Tarım politikalarında yapılan yanlışın faturasını sadece kırsalda yaşayanlar, çiftçiler değil, toplumun tüm kesimleri ödüyor. Üretmek yerine ithalat yapılınca bunun faturası çok daha ağır oluyor.
Son yıllarda Ulusal Hububat Konseyi, Ziraat Mühendisleri Odası yöneticileri başta olmak üzere, borsa yöneticileri, sektör temsilcileri, sektörü yakından izleyen biz gazeteciler, "üretici buğday ekiminden kaçıyor, üretim alanları daralıyor" diye hep uyardık. Her zamanki gibi vurdumduymaz yöneticiler bu uyarılara kulak asmadı. Gerekli önlemleri almak yerine ithalata sarıldılar. Türkiye'yi Rusya'nın buğday pazarı yaptılar.
Gelinen noktada, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Türkiye'nin 2019 yılı buğday ithalatı 8 milyon 374 bin tonu ekmeklik ve 1 milyon 453 bin tonu makarnalık buğday olmak üzere 9 milyon 827 bin tona ulaştı. Daha iyi anlaşılması için, 2002 yılında 1 milyon 116 bin ton olan buğday ithalatı bugün 10 milyon ton sınırına ulaştı. 2002'de sadece 150 milyon dolar ödediğimiz buğday ithalatının 2019 yılı faturası 2 milyar doların üzerinde.
İthalat 1 yılda yüzde 56 arttı
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) önceki Genel Müdürü İsmail Kemaoğlu yönetimindeki İK Tarımüssü Uluslararası Danışmanlık tarafından Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine dayalı olarak yayınlanan 1 Şubat 2020 tarihli Tarım Ürünleri Piyasa Analiz Bülteni'ne yapılan değerlendirmeye göre, Türkiye'nin 2018 yılında 5 milyon 376 bin ton olan ekmeklik buğday ithalatı 2019'da 8 milyon 374 bin tona ulaştı. Ekmeklik buğday ithalatı 2018 yılına göre yüzde 56 oranında arttı.
Makarnalık buğday ithalatı çok daha yüksek oranda arttı. 2018 yılında 405 bin ton olarak gerçekleşen makarnalık buğday ithalatı 2019'da 1 milyon 433 bin ton oldu. Yani bir yılda 1 milyon ton daha fazla ithalat yapıldı.
Un ve makarna ithalatı yerinde saydı
Ne zaman buğday ithalatı gündeme gelse hemen "buğday ithal ediyoruz ama un olarak ihraç ediyoruz, bundan haberiniz var mı?" diye savunmaya geçiliyor. Doğrudur. Türkiye un ihracatında dünyada ilk sırada yer alıyor. Fakat 2019 yılında yapılan buğday ithalatı un ihracatıyla açıklanamayacak kadar çok yüksek. Ekmeklik buğday ithalatı 2018'de 5 milyon 376 bin ton, un ihracatı 3 milyon 308 bin ton. 2019'da ekmeklik buğday ithalatı 8 milyon 374 bin ton, buna karşılık un ihracatı 3 milyon 263 bin ton. Yani ekmeklik buğday ithalatı 3 milyon ton artmış. Un ihracatı yerinde saymış, hatta 45 bin ton azalmış.
Benzer durum makarnalık buğdayda da yaşandı. 2018 yılında 405 bin ton makarnalık buğday ithal edilirken Türkiye'nin makarna ihracatı 1 milyon 207 bin ton olarak gerçekleşti. 2019'da 1 milyon 433 bin ton makarnalık buğday ithalatı yapılırken makarna ihracatı 1 milyon 274 bin ton oldu. Makarnalık buğday ithalatı 1 milyon ton artarken, makarna ihracatı sadece 67 bin ton arttı.
Toplamda bir yılda 4 milyon ton fazladan buğday ithalatı yapılırken, un ve makarna ihracatı yerinde saydı. Bu nedenle buğday ithalatındaki rekoru un ve makarna ihracatı ile açıklamak mümkün değil. Kaldı ki, Türkiye, ithalat yerine kendi üreteceği buğday ile un ve makarna ihracatı yapsa ülkeye çok büyük katma değer sağlanmış olurdu.
Nohut üretimindeki artıştan ders alınmalı
Aynı hükümet, aynı tarım politikası ile buğdayda ithalat rekoru kırılırken nohutta ise üretimde büyük artış sağlandı ve ithalat adeta sıfırlandı. Nasıl oluyor da bir üründe ithalat rekoru kırılırken bir diğerinde üretim rekoru kırılıyor?
Türkiye'nin buğday ambarı olarak bilinen İç Anadolu Bölgesi'nde buğday üretiminden kaçan çiftçiler büyük oranda nohut üretimine yöneldi. Bu yönelme bilinçli olarak hükümetin planladığı, öngördüğü bir durum değildi. Buğday fiyatının düşük, nohut fiyatının ise yüksek seyretmesi nedeniyle nohut ekimi çiftçiye daha cazip geldi. Ayrıca, nohut, mercimek ve kuru fasulye desteklerinin artması da bu yönelmede etkili oldu.
İlk olarak 2008 yılında bakliyat ürünleri destekleme kapsamına alındı. O yıl mercimek, nohut ve kuru fasulyeye kilo başına 10 kuruş destekleme yapılmasına karar verildi. Hükümet 2008'den 2015 yılına kadar 7 yıl desteği artırmadı, hep 10 kuruş olarak uyguladı. Bu destek üretimde istenen artışı sağlayamadı.
Son 5 yılda bakliyat ürünlerindeki destekleme primi (fark ödemesi) 10 kuruştan 50 kuruşa çıkarıldı. 2014'te 10 kuruş olan prim, 2015'te 20,2016'da 30 kuruşa çıkarıldı. 2017'de yine 30 kuruş olarak uygulandıktan sonra 2018 ve 2019'da 50 kuruş oldu. Bu artış ve buğdaydan kaçış nohut üretimini son 4 yılda 450 bin tondan 630 bin tona çıkardı.
Nohut ithalatı yüzde 86 azaldı
Nohut üretimindeki artış, ithalatı azaltırken ihracatı artırdı. Nohut ithalatı 2018 yılında 93 bin ton, ihracatı ise 117,4 bin ton olarak gerçekleşmişti. 2019 yılında ise nohut ithalatı yüzde 86 oranında azalarak 13,2 bin tona geriledi. Buna karşılık ihracat 127.5 bin tona ulaştı. 2018'de 24 bin ton olan net ihracat 2019'da 114 bin tona yükseldi.
Nohut üretimi ve ihracatındaki artışın sürdürülebilir hale gelmesi, ithalatın yeniden artmaması için üretimi destekleyici politikaların uygulanması ve çiftçinin para kazanması gerekiyor. Üretim artışına bağlı olarak çiftçinin sattığı nohudun fiyatı düşüyor. Bu düşüşü telafi edecek destekleme mekanizması devreye sokulmalı. Ayrıca, üreticiden ucuza alınan nohut tüketiciye pahallıya satılması da mutlaka önlenmeli. Fiyatın yapay olarak artırılması ithalatı yeniden gündeme getirecektir.
Özetle, buğday üretimindeki düşüş ve ithalatındaki rekor artış ile nohut üretimindeki artış ve ithalatındaki düşüş bize, tarım politikalarında neler yapılması gerektiği konusunda önemli ipuçları veriyor. Bilinçli olarak yapılacak üretim planlaması ile Türkiye, nohutta olduğu gibi, buğdayda ve diğer birçok üründe üretim artışları sağlayabilir ve ithalat sarmalından kurtulabilir.