BRICS 15 yıl önce ilk toplantısını yaptığında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’den oluşan dört ülkelik küçük bir gruptu. Sonra Güney Afrika katıldı. Şimdi ise bu sınırlı küçük grup kalabalık bir jeopolitik forum haline geldi. Birçok üye de katılmak için sırada bekliyor. BRICS’e katılmak için ülkelerin kuyruğa girmesi, mevcut küresel düzene ve ABD liderliğindeki Batı’nın kendisinden olmayanların ihtiyaçlarına ve taleplerine karşı olan soğuk ve kibirli duruşuna dair derin bir rahatsızlık olduğunu gösteriyor.
Mesela Batı’nın hakim gücünü kullanarak diğer ülkelere tek taraflı yaptırımlar uygulaması, uluslararası ödeme mekanizmalarını kendi çıkarlarına uygun kullanmak istemesi, iklim değişikliği ve küresel ısınmadaki tarihsel sorumluluğuna rağmen iklim finansmanı konusundaki taahhütlerinden cayması, pandemi esnasında diğer ülkelerin gıda güvenliği ve sağlık gereksinimlerine yeterince saygı göstermemesi, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kuruluşları kendi çıkarları doğrultusunda kullanması rahatsızlık yaratan başlıklardan birkaç tanesidir.
BRICS resmi bir organizasyon değil, bir uluslararası iş birliği platformudur. Küresel organizasyonlarda daha fazla temsil, ABD dolarına daha az bağımlılık ve Batı’nın kontrolünde olan finans sistemine alternatif yaratmak gibi amaçları var. BRICS’in belki de en önemli iddiası yerel para birimlerinde ticareti artırmak, BM ve IMF’yi gelişen ülkelerin beklentilerini daha iyi karşılayacak şekilde reforme etmek; tarım, sağlık ve sürdürülebilir kalkınma gibi küresel konularda güneyin çıkarlarına uygun ilerlemeler sağlamak.
Yeni bir finans sistemi doğar mı?
BRICS, uzun süredir mevcut küresel finansal sisteme alternatif olabilecek yeni bir sistem ve para birimi yaratma fikrini tartışıyor. Hatta Dünya Bankası’na alternatif olması için Yeni Kalkınma Bankası ve IMF’ye alternatif olarak Koşullu Rezerv Düzenlemesi diye iki ayrı girişimi de başlattı. Özellikle uluslararası finans sisteminde söz sahip olmak ve küresel bir ödeme mekanizması yaratmak çok kritik bir nokta ama BRICS şu anda buna muktedir değil. Bu tür bir para birimi yaratmak, birçok teknik ve ekonomik zorluğu içeriyor. Ortak bir BRICS para birimi için koşullar yok. Ulusal paralarla ticaret yapılmaya başlandı ama bu noktada daha gidilecek yol var. Hindistan ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki son rupi cinsinden petrol işlemi, 1973'ten bu yana geçerli olan petrodolar düzenine bir darbe olabilir ama arkasının gelmesi lazım. Dünyanın diğer önemli emtia ihracatçıları ve ithalatçılarının da dolara olan bağımlılıklarını azaltmaya çalışmaları gerekiyor.
BRICS’in küresel yönetişimi daha adil ve dengeli hale getirmek, gelişen ülkelerin sesini duyurmak, çok taraflılık ilkesini desteklemek gibi ulvi amaçları var. Ama BRICS zirveleri ağırlıklı olarak Batı'nın krizler ve savaşlardaki sorumluluğuna yönelik şikayetlerin dile getirildiği arenalar haline geldi. Geçen hafta Kazan’da olduğu gibi zirvelerde ortak bir pozisyon üzerinde anlaşılamasa da neye karşı oldukları konusunda bir uzlaşma az çok ortaya çıkıyor. BRICS bu haliyle bir tür negatiflerin koalisyon görüntüsü veriyor.
Kendi içinde uyum yok
BRICS gelişmekte olan ülkelerin ekonomik ve siyasi güçlerini bir araya getirerek Batı merkezli dünya düzenine alternatif bir yapı oluşturabilir mi? Bence çok zor çünkü kendi içinde sorunları olan bir grup var karşımızda. Üye devletlerin çıkarları yalnızca belirli bir ölçüde örtüşüyor. Görünür vizyonu, dünya meselelerinde gelişen ülkeler için daha fazla ses talep etmek olsa da gruba katılan herkesin ayrı bir hesabı ve aralarında ayrı anlaşmazlık konuları var. Rusya ve Çin BRICS’i hegemonyalarını güçlendirmek için bir araç olarak kullanmak istiyorlar. Hindistan ile Çin arasında rekabet artıyor. Mısır ve Etiyopya, Nil Nehri konusunda anlaşmazlık yaşıyor. Suudi Arabistan ve İran tarihsel olarak bölgesel hakimiyet için kavga ediyorlar. Ekonomik zorluklarla boğuşan Arjantin'in siyasi geleceği belirsiz. Batı’nın uyguladığı yaptırımları aşmanın yolunu arayan İran'ın katılımı, bloğun Batı'ya karşı daha iddialı ve sesli eleştirilerde bulunmasını sağlayacak ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail'i hedef alacaktır. Oysa BRICS üyelerinin çoğunluğu Batı ile çatışmayı göze alacak durumda değiller.
Karşısındaki bloğun askeri yansıması NATO ve ekonomik yansıması ise G7. Bu grubun küresel ekonomi ve güvenlik üzerindeki bileşik etkisi genişletilmiş BRICS’ten çok daha büyük ve daha istikrarlı. Gelir dağılımı adaleti, hukuk, insan hakları, akademik özgürlük gibi pek çok kriterde açık ara önde.
Türkiye için eksen kayması yanlış adım olur
Mesele BRICS'e kimlerin katılacağı değil, ana kararların anahtarını kimin elinde tutacağı olacaktır. Çoğu demokrasi sorunlu olan ülkelerin platformundan kararların demokratik bir şekilde çıkmasını beklemek hayalcilik olur. BRICS bir gelişen ekonomiler bloğu mu olacağına yoksa Çin ve Rusya'nın arzuladığı şekilde bir anti-Batı gücü haline mi gelecek. Bu haliyle BRICS anti-Batı değil, alternatif bir Batı yönüne doğru hareket etmelidir.
Son Kazan toplantısında ortaya çıkan belirsiz durumun ardından “Diyaloğumuzu ilerletmekte kararlıyız” gibi ortadan bir açıklama yapan Türkiye, BRICS içinde yer almalıdır, orada ortaya çıkacak ticari ve ekonomik imkânlardan yararlanmalıdır ama bunu şu anda içinde yer aldığı Batı merkezli yapıya alternatif haline getirmemelidir. Yani bir eksen kayması yanlış olur. Her ne kadar Batı ile sorunları olsa da Atatürk cumhuriyetinin ortaya koyduğu Batı’ya yürüme hedefinden vazgeçmemelidir. BRICS konusunda kuvvetli bir taahhüde girmeden önce Endonezya'nın çok akılcı bir şekilde yaptığı gibi grubun kimlik krizini çözmesini, daha tutarlı bir vizyon oluşturmasını ve kurumsallaşma kapasitesini artırmasını beklemek en akılcı yoldur.
Aceleye gerek yok, bir şey kaçırmıyoruz. Eğer yeni bir dünya kurulursa bizde orada yerimizi alırız ama bu haliyle BRICS’ten “yeni bir dünya” çıkması şimdilik zor.