Bu tabloyu ne iktidar okuyabiliyor, ne muhalefet

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Türkiye İstatistik Kurumu ile Merkez Bankası ortaklaşa yürüttükleri bir çalışmayla vatandaşın ekonomiye olan güvenini ölçüyor. Bir takım sorular yöneltiliyor vatandaşa ve ortaya bir endeks çıkıyor. Endeks sıfır ile 200 arasında değer alıyor. 100’ün altındaki endeks vatandaşın ekonomiye güven duymadığını ve karamsar olduğunu gösteriyor; 100’ün üstündeki değerler ise vatandaşın ekonomiye güven duyduğunu ve iyimser bir bakış sergilediğini ortaya koyuyor.

Bu endeks 2004 yılından beri hesaplanıyor. Yani 16 yıllık bir veri seti var elimizde. Durumumuz ne peki? Felaket!

16 yıl, yani 192 ay; bu 192 ayın hiçbirinde iyimserlik sınırı olan 100 aşılamamış.

Bu 16 yılda zaman zaman dalgalanma yaşansa da genel yön hep aşağı.

Bundan daha iyi bir gösterge olabilir mi?

Devletin, saygınlıkları son zamanlarda çokça tartışılsa da iki kurumunun; TÜİK ve Merkez Bankası’nın hazırladığı bir çalışmadan söz ediyoruz. Bu çalışma özet olarak şunu söylüyor:

“Vatandaş ekonomiye güven duymuyor. Üstelik güvensizlik her geçen yıl daha da belirginleşiyor.”

★★★

Büyük şair Nazım Hikmet’in Ceviz Ağacı gibi:

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Vatandaş da on altı yıldır haykırıyor:

Ekonomiye güven duymuyorum yıllardır.

Bunun ne iktidar farkında, ne muhalefet farkında.

Biz şöyle bir ekleme yapalım:

Belki iktidar da, muhalefet de farkında ama bu kimin umurunda!

★★★

Sıfır ile 200 arasında değer alabilen tüketici güven endeksinde ay bazında 90’ın üstünü yalnızca 2004 ve 2005’in bazı aylarında görebilmişiz. Yıl ortalaması bazında ise 90’ı üstüne yalnızca 2004 yılında çıkılabilmiş.

2007’den 2008’e geçişte bir çöküş yaşanmış. Malum küresel kriz.

Sonrasında bir toparlanma. 2011 yılında 79.6’ya çıkan bir endeks görüyoruz. Bu, son zirve noktası olmuş, sonrasında birkaç yılda küçük dalgalanmalar yaşanmış, ancak genel eğilim hep aşağı yönlü.

İşte bu yılki durumumuz. Endeks 58.2 olarak gerçekleşti.

Küresel kriz yaşanan 2008’de bile ancak 65’e düşen endeks, bu yıl daha da aşağıda gerçekleşmiş durumda.

★★★

Bu yıl yaşadığımız krizin adını koyabilen var mı?

Küresel bir krizin ortasında kaldık da ondan mı etkilendik, hayır...

Büyük bir doğal felaket mi yaşadık, bir deprem gibi örneğin, hayır...

Müthiş bir kuraklık yaşadık da o yüzden mi böyle oldu, hayır...

Ama işsizlik rekorlar kırıyor; genç işsizliği tırmanmış gidiyor.

Mülteci sayısı 4 milyonu aşmış, daha da geliyorlar.

Konkordatolar, iflaslar birbirini izliyor, devren kiralık ya da satılık işyeri ilanları giderek artıyor.

★★★

Bunlar olurken ekonomide olumlu sayılması gereken bir dizi gelişme de yaşanıyor.

Geçen yıldan beri küçülmekte olan ekonomi tekrar büyümeye başladı.

Cari açığımızı azalttık, hatta azaltmak ne ki fazla verir hale geldik.

Türk parasının değeri nisandan beri neredeyse sabit seyrediyor. (Aralık ayındaki hareketi de görmezden gelin artık!)

Enflasyon nereden nereye... Yeniden çift haneye çıkılmış olsa da yıl içinde tek haneye inilmişti.

Aynı şekilde faiz... Daha temmuz ayında yüzde 24 olan Merkez Bankası’nın faizi aralıkta yüzde 12’ye çekildi. Faizin 2020’de tek haneye indirileceği de bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklandı.

★★★

Ekonomide bunlar olurken vatandaş tutup “Ekonomiye güven duymuyorum, hele hele son 16 yılın en güven duyulmayacak dönemini bu yıl yaşıyorum” diyor. Bu nankörlük değilse nedir!

Tüm yazılarını göster