Ölçüsüz fiyat artışları üzerine yapılan bir çağrı, önce sosyal medyada sonra tüm kamuoyunda büyük yankı buldu. Boykot çağrısı, fiziksel olarak karşılık bulmasa dahi bana göre gündem yaratarak yeterli başarıya ulaştı. Amaç, uyarmaktı ve bu gerçekleşti. “Bu fiyat artışları sadece enflasyon ile açıklanmayacak kadar yüksek, bunun farkındayız, müşterilerinizi aptal zannetmeyin” mesajı alınmıştır. Şahsen ben Prag’da yaşamama rağmen, nominal bazda döneri, iskenderi hatta köfteyi Türkiye’den daha ucuza yiyorum. Çek Cumhuriyeti’nde ortalama kişi başı gelir, 27 bin Euro. Türkiye’dekinin yaklaşık 3 katı. Çok düz bir hesapla İskender Prag’daki fiyatların üçte biri olmalı ama durum öyle değil. Neden Bursa’da daha pahalı? Durumu sadece yükselen girdi maliyetleri ve enflasyon oranları ile açıklayamayız. Hatta bazı malzemeler ve işçilik Çekya’da daha pahalı. Pazardaki fiyatı belirleyen girdi maliyetleri, kâr marjı ve vatandaşın alım gücüdür. Alım gücü, fiyatları optimize eder. Dolayısıyla aynı markanın bir şişe suyunu İsviçre’de farklı, İspanya’da farklı rakama içersiniz. Girdi maliyetleri aynı, fiyat aynı olmalı şeklinde bir mantık yürütülemez. Ki en başat maliyet kalemi olan işçilik ülkelere göre değişir.
Aslında yaşanan şu: serbest piyasaya irrasyonel bir müdahale sonucu yaşanan kronik enflasyon fiyat algısını bozdu. Tüketici, elinde çıpa işlevi görebilecek kıyaslama mekanizmasını kaybetti. Böyle bir kaotik ortamı fırsata çevirmek isteyenler yer altından dışarı çıktı ve pazarı manipüle etmeyi başladı. Aslında müşteri test ediliyor. Fiyatları yukarı çektikçe talep değişmiyorsa, bu eğilim devam ediyor. Yaşanan durumun özeti budur bana göre. Herhangi bir cafede alelade bir kapuçinonun 150 lira olmasını ister TÜİK ister diğer verileri baz alın, sadece enflasyon ile açıklayamazsınız. Dolar bazında da TL bazında da durum izaha muhtaç. Paris’te kahve 5 Euro, İstanbul’da neden olmasın diyemezsiniz. Paris İstanbul değil. Türkler de Fransızların gelirine sahip değil. Paris’te rakamlar sadece turistlere göre belirlenmiyor. Kafelerin bir marka değeri var. Dünyanın en turistik şehri. Prag’da en pahalı kahve 3 Euro. Eğer mekân sahipleri Türkleri sistemin dışına itip sadece zengin Arap turistlere çalışmak istiyorsa bunu açıkça söylemeliler. Hiçbir devlet kendi vatandaşının kendi ülkesinde ikinci sınıf muamele görmesine müsaade edemez. Etmemeli. O işletmeler, başta insan olmak üzere bu ülkenin kaynakları ile bugünlere geldiler.
Sıkı bir denetim mekanizması şart ama bunu her restorandın başına zabıta dikerek başaramazsınız. Adam Smith’in o görünmez eline hiç dokunmayacaksınız. Serbest piyasanın ayarlarını bozarsanız, o piyasa herkesi yutmaya yeltenecek bir canavara dönüşür. Serbest piyasa bizde biraz yanlış anlaşılan bir kavram. Bizdeki, rekabetin belirleyici olduğu serbest değil güdümlü bir piyasa. Serbest rekabet yerine üreticilerin kendi aralarında konsorsiyum kurmaları, hatta bazen monopolleşmeleri fiyatı belirliyor. Bun üzerine etik ilkelerde erozyon varsa, vahşi kapitalizmin de ötesine geçebilir mesele. Fiyat formülünde gelecek projeksiyonlarının bir değişken olarak yer aldığının farkındayım. O projeksiyonu ne kadar objektif ve vicdanlı yaptığınız kritik. Öngörülemezlik hesaba katılsa dahi astronomik artışları açıklamakta yetersizliği konusunda ısrarcıyım.
Son olarak gerek kamu gerek özel teşebbüs ülkemizde kolay metotlarla sonuç almaya çalışıyor. Doğrudan vergiler toplanamayınca dolaylı vergileri artırmak ya da yeni vergiler icat etmek kısa vadede can suyu olabilir ama orta-uzun vadede ekonomiyi boğazlar. Mekân sahipleri sürekli fiyatları artırarak porsiyon başı karlılığı artırmak yerine makul fiyatlarla toplam karlılığı (ölçek ekonomisi) artırabilir. Benzine sürekli zam, durumu daha da kötüleştirir. Üretim maliyetini, dolayısıyla fiyatları artırır. ABD örneğindeki gibi benzin ucuz tutulursa, kısa vadede dolaylı vergi düşer ama uzun vadede ekonomi büyür ve daha çok doğrudan vergi toplarsınız. Çünkü ucuz benzin mobiliteyi artırır. İnsanların ve malın hızlı dolaşımı ekonomiyi büyütür. İnsanlar tatile çıkar, iş kurar, üretir ve tüketir. Benzin ekonomi anatomisinde kandır. Dolaşımı durursa çürüme başlar.