Merkez Bankası’nın en önemli iletişim aracı üç ayda bir açıkladığı enflasyon raporlarıdır. Banka bu temel iletişim aracında makroekonomik gelişmeleri enflasyonun orta vadeli eğilimine ışık tutacak şekilde değerlendirir ve geleceğe yönelik öngörülerini açıklar. TCMB’nin 2006 yılında resmen enflasyon hedeflemesi rejimine geçtiğinden beri bu böyledir. Raporda genellikle en fazla ilgi çeken bölüm enflasyon tahminleridir. Bu defa da öyle oldu ama geçen hafta açıklanan enflasyon raporunda ve raporda yer alan kutularda birçok önemli detay vardı. Daha da önemlisi Merkez Bankası bir senaryo sunuyordu.
Senaryo kötü değil ama gerçekleşmesi ve beklenen sonucu üretebilmesinin önünde çok sayıda engel var. En büyük engel ise senaryoya duyulan güvensizlik yani beklentilerdeki bozukluk. Çünkü TCMB’nin yakın geçmişteki senaryolarının hiçbirisi gerçekleşmedi. 2023 Mayıs ayına kadar oluşturulan senaryolar çok zayıftı, kurguları yanlıştı ve ekonominin temel prensipleriyle çelişiyorlardı. Bu senaryolar enflasyonu tetikledi; senaryolara güvenerek adım atanlar kaybettiler.
Senaryo dediğimiz aslında para politikasının enflasyonu hangi kanallar aracılığıyla ve ne ölçüde etkilediğidir. Enflasyon Raporu’nda TCMB bunları açık bir şekilde anlatıyor. Bu çerçevede:
* TCMB faiz artırımı, seçici kredi sıkılaşması, miktarsal sıkılaştırma ve makro ihtiyati politikalardaki sadeleşme yapıyor.
* TCMB’nin bu adımlardan beklentisi TL mevduat faizlerinin artması ve TL’ye geçişin hızlanmasıdır. Yani sıkılaştırma adımları TL cinsi finansal varlıklara olan talebi kalıcı bir şekilde arttıracak. Bu durum aynı zamanda KKM bakiyelerinde “dengeli ve kararlı” bir azalışa yol açacak, rezerv artışı ile döviz kurunda istikrar sağlanacak. TL’ye geçişin hızlanması ve TL varlıklara olan talebin artmasıyla altına olan talep azalacak.
* Öte yandan faiz artırımı, miktarsal sıkılaşma ve seçici kredi uygulamalarının etkisiyle büyüme kompozisyonu tüketim yerine yatırımlara kayacak. İç talebin dengelenmesi ile ithalat azalacak, net ihracatın büyümeye katkısı artacak.
* Altına talebin azalışı, tüketimin azalması ve yatırımlar ile net ihracatın artmasıyla cari denge iyileşecek.
* Bu durum hem döviz kuru beklentilerini iyileştirecek hem de enflasyon beklentilerini çapalayacak, ithal tüketim malı talebini azaltacak.
İşte Enflasyon Raporu’nda sunulan yol haritası budur.
Eğer işler bu senaryoya göre ilerlerse nisandan mayıs ayına geçerken yüksek bir fiyat artışı yaşanacağı, sonrasında ise baz etkisi ve şu ana kadarki sıkılaştırmanın birikimli etkisi ile fiyat artış oranlarının aniden çok düşük düzeylere gerileyeceği öngörülüyor. Buna göre mevsimsellikten arındırılmış ortalama aylık enflasyon mayıs sonrası dönemde önce yüzde 2,5’in altına, yılın son çeyreğinde ise yüzde 1,5 civarına gerileyecek; 2025 yılıyla birlikte yüzde 1 seviyelerine inecek.
Bu senaryo çalışır mı? Kâğıt üzerinde makul ve gerçekçi bir senaryo. Dolayısıyla çalışabilir ama “aması” çok. Bir dolu belirsizlik var:
* Açıklanan bu plana sadık kalınabilecek mi? Yani para politikası öngörülen sıkılıkta uygulanacak mı? Yoksa erken kutlama havasına girilip vaktinden önce gevşeme başlar mı?
* Senaryoyu çizen ve uygulayacak olan yönetim iş başında kalabilecek mi? Enflasyon ile mücadeleye siyasi destek sağlanacak mı?
* Hizmet fiyatlarındaki katılık kırılabilecek mi?
* Deprem finansmanının da yükü altındaki maliye politikası dezenflasyon sürecini destekleyecek mi? Seçim sonrası yeni vergi artışları gelecek mi?
* Talep tarafından öngörülen dengelenme sağlanabilecek mi? Parasal sıkılaşmanın etkisi beklendiği kadar hızlı görülecek mi? Bunun için gerekli olan parasal sıkılıkta ısrar edilebilecek mi?
* Ücretler tarafında yeni bir sürpriz olacak mı? Özellikle asgari ücret ve kamu maaş ayarlamalarının sıklığı ve boyutu enflasyonu etkileyecek düzeyde olacak mı?
* Enerji fiyatlarında yeni bir şok yaşanacak mı? Emtia fiyatlarında yeni şok artışlara yol açabilecek türde jeopolitik gelişmeler olacak mı?
* Tüm bu gelişmelere bağlı olarak halen bozuk olan enflasyon beklentileri yeterli hız ve ölçüde düzelebilecek mi?