Bu sergi sanatsal üretimim için yeni bir deneyim alanı

İnci Eviner’in ‘Bir Zihin Tiyatrosu için Malzemeleri’ eseri Regent Park’ta… Fatoş Üstek’in küratörlüğündeki Frieze Sculpture, Eviner’i ağırlıyor. Tarihi İngiliz Bahçeleri’ndeki Frieze Sculpture Sergisi’ni sanatçıyla konuştuk…

Gila BENMAYOR Nasıl Bir Sanat?

Dirimart Pera’da ikinci kişisel sergisi ‘Bir Ada’nın Sinir Uçları’ devam eden sanatçı İnci Eviner 18 Eylül ile 27 Ekim arası Regent’s Park’ta düzenlenen Frieze Sculpture tarafından ağırlanıyor.

20 yılını geride bırakan Frieze Sculpture’ın bu yılki küratörü geçen yıl olduğu gibi Fatoş Üstek.

Londra’da yaşayan bağımsız küratör ve yazar Fatoş Üstek Artsy tarafından Avrupa’nın en etkili genç küratörlerinden biri seçilmişti.

İnci Eviner ile birlikte beş kıtadan uluslararası 22 sanatçıyı sergiye davet eden Fatoş Üstek, “Geleceğin Sanat Kurumları, Modeli Yeniden Keşfetmek” kitabının lansmanını geçtiğimiz temmuz ayında İstanbul Modern’de yapmıştı.

Boğaziçi Üniversitesi Matematik Bölümü’nden mezun olduktan sonra sanata yönelen Üstek’e göre, sanat kurumlarının günümüz sistem ve yapıları değişen toplumun taleplerini karşılamadığı gibi, sanatın içindeki değişimlere de ayak uyduramıyor.

İngiltere’de sanatçıların adil kazanç sağlamaları için mücadele eden FRANK’ın, Sanatta Kadın Birliği AWİTA’nın  kurucularından olan Üstek, bu yıl Frieze Sculpture Sergisi’nin cesur ve deneysel yaklaşımlara ev sahipliğini yapacağını söylüyor.

Toplumsal ve çevre duyarlılığına sahip temalar çerçevesinde üretilen eserler heykeli performans, resim, video, ses, ışık ve artırılmış gerçeklikle birleştiriyor.

Nitekim İnci Eviner’ın ‘Bir Zihin Tiyatrosu için Malzemeleri’ başlıklı yerleştirmesi desen, video, performansı bir araya getiriyor.

Regent Park’ta hem sahne hem kaide görevi gören platform üzerine yerleştirilmiş seramik heykellere ‘Tek Beden Altında’ başlıklı canlı bir performans eşlik ediyor.

HEYECAN VERİCİ BİR ÇALIŞMA

Regent Park’ta tarihi İngiliz Bahçeleri’ndeki Frieze Sculpture Sergisini sanatçı İnci Eviner ile konuştuk:

Londra’da açık hava sergiye katılmak sizin için nasıl bir deneyim oldu?

Frize Sculpture Garden Sergisinin küratörü geçen sene olduğu gibi bu sene de Fatoş Üstek.

Fatoş yıllardır sürdürülen bu serginin formatını genişleterek geleneksel heykel sanatının sınırlarını zorlayan, farklı malzemeler kullanan sanatçılara da yer vererek kamusal alan sanatına yeni bir anlayış getirdi.

Bunun benim gibi kendini heykel sanatçısı olarak tanımlamayan sanatçılar için güçlü bir motivasyona dönüştüğünü düşünüyorum. 

Üstek, fotoğraf ve ses işleri üreten sanatçıları sergiye davet ederek izleyici için farklı bir estetik deneyim olanağı yarattı.

Performatif sahne fikrinden yola çıkarak oluşturduğum sahne ve üzerinde yer alan seramik heykeller bir çeşit hayali tiyatro izlenimi yaratan bir yerleştirmedir.

Üstek’in bu sergide ortaya koyduğu kavramsal çerçevelerden biri de, çağın malzeme ve içerik çeşitliliğini göz önüne alan yaklaşımıdır. Dolayısıyla bu sergi, benim sanatsal üretimim için yeni bir deneyim alanı oldu. Çok boyutlu bir form anlayışını hayata geçirmek için bana cesaret verdi. Şimdiye kadar kapalı mekanlarda kurguladığım sahne açık havada izleyici ile etkileşim içinde şekillenerek yeni bir boyut kazandı.

Bu çalışma benim için oldukça heyecan verici oldu.

HEYKELLERİM BÜTÜNÜN PARÇALARI

‘Bir Zihin Tiyatrosu’ için Malzemeleri başlıklı eserinizi Frieze Sculpture için özel mi ürettiniz? Eserinize ilham veren nedir? Canlı performansın sanatçıları kimler?

‘Bir Zihin Tiyatrosu için Malzemeler’, daha önce Vitra’nın desteği ile Bozüyük Vitra fabrikasında ürettiğim “Yolcular” heykel gurubunun bir devamı olarak yine Vitra’nın Mimar Sinan Üniversitesi, Seramik Bölümü ile ortak sürdürdüğü Artist in Residence programı kapsamında öğrencilerle yaptığım atölye çalışmasının ürünü.

Bu çalışma devam ederken Fatoş Üstek’in teklifi ile oldukça ilginç bir açık hava projesine dönüştü.

Seramik benim için, profesyonel sanat pratiği olmaktan ziyade yaratıcı fikirleri hayata geçirmek için bir malzemedir.  Öğrencilerle birlikte çalışmaktan çok keyif aldım ve onlardan çok şey öğrendim. Heykellerin bu şekilde anonim olması beni geleneksel seramik sanatının ötesine taşıyarak daha kavramsal bir yaklaşıma yönlendirdi.

Dolayısıyla benim seramik heykellerim birer sanat objesi olmaktan çok bir bütünün parçası olarak hayali bir tiyatronun parçalarına dönüştü.

İzleyicilerin bu heykellerin her birine atfedilen isimlerle düşünmelerini ve kendi zihinlerinde yeni oyunlar yaratmalarını arzu ediyorum.

Heykellere ‘Küskün Filozoflar’, ‘Dövüşmeye Hazır Boks Eldivenleri’, ‘Şarlatanlar’ , ‘Tiran’ gibi isimler verdiğimi not düşeyim.‘Under One Body’ adını verdiğim canlı performans ise bu yerleştirmenin bir parçası olacak.Daha önce tasarımını yaptığım Melih Kıraç’ın oynadığı performans videosunun farklı bir yorumunu seyirci önünde canlı olarak Lucia Tong oynayacak. ‘Under One Body’ çok uzuvlu bir kostümün canlandırılarak kukla ve kuklacı arasındaki sınırın yok olduğu böylece canlı ile cansızın, bilinç ve bilinçdışının birbirine karıştığı bir performans olacak.

Dirimart Pera’da devam eden, bir dönem köpeklerin katliamına sahne olan Hayırsız Ada’dan ilhamla ortaya çıkan ‘Bir Ada’nın Sinir Uçları’ serginiz ile Frieze Sculpture’da yer alan eseriniz arasında bir ilişki var mı?

Aslında ‘Under One Body’ şu anda Dirimart Pera’da sergilenen ‘Bir Adanın Sinir Uçları’ videosundaki ana sahnede yer alan kuklaların mücadelesi aksiyonu ile oldukça yakın bir ilişkide gelişti.

Kostümü bir çeşit bedenin genişlemesi ve farklı yeteneklere doğru evrilmesi için ana karakter olarak düşündüm. Oyuncular değişebilir ve her biri kendi yorumuyla performansa zenginlik katabilir.

142 yaşında daima genç bir kurum: Güzel Sanatlar Akademisi

İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Türkiye’nin ilk Güzel Sanatlar Okulu’nun hikâyesine zengin bir resim, heykel, fotoğraf, belge arşiviyle ışık tutuyor. Güzel Sanatlar Okulu’nun Göçebe Dönemi, kadınları sanat eğitimine dahil etmesi, Viyana da ilk kez uluslararası sergiye katılan ressamlar serginin bazı ilginç detayları arasında…

İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde geçtiğimiz mart ayında açılan ancak sona ermesinden kısa bir süre önce müze Müdürü Hasan Karakaya ile birlikte gezme fırsatını bulduğum sergi Türkiye’nın ilk Güzel Sanatlar Okulu’nun hikâyesi.

‘Sanayi-i Nefise Mekteb-i Şahane’den Güzel Sanatlar Akademisi’ne’ başlığını taşıyan sergi resim, heykel, fotoğraf ve belgelerden oluşuyor.

Küratörlüğünü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden M. Sinan Niyazioğlu, Yasemin Nur Erkalır ile Mimarlık Fakültesi’nden Nezih R. Aysel’in üstlendiği sergi sona ermeden yazacaktım ancak araya tatil girdi.

Geride kalmış olsa da sergiyi yazma nedenim basit.

Bu hafta kaybettiğimiz ressam Mehmet Güleryüz’den Regent Park’ta eseri sergilenecek olan İnci Eviner’e kadar sayısız ünlü ressam, heykeltraş, mimarın mezun olduğu akademi köklü ve zengin bir geçmişe sahip.

Cumhuriyetin 100. Yılı kapsamında hazırlanan sergi, ilk satan okulunun 1882 yılında Osman Hamdi, Alexandre Vallaury gibi isimler tarafından kurulmasından 1948 yılında hafızasına önemli bir darbe indiren yangına kadar “kurumsallaşma serüvenine” odaklanıyor.

1950 ile 1980 yılına kadar olan süreyi kapsayan aynı kapsamdaki ikinci sergiyi ise 2026 Mart ayında  gezebileceğiz.

Bu arada aşağıda ana hatlarını vereceğim ilk sergiyi merak edenler Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisini web sayfasından ya da youtube kanalından bilgi alabilirler.

Ayrıca sergiyle ilgili kapsamlı kitap da yolda.

İŞGALLE BAŞLAYAN GÖÇEBE DÖNEMİ

İRHM’nin Müdürü Hasan Karakaya’nın sergiyi gezerken dikkat çektiği detaylar çarpıcı.

Mesela 1882 yılında İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin ana giriş kapısındaki ilk binası Eski Şark Eserleri Müzesi’nde eğitim vermeye başlayan Sanayi-i Nefise Mektebi Birinci Dünya Savaşı patlaması, İstanbul’un işgaliyle bir dönem yersiz yurtsuz kalıyor ve Göçebe Dönemi başlıyor.

Göçebe Dönemi’nin önemli duraklarından biri kendisi de ressam olan Abdülmecit Efendi’nin desteklediği ve sıklıkla ziyaret ettiği Şişli Atölyesi.

1917 yılında Viyana’daki sergiye katılanlar bu atölyenin ressamları ki aralarında Abdülmecit Efendi de var.

Şişli Atölyesi zamanında üretilen eserlerden çoğu bugün İRHM’nin koleksiyonunda.

1914 yılında kadınlar Ressam Mihri Hanım’ın önayak olmasıyla kadınların sanat eğitimine dahil olmaları, 1920’lerden itibaren çıplak model kullanılması Güzel Sanatlar Akademisi’nin kilometre taşlarından.

Bu sergiyi kaçıranlar için bir teselli: İRHM eylül ayında iş insanı koleksiyoner Mustafa Taviloğlu’nun İstanbul’un çeşitli sergi alanlarında açacağı  İstanbul Sergisi’nin bir bölümünü ağırlayacak.

Taviloğlu’nun İstanbul Sergisini İRHM yanı sıra Feshane, Gazhane, Tersane, İş Sanat’ın Kibele galerisinde gezebileceğiz.

Bu arada Taviloğlu’nun desteğiyle İRHM’nin üst katında, önce restoran olarak planlanan alanda İRHM Müze Akademisi açıldı.

Yaz aylarında yoğun eğitim programını sürdüren İRHM Müze Akademisi’nin misyonu gençleri ve çocukları sanatla buluşturmak.

Yaz aylarında akademinin programına devam edenler Meriç Hızal, Osman Erden, Yusuf Şengür, Ali Kayaalp, Yasemin Nur Erkalır ve Ferit Özşen gibi hocalardan desen, sulu boya resim tekniği, çamur büst yapımı, karton maske yapımı, temel resim ve boyama teknikleri, sanat tarihi ve eser okuma gibi içeriklerle tanıştılar.

Tüm yazılarını göster