Şükürler olsun ligler başladı. Seyircisiz oynanıyor maçlar. Bu nedenle hakemin seksüel tercihleri, rakiplerin özel hayatları konularında seyircilerin yaygın kanılarını duymaktan mahrum kalıyoruz. Onun yerine rakip dokunur dokunmaz engizisyon işkencesinden az önce çıkmış gibi bağıran futbolcu kardeşlerimizin sesleri daha net duyuluyor. Ne dolar umurumuzda ne cari açık ne merkez bankası rezervleri ne ihracat ne doğu Akdeniz petrolü ne Karadeniz doğal gazı umurumuzdaydı. Tam rahatlamış koltuklarımızda yayılarak seçtiğimiz oyuncu ve/veya hakemler hakkındaki kanılarımızı ev halkıyla paylaşmaya hazırlanırken uluslararası derecelendirme kuruluşu Moody’s’in bu rahatımızı kıskanarak yeni ekonomik programımızın açıklanmasını beklemeden notumuzu düşürdüğü haberi geldi. Halbuki ben hanımın “Ağzını çok bozuyorsun ama” biçimindeki gazabını göze almış rahat rahat ve sesli bir biçimde maç seyredecektim. Dış güçlerden olan Moody’s benim bu planıma engel olamadı maçı seyrettim. Okurlarım Fenerbahçe taraftarı olduğumu bilirler. Neyse sonunda takım maçı kazandı. Hızımı alamadım Moody’s ne halt etti diye bakmadan bir de maçtan sonra spor kanallarındaki maçın değerlendirmesi genel başlığı ile yayınlanan ‘sohbet’ programlarına bile baktım. Bu sohbet programlarında anlatılan maç, oynayan oyuncular ve maçı idare eden hakemler hatta top toplayıcı çocuklarla benim seyrettiklerim aynı değildi herhalde. Birinin “Canavar” dediği topçuya öbürü “En hafif tabiriyle beklenenin çok altında kaldı” diyor bence o oyuncu ne canavardı ne de beklenenin altında kaldı. Birinin “Daha hazır değil” dediği futbolcuya öbürü “tatili boşuna geçirmemiş” diye kredi veriyor. Bence o topçu eğer Gazi koşusu için alınmış bir yarış atı değilse bundan daha çok koşamazdı zaten takımına da bir yarış atının katacağı kadar da katkıda bulundu. Velhasıl-ı kelam hani derler ya “zevkler ve renkler tartışılmaz” diye öyle herhalde. “Eh alt tarafı maç sübjektif değerlendirmelerin çeşitliliği doğaldır” deyip geçeceğim ama sanıyorum daha ciddi bir sorun var.
Amerika Birleşik Devletleri’nin başında oturan ve saçmalıklarıyla normal şartlarda cebindeki paranın alım gücünden başka bir şey düşünmeyen averaj Amerikalıyı bile şaşkına çevirmeyi başaran Başkan Trump başka hiçbir iş başarmamış olsa bile o ülkenin literatürüne birçok kavram ve kelime hediye etmeyi beceriyor. Kendini “Dengeli dahi” olarak tanıtan Başkanın kazandırdığı kelimelerden biri “Alternatif gerçek”. Şimdi Amerika sermayeli kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Türkiye'nin dış kırılganlıklarının muhtemelen ödemeler dengesi krizine yol açabileceğini ve mali tamponlarının aşınmakta olduğunu kaydederek ülkenin kredi notunu tarihin en düşük seviyesine çekti ya Sn. Cumhurbaşkanımız Erdoğan “Onlar da kalkmışlar bizim şimdi puanımızı tekrar düşürme yoluna gidiyorlar. Ne yaparsanız yapın… Sizin bu puanlamalarınızın kıymeti harbiyesi yok. Gerçek neyse o, bizim gerçeklerimiz çok daha farklı" diyerek tepki göstermiş. Anlaşılan sayın Erdoğan da Trump gibi düşünüyor.
Tabii bir dış güç ekonomi iyi gitmiyor dedi ya basına baktım aynen spor programları gibi. Kimi uluslararası derecelendirme kurumlarına genelde veryansın ediyor kimi Moody’s şirketini hedef almış. Kimi ise değerlendirmeyi “külliyen yalan” sınıfına sokmuş. Bir ekonomi yazarı! Şöyle diyor: “Türkiye, koronavirüs salgını sonrası vatandaşlarını ve iş dünyasını yalnız bırakmayarak çeşitli destek ve tedbir paketleri açıkladı. Ekonomi yönetiminin hamleleri ile salgının Türkiye ekonomisine yönelik etkisi sınırlı kaldı. Kısa sürede normalleşme sürecine giren Türkiye birçok sektörde yukarı yönlü ivme kaydetti. Tüm bu olumlu gelişmelerin aksine Moody's'in, Türkiye'nin kredi notunu "B1"den "B2"ye düşürüp, not görünümünü "negatif" olarak belirlemesi şaşkınlık yarattı.” Köşe yazarı bunun kimde büyük şaşkınlık yarattığını söylememiş.
Fitch, Moody’s ve Standart&Poors gibi üç büyük uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu diğer araştırmaların yanı sıra ülkelerdeki yatırım ortamlarını değerlendirirler. Bazı ülkeler bu değerlendirmeyi ister ve bu hizmeti kurumlara ücret ödeyerek alırlar. Ancak değerlendirme istemeyen ülkeler de araştırma kapsamına alınırlar çünkü kredi derecelendirme kuruluşunun esas müşterileri daha çok ülkelere finansman sağlayan kurum ve kuruluşlardır. Bu değerlendirmeyi esas onlar isterler. Borçlunun finansman maliyeti yükümlülüğünü yerine getirebilme kapasitesinin bir göstergesi olan derecelendirme başta kamu/hazine olmak üzere ülkedeki bütün kurum ve kişilerin finansman maliyetini doğrudan etkiler. Kredi derecelendirme kuruluşlarının bir ülkede hiçbir kuruma ülke kredi notunun üstünde not vermediği düşünülürse konunun önemi de anlaşılacaktır. Yani Türkçesi bu karar başta hazine olmak üzere ülkemizin kurum ve kuruluşlarının finansman maliyetlerini artırabilir. Eğer Türkiye’nin dışarıdan finansmana ihtiyacı yoktur diyorsanız ne ala. Yok, vardır diyorsanız bu değerlendirme neresinden bakarsanız bakın tatsız. Yani finansman maliyetleri artacak hazırlıklı olmakta fayda var.
Kendi kendime Moody’s bizim kredibilitemiz konusunda olumlu düşünmüyorsa bu sonuca öyle kafadan sallama varmamış bir şeylere bakmıştır zahir” dedim. Gerçekten de Moody’s ülkemizin kredi notunun düşürülmesinde üç temel faktörün rol oynadığını belirtmiş:
1- Türkiye’nin dış kırılganlıklarının bir ödemeler dengesi kriziyle sonuçlanması olasılığı artıyor,
2- Türkiye’nin kredi görünümüne dair riskler artarken, ülkenin kurumları sorunların etkili bir şekilde çözümü konusunda gönülsüz ya da aciz görünüyor,
3- Yıllardır Türkiye’nin güç kaynağı olan mali tamponları tükeniyor[1].
Kurum negatif görünüm için de bazı gerekçeler sıralamış. Bunlar da üç tane. Moody’s;
“1- Türkiye’nin mali göstergeleri, önümüzdeki yıllarda beklenenden daha hızlı bir şekilde daha kötüye gidebilir;
2- Yetkililerin sorunlara dönük yetersiz tepkisine ilişkin aşağı yönlü riskler de Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda tam anlamıyla bir ödemeler dengesi krizi yaşaması olasılığını artırıyor; 3- ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler ile Doğu Akdeniz’deki gerilimleri içeren birkaç cephede artan jeopolitik riskler, herhangi bir kriz için hızlandırıcı olabilir” diyor.
Moody’s’in bu kararına “skandal” başlığı atan yazılı ve sözlü basını takip ederek bizim neden bu kuruluşun vardığı sonucu haksız bir değerlendirme olarak nitelendirdiğimizi araştırdım. Yani baktım karara kızanlar ülkemizin jeopolitik risklerle karşı karşıya olmadığını, ödemeler dengesi diye bir sorunumuz olmadığını, herhangi bir kriz vukuunda gerekecek mali tamponların yeterli seviyede olduğu ve kredi profilimize yönelik risklerin makûl düzeylerde olduğunu göstermek için neler demişler? Vallahi çok bir şey dememişler.
Bir kere taradığım beş kaynakta konuda fikir beyan eden yazarlar yani kararı beğenmeyenleri hepsi kelime kelime aynı metni kullanmışlar. Yani oturup bu karar nedir ne değildir, doğru mudur eğri midir falan yazmamışlar. Anlaşılan teknokrat olmayan biri şunu basın diye acele bir metin servis etmiş onlar da aynen alıp basmışlar. Böyle yapmayalım.
Skandal karar, siz kim oluyorsunuz, biz ki… siz ki… filan ile içerdeki siyasi çıkarlara hizmet edecek beyanlar tepki değil. Konu ciddi. Siyasiler elbette siyasi cevaplar verecekler. Teknokratlar konuya ciddiyetle yaklaşmak zorundadırlar. Sonuçta Moody’s Türkiye’nin notunu B1’den B2’ye düşürdü ve görünümü de negatif olarak bıraktı. Bu değerlendirmenin bizim umurumuz olup olmaması çok önemli değil. Önemli olan değerlendirmenin bizim ihtiyacımız olan finansman kaynaklarının umuru olup olmaması. Çünkü bu değerlendirmenin Türkçesi şu: Moody’s Türkiye’ye yatırımın çok spekülatif olacağı gerekçesiyle ülkeyi yatırım yapılamaz ülkeler arasında değerlendirmiş. Burada önemli konu bizim ihtiyacımız olan dış finansmanı sağlayabilecek kurum ve kuruluşlar bize kredi vermek ve bu kredinin fiyatını (faiz ve ödeme şartlarını) tayin etmekte Moody’s’in bu kararını dikkate alıp almayacakları.
Türkiye’yi savunan veya o tezde olan yazıların uluslararası finans piyasasına mı Türkiye’deki seçmenlere mi hitap ettiği tartışmalı. Yani Moody’s’e karşı saldırıya geçenler bakın neler diyorlar[2]:
1) Türkiye kötünün iyisi (Türkiye 2020’nin ilk çeyreğinde yüzde 4.5'lik büyümeyle hem AB hem de OECD ülkelerini geride bırakarak en fazla büyüyen ülke oldu ikinci çeyrekte de en düşük daralmayla hem OECD hem de AB'den daha iyi performans gösterdi);
2) İlerisi için ümit verici gelişmeler var (Karadeniz'de bulunan ve 2023 yılında kullanıma sokulacak olan doğal gaz rezervi Türkiye'nin uzun vadede borçlanma ihtiyacını azaltacak ve Türk Lirası istikrara kavuşacak);
3) Olumlu göstergeler toparlanmanın güçleneceğine işaret ediyor (ihracatta 2020 rekoru gelirken, konut ve otomobil satışlarındaki rekorlar göze çarpıyor);
4) Türkiye kalkınmış ülkelere göre çok daha düşük borçluluk oranlarına sahip (Kişi başına düşen kamu borçluluğu Türkiye'de 2 bin 900 dolar Japonya'da 91 bin 600 dolar, ABD'de 69 bin 600 dolar, İtalya, Fransa, İngiltere gibi AB'nin dev ekonomilerinde 40 bin doların üzerinde. Kişi başına düşen hane halkı borçluluğu gelişmekte olan ülkelerde ortalama 26 bin 680, dünya ortalaması ise 6 bin 271 dolarken Türkiye'de ise kişi başına düşen hane halkı borçluluk düzeyi 1.291 dolar) ile hem dünya ortalamasının hem de gelişmekte olan ülkeler düzeyinin oldukça altında yer alıyor;
5) Krizle mücadele kapsamında Türkiye para basmadan bir parasal genişleme, bir likidite oluşturmayı başarmış ülkelerden biridir.
Bunlar Moody’s’in sıraladığı Jeopolitik riskler ile ödemeler dengesi sorunları, mali tamponlar ve kredi profiline yönelik riskler eleştirilerine cevap mı siz karar verin. Bence böyle yapmayalım.
Sağlıcakla kalın
Dipnot:
[1] Moody’s’e göre Türkiye’nin hem brüt hem de net döviz rezervleri şu an milli gelire oranla son yılların en düşük seviyesinde. Bu Merkez Bankası’nın 2020 yılı başından bu yana TL’yi savunmak için başvurduğu başarısız girişimlerin bir sonucu. Altın hariç yılbaşından bu yana %40’lık bir düşüş gösteren brüt döviz rezervleri 4 Eylül 2020 itibarıyla 44,9 milyar dolar. Brüt rezervlerini artırmak için, Katar ile swap (takas) hattını 3’e katlayıp 15 milyar dolara çıkarmak ve bankaların zorunlu karşılık oranlarını artırmak dahil bir dizi adım denendi. Buna rağmen mevcut rezerv seviyesi yaklaşan dış borç ödemelerine karşı yetersiz bir tampon oluşturuyor
[2] Özetle veriyorum. Rakamları da yazarlardan aldım tahkik etmedim. Doğru olduklarını umuyorum.