Ekonomiyle ilgili herkesin her gün yakından izlediği göstergelerin başında dünyanın önde gelen hisse senedi borsalarının nabzını tutan endeksler gelir. Bu endekslerdeki iniş ve çıkışlar dünya ekonomisinin gidişatı hakkında, bazen yanıltıcı olsa da, bir fikir verir bize. Bu nedenle borsada işlem yapmayanlar da izler bu endeksleri.
“Küresel finansal kriz” diye anılan 2008-2009 krizi sırasında büyük bir çöküş yaşayan dünya borsaları 2009 yılının mart ayında dibe vurduktan sonra, ABD borsalarının öncülüğünde yükselmeye başladı ve bu yükseliş 2020 yılının mart ayında koronavirüs şokunun borsaları vurduğu günlere kadar sürdü. Bu 11 yıl içinde, örneğin 2018’in sonlarında olduğu gibi, yatırımcıları korkutan keskin düşüşler de yaşandı dünya borsalarında ama her defasında ABD Merkez Bankası’nın (Fed) ve onu izleyen merkez bankalarının faizleri düşürme ve likidite bolluğunu sürdürme kararı alması borsalardaki yükselişin sürmesini sağladı.
Şaibeli boğa piyasası
Dow Jones endeksinin 123 yıllık bir geçmişe sahip olduğu ABD’de borsa tarihinin en uzun süren boğa piyasasının yaşandığı bu süreç geçen mart ayının 11’inde, koronavirüs salgınının yarattığı panik ortamında noktalandı, Dow Jones endeksinin ayı piyasasına girdiği açıklandı.
Bu süreç yaşanırken, rekora koşan boğa piyasasındaki bu yükselişin sağlam bir temele dayanmadığını ileri süren önemli iktisatçılar da çıktı, onların dikkate değer bulduğum görüşlerine ben de zaman zaman yer verdim bu köşede.
Bu iktisatçılara göre 2009’dan bu yana süregelen boğa piyasası, dünya ekonomisinde 2008 krizini doğuran temel sorunların çözümlenmediği ortamda, dünya ekonomisini ayakta tutmak için yaratılan sınırsız parasal genişlemenin sonucuydu. IMF ve OECD gibi kuruluşlar dünya ekonomisi için hiç de parak olmayan bir tablo çizerken merkez bankalarının ortalığa saçtığı likiditenin önemli bir bölümü borsalara yöneliyor ve endeksleri yukarı çekiyordu. Sağlanan parasal genişleme desteği, üretken yatırımları artırmazken şirket karlarının finansal manipülasyonlarla artırılmasını sağlıyordu. Şirketlerin kendi hisselerini satın alarak fiyatları şişirmesi de bu operasyonun bir parçasıydı. Bu operasyonlardan sağlanan kazançların öncelikle büyük para sahibi az sayıda büyük yatırımcının cebine girdiği de bir sır değildi.
ABD’de virüs can alırken borsa toparlandı Bu saadet zinciri 11 yıl sonra koronavirüs pandemisi nedeniyle kırılınca borsalarda keskin bir düşüş yaşandı ve gözler bir kez daha Fed’e ve diğer merkez bankalarına çevrildi. Ayrıca virüsün yayılmasını önlemek için alınan önlemler ekonomik hayatı felce uğratınca, başta ABD, Avrupa ülkeleri ve Japonya olmak üzere pek çok ülkede toplamı 8 trilyon doları bulan muazzam mali destek paketleri hazırandı. Bu mali desteğin temel amacı gelir kaynağı kuruyan şirketlerin ve öncelikle işlerini günlük girdilerle çeviren küçük işletmelerin ayakta kalmasını sağlamak ve işçi çıkartmasını önlemekti.
Parasal desteklerin bir kez daha yağmaya başlaması etkisini gösterdi ve Paskalya tatili öncesindeki dört iş gününde ABD borsalarında ciddi bir toparlanma yaşandı. ABD virüs salgını nedeniyle en çok kurban veren ülke sıralamasında açık arayla dünya lideri olurken borsacıların yüzü bir kez daha gülüyordu.
Asıl sorun borçlu şirketler Hemen önümüzdeki dönemde borsaları ve finans dünyasını korkutan sorunların başında, paranın ucuz olduğu dönemde aşırı boçlanan ve kötü günler için kaynak ayırmayan şirketlerin durumu geliyor. Düşük faizli tahvil ihraçları yoluyla bol keseden borçlanan reel sektör şirketlerinin tahvil borcu 2008’den bu yana ikiye katlanarak 2019 sonunda 13,5 trilyon dolara tırmanmış durumda.
Çoğu ABD’de ve bazıları Avrupa’da bulunan bu şirketlerin şimdi gelirlerinin kuruduğu ortamda işlerini çevirmesinin ve borçlarını ödemesinin çok zor olduğunu belirten Financial Times analisti Jonathan Ford, şimdi sağlanan yeni parasal desteklerin de durumu kurtarmaya yetmeyebileceğini ileri sürüyor. Bu konumdaki şirketlerin dökülmeye başlaması halinde bu şirketlere katkı veren “private equity” (özel sermaye) firmalarının da zorlanabileceği ve bu gelişmelerin borsacıların kabusu haline gelebileceği belirtiliyor.
Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimine coşan bir ekonomiyle ve rekor kıran borsalarla girme hayali suya düşen Başkan Trump’ın şimdi ekonomiyi canlandırmak için neden acele ettiği de daha iyi anlaşılıyor.