Milyonlarca gencin ve ailenin merakla beklediği Yükseköğrenim Kurumları Sınavı (YKS) sonuçları açıklandı. Bu yıl sınav süresi uzatılarak kolaylaştırıldı. Buna rağmen ortalama puanlar cephesinde, önceki yıllara göre değişen bir şey yok. Ortaya yine ağır bir başarısızlık tablosu çıktı.
Sınavın birinci aşaması olan Temel Yeterlilik Testi’ne (TYT) 3 milyon genç, lisans öğrenimi için belirleyici olan Alan Yeterlilik Testi’ne (AYT) 1 milyon 852 bin genç katıldı.
Bu yıl tercih yapmak için asgari puan şartı getiren baraj kaldırıldı. Eğer geçen yılki baraj bu yıl da uygulansaydı sınava katılan toplam 3 milyon öğrencinin yüzde 75’i sayısal, yüzde 62’si sözel, yüzde 58’i eşit ağırlık puanında barajı aşamayacaktı. Yani öğrencilerin yarısı bile en basit lisans eğitimi programına katılabilmek için gerekli asgari bilgi düzeyine sahip değil.
Çok genel bilgi düzeyini ölçen birinci aşamada, ortalama doğru yanıt sayısı Türkçe’de 40 soruda 17,78, temel matematikte 40 soruda 6,94, fen bilimlerinde 20 soruda 3,23, sosyal bilimlerde 20 soruda 7.99.
AYT’de ise 40 matematik sorusuna verilen ortalama doğru yanıt sayısı sadece 7,25. Fizikte 14 soruda 2,03, kimyada 13 soruda 1,59, biyolojide 13 soruda 2,05 ortalama doğru yanıt sayısı var. Türk dili ve edebiyatında bile 24 soruda ortalama doğru yanıt sayısı sadece 6,64.
Farklı soru sayılarına sahip alanların sonuçlarını daha iyi karşılaştırabilmek için 100 üzerinden puanlayacak olsak şöyle bir görünüm ortaya çıkacaktı: Türk dili ve edebiyatı 27,66, tarih-1 26,41, tarih-2 17,73, coğrafya-1 48,48, coğrafya-2 33,32, felsefe grubu 17,70, matematik 18,12, fizik 14,48, kimya 12,25, biyoloji 15,78.
Özetle temel eğitim alanlarının hiçbirinde ortalama not 50’yi bulamıyor. Hepsinin ortalaması ise ancak 20 dolayında, yani karne verilse “pek zayıf” notu alacak.
Yeterince kötü olan bu tabloyu daha feci hale getiren bir olgu da doğru yanıt sayılarının dağılımı. Burada yoğunlaşma ortalamanın altında başarısız tarafta. Zaten düşük olan ortalama doğru yanıt sayısının altında kalanların sayısı daha fazla. Bu durum sadece başarısızlık ölçüsünün daha derin olduğunu göstermiyor. Aynı zamanda eğitimde olağanüstü bir eşitsizliğe de işaret ediyor.
Üstelik bu tabloda yıllardır bir değişiklik, bir düzelme de yok.
Bu başarısız karne, üniversite sistemini de aşağı çekerek tahrip ediyor. Yeterli donanımdan yoksun öğrenci tabanıyla üniversiteler, bilimsel araştırma kurumları olmaktan çok “yüksek lise” haline geliyorlar.
Bu yıl barajın kaldırılmış olması, üniversiteleri daha da aşağı çekecek. Tek sonuç, niteliksiz özel üniversitelerin “müşteri” ihtiyacını karşılayarak sistemin ticarileşmesine katkı yapmak olacak.
Bu tablonun sorumlusu ne gençler, ne de aileleri. Gençler daha ilkokuldan itibaren bu sınavda iyi bir sonuç alabilmek için yıpratıcı bir yarışın içindeler. Aileleri de tüm olanaklarını bunun için seferber ediyor.
Bu tablonun sorumlusu eğitim sistemi. Bu sistem sadece gençlerin geleceğini karartmıyor, bilimsel gelişmenin ve ülkenin geleceğini de karartıyor.