlere çocuklar maruz kalmıyordu. Bütün bireyler için ebeveynler için aynı şeyi konuşuyorum… Eğer çocukluk döneminde birey bu şekilde fazla kilolu ve obez olarak ilerliyorsa erişkinlik döneminde de yüksek oranda aynı şekilde ilerleyecektir. Tabii ki normalize olabilir ama oransal olarak baktığınızda bu, düşük… O yüzden çekirdek yapıda bunu organize edip, çözümü daha obez olmadan bulmaya çalışmamız gerekiyor.

Yaprak Özer: 65 yaş üstünü mercek altına almanızı rica edeceğim.

Halil Coşkun: COVID-19 bütün dünyadaki 65 yaş üstünü daha fazla etkiledi. Burada ağır hastalık oranları yüksek… Ölümler daha yüksek… Bir kere temelde zaten yaşlı bünyenin bağışıklık sistemi düşüyor… Bunlara pnömokok aşısını mutlaka yaptıralım… Çünkü hücrelerimiz yaşlanınca damar sertliğimiz, kalp problemlerimiz oluyor… Bu normal kilolu birey için de geçerli…

Eğer 65 yaş üstünde aynı zamanda obezse o zaman çok daha büyük bir yıkım… Gerçekten biz hastanelerde gördük… Yaşlı, obez ve hastalığı olan bireyler için COVID-19 çok yıkıcı oldu. Hala aynı şekilde yıkıcı olmaya devam ediyor ama bu kısa süreçte gene pek çok şey öğrenildi. Tedavi protokolleri kısmen hızlıca değişim gösteriyor. Bununla birlikte birtakım avantajlar sağladık. Ama burada temelde yaşlılık genel olarak vücut direncinin düşmesinden kaynaklı COVID-19 ciddi problem olarak önümüze çıkıyor. Obezite de buna ekstra katkı sağlıyor.

Son olarak şunu söyleyeyim, bir cerrahım ve en son aşamada müdahale ediyorum. Ve bizim yaptığımız bir tedavi yöntemi… Obezitede gerçek çözüm, obezitenin engellenmesi üzerinedir. “Prevention” dediğimiz önleyici taraf çok önemli… Gıda sektöründen tutun da politika yapıcıların ortaya koyacağı daha etkili kanunlar vs. gibi, yoğunlaştırırsak, o zaman bireylerin obezitesindeki hızı kesebiliriz. Normal kiloya daha yakın daha sağlıklı bir toplum ve bunun sonrasında da daha daha uzun yaşayacak olan insan ömrü ortaya konulabilir

Tüm yazılarını göster