Maalesef artık hepimizin, ya da en azından sektör çalışanlarının diyerek grubu daraltalım, ileride anlatabileceği bir başka kriz hikayesi var. Adına “Virüs Krizi” ya da “COVID-19 Krizi” desek herhalde yanlış olmaz diye düşünüyorum. Zira hikayenin çıkış noktası buraya dayanıyor. Öte yandan benim “anomalik fiyat hareketleri” olarak tanımladığım süreç şimdilik sakinleme evresine girmiş gibi görünüyor. Görünüyor diyorum, çünkü neyin ne olduğunu, ne yöne evrilmeye devam edeceğine dair net bir şey söyleyememe durumunda değişiklik yok. Olan biten bir miktar sakinlemeden ibaret. O da gayet doğal. Gelin birlikte hikayeyi toparlamaya çalışalım.
Ciddi likidite önlemleri alındı, geniş paketler kapsamında adımlar atıldı. Tek tek sıralamaktan ziyade Amerika, Avrupa ve Asya kıtasına uzanan genişlikte, başlangıcında koordine olmaktan uzak, devamında ise kısmen koordine imajı çizen gelişmeler takip ettik. Fed’in önderlik ettiği süreçte daha önceden ilan edilen takvimin dışında birçok yerde faiz indirimleri gözlemledik. Atılan adımların gayesi ortak: Hızlı bir şekilde karşıdan gelen yavaşlama dalgasına karşı önlem alabilmek, ivmesini kırmak istemek ve etraf sakinlediğinde toparlanmanın, yani geri dönüşün hızını olabildiğince yüksek tutmak. Dahası, para politikaları içerisinde yer alan araç setleri de genişletildi, likidite imkanları teminatların sıkıştığı pozisyonları çözmek adına sonuna dek seferber edildi. Bu kısım hepsinden daha önemli. Neden? Yaşananlar ekonomik nedenler kaynaklı patlak veren bir kriz olmadığından ve temelinde sağlık sorunlarının yarattığı güven problemi yattığından ciddi anlamda teminat problemleri ve likidite sıkışıklığı gözlemledik. Özellikle mart ayının ikinci ve üçüncü haftalarında olan bitenin özeti tam olarak bu. Fed, problemi doğru analiz ederek attığı yerinde adımları sürecin başında problemli bir iletişim kurarak kamuoyu ile paylaştığından özellikle fiyatlamalardaki akıl tutulmasına bir yerde istemeyerek de olsa katkıda bulunmuş oldu.
Ne oluyor? Şimdilik görünen fonlama tarafındaki problemlerin kısmen çözülmeye başladığı. Bunu euro ve Japon Yeni basis swap dediğimiz maliyetlerden gözlemlemek mümkün. Dahası, Amerikan Doları’na küresel çapta gözlenen hücum ve karşısında kim yer alıyorsa vazgeçme düşüncesi de sakinleme eğiliminde. Burada etkili olan oyun değiştirici unsur, Fed’in önce 5 büyük merkez bankası ile, devamında ise diğer 9 ülke merkez bankasını dahil ederek açtığı swap kanalı oldu. 7 ve 84 gün vadeli fonlamalara gecelik operasyonlar da eklenince en azından öngörülebilirliğe dair sorunsal kısa vade için çözülmüş oldu. Fed’in sürece bu anlamda “gecikmiş” pozitif katkısı yadsınamaz. Biraz daha erken adım atmış olsalar belki de tahribatın boyutu bu denli genişlememiş olacaktı. Bu noktada hazır “swap line” konusu açılmışken, swap hattı konusuna değinmek gerekiyor. Fed’in ikinci turda 6 ay süre ile açtığı hattan yararlananlar arasında Brezilya, Meksika ve Güney Kore gibi gelişmekte olan ülkeler de var. Mesela, Türkiye yok. Hindistan da yok. Her ne kadar liranın Amerikan Doları karşısındaki performansı kısa vadeli portföy girişine dair alınan önlemler, azalan yatırımcı ilgisi ve içeride hane halkının yüksek yabancı para mevduat rakamları nedeniyle emsallerine kıyasla sınırlı- negatif olsa da, rupinin maruz kaldığı erozyonu hepimiz yakından takip ettik. İkinci swap paketi açıklandığından bu yana konuyu olabildiğince her platformda yüksek sesle düşünmeye çalışıyorum. Başvurduk mu ya da burada Fed’in tercihlerine göre mi liste belirleniyor sorusunun yanıtını bilmiyorum. Masanın diğer tarafında (Fed) önceliğin dolar likiditesini sağlamak ve etkinliğini artırmak olduğu konusuna eminim. Örneğin, swap kolaylığından yararlanan ülkeler arasında yer almış olsaydık lira yine emsallerine paralel değer kaybı yaşardı ve-fakat ülke risk primimiz 600 bp sınırına emin olun dayanmazdı. Konunun bu kısmına eminim. Bir ekleme: Sağ olsun Fatih Özatay hoca geçtiğimiz günlerde bana Türkiye’nin 2008-09 global krizinde de swap kolaylığından yararlanan ülkeler arasında yer almadığını belirtti. Önemli detay.
Nereye koşuyoruz? Öncelikle para politikalarını belirleyenlerin ellerinde yangın hortumuyla koşuşturmaları sürecinin şimdilik sonuna geldik. Bu, yapılacakların tamamı yapıldı, geriye cephane kalmadı anlamına gelmiyor. Para basma yetkisine sahip olanların, hele ki bir de rezerv para basma gücünü ellerinde tutanların cephaneleri hiçbir zaman tükenmez. Olsa olsa etkinliklerinin boyutu azalır. Şimdilerde şehirdeki en önemli tartışma konusu kamu yönetimlerinin global krizin etkilerini öncelikle kendi sınırları içerisinde nasıl kıracakları ve zamanla global büyümeye sağlayacakları katkı. Bunun için ABD ve Almanya’da atılan ciddi adımlar var. Öncelik, yaşayan ve fena iş çıkarmadığı düşünülen şirketlerin korunması, bir nevi ömürlerini uzatmak. O vakit şirketten sektöre ve ülkeye yayılması muhtemel negatif dalganın da boyutu daralmış oluyor. Bizde de çok güzel önermeler var. Yine Dünya Gazetesi’nde hafta içerisinde Güven Sak ve Fatih Özatay hocaların birlikte kaleme aldığı (23 Mart, COVID-19’un ekonomik sonuçlarını yönetebilmek için ne yapılabilir?) çalışma üzerine özellikle sosyal medyada faydalı tartışmalar yapılıyor. Özetle, TCMB’nin parasal genişlemeye gitmesi ve değer zincirlerinin korunması çağrısı var.