Bordeaux’ta şato alıp şarapçılıkta ‘derin’e indi Fransa ‘Tarım Nişan’ı verdi

Vahap MUNYAR İŞ DÜNYASINDA DİYALOG

FRANSA’nın Ankara Büyükelçisi Herve Magro, İstanbul’daki Fransız Sarayı’nda düzenlenen törende kürsüye çıktığında hazırladığı metni Türkçe ve Fransızca okudu:

-          Bu akşam Fransız Sarayı’nda ülkemizin Tarım Bakanlığı’nın ilkini 1883 yılında ihdas ettiği “Tarım Şövalyesi Nişanı” (Chevalier dans I-Ordre du Merite Agricol)  için toplandık.

Nişanın anlamı üzerinde durdu:

-          Fransa Tarım Bakanlığı bu nişanı, tarıma büyük katkı veren Fransız vatandaşlarına ve yabancılara veriyor.

Ardından Fransa Tarım Bakanlığı’nın kararını duyurdu:

-          Fransa Tarım Bakanlığı, Kavaklıdere Yönetim Kurulu Başkanı Ali Başman’a, bağcılık ve şarap üretimiyle tarıma verdiği katkı nedeniyle “Tarım Şövalyesi Nişanı” verilmesini kararlaştırdı.

Kararı duyurduktan sonra Ali Başman’ın özgeçmişini okudu:

-          Ali Başman, Frankofon ve Frankofil ailenin ferdidir. Kendisi de St. Joseph mezunu Frankofon ve Frankofildir.

Kürsünün hemen yanında duran ile fertlerini işaret etti:

-          Ali Bey evli ve iki çocuk babasıdır.

Başman’ın İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra 1985 yılında Kavaklıdere Şarapları A.Ş. İstanbul Ofisinde çalışmaya başladığını anlattı:

-          Ali Bey önce muhasebe ve stok bölümünde çalıştı. Sonra satış sorumlusu oldu. İstanbul’daki iş deneyiminin ardından Ankara’da genel müdürlükte babası Mehmet Başman’ın yanına geçti.

Mehmet Başman’ın 2003’te emekli olduğunu anımsattı:

-          Murat Başman, Genel Müdürlük görevini üstlendi, Ali Başman da onun yardımcısı oldu. 2006 yılında da Genel Müdürlük görevini Ali Başman devraldı.

Kavaklıdere’nin ve Başman Ailesi’nin Fransız şarap yapım-üretim tekniklerini benimsediğinin altını çizdi:

-           Kavaklıdere ve Başman, bir yandan Fransız şarap yapım teknikleri üzerinden üretim yaparken diğer taraftan Kalecik Karası gibi Anadolu üzümlerinden kupajları da tercih etti.

Kavaklıdere’nin tarihçesinin 1929 yılına uzandığının altını çizdi:

-          Kavaklıdere, Ege, Trakya, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinin 8 alt bölgesinde toplam 707 hektar bağ alanına sahip bulunuyor. Ankara Akyurt, Kapadokya-Cotes d’Avanos ve Ege-Kemaliye-Pendore olmak üzere 3 ayrı şaraphanede üretim yapıyor.

19.5 milyon litre şarap depolama kapasitesine sahip Kavaklıdere’nin 2009 yılından itibaren Fransız şarap danışmanı Stéphane Derenoncourt ile çalışmaya başladığına işaret etti:

        -    Kavaklıdere, 2016 yılı başında Stéphane Derenonsourt’un rehberliğinde Fransa’da Castillon Côtes de Bordeaux’da, “Château La Croix” ve “Château Claud Bellevue” adlı 2 bağ yatırımına imza attı. Böylece Fransa’da kendine sağlam yer edindi.

Ardından ekledi:

-          Ali Başman, iş dünyasıyla ilgili birçok sivil toplum kuruluşundaki görevlerinin yanı sıra Şarap Üreticileri Derneği Başkanlığı görevini yürütüyor.

Büyükelçi Herve Magro“Tarım Şövalyesi Nişanı”nı takdim ettikten sonra söz alan Ali Başman, şarap danışmanları Stéphane Derenonsourt’un yönlendirmesiyle Fransa’da aldıkları iki şato üzerinde durdu:

-          Fransa’da iki şatoyu aldıktan sonra ülkede şarapçılık ve bağcılığın derinliğine indik, sinerji yaratma fırsatı yakaladık. Şimdi Türkiye’de ürettiğimiz şarapları Fransa’ya ihraç ediyoruz. Fransa’da ürettiğimiz şarapları Türkiye’ye getiriyoruz.

Fransa Tarım Bakanlığı’nın Ali Başman’a verdiği “Şövalye Nişanı”, Kavaklıdere’nin ve Türk şarap sektörünün dünyaya biraz daha açılmasını tetiklemeye vesile olur mu?

En azından Kavaklıdere’nin şarap ihracatı artış trendi yakalar mı?

Fransız kültüründen aldığım öğretiler ve beceriyle yola devam ettim

KAVAKLIDERE Şarapları Yönetim Kurulu Başkanı Ali Başman, eğitiminin Fransız kültürünün izlerini taşıdığını belirtti:

-          Çalışma hayatımda bu kültürden aldığım beceri ve öğretilerle yoluma devam ettim. Layık görüldüğüm bu nişan benim için ilham verici oldu.

Tören sonrası sohbette Ali Başman’a sordum:

-          Fransa’daki bağ yatırımlarınızı artırma planınız var mı?

Şu yanıtı verdi:

-          Henüz kesinleşmiş bir kararımız yok. Ancak, konuyu inceliyoruz.

Yazı yazarken dostunu bile tanımaz, en sert ifadeleri kullanırdı

1987 yılı Mayıs ayında Başbakanlık Basın Yayın Genel Müdürlüğü bursuyla İngilizce eğitimi için gittiğim Londra’dan döndükten birkaç gün sonra meslektaşım Umur Talu aradı:

-          Sabah Gazetesi (Dinç Bilgin) ve Gelişim Yayınları (Ercan Arıklı) ortaklığında yeni bir gazete hazırlıyoruz. Seni de yazıişleri müdürleri arasında görmek istiyoruz.

Umur Talu’nun teklifi üzerine Hürriyet Gazetesi’nden ayrıldım, Gelişim Yayınları’nın Levent’teki merkezinde Söz Gazetesi’nin hazırlıklarını sürdüren ekibe katıldım.

Söz Gazetesi’nin 6 ay süren hazırlık döneminde meslek büyüğüm Hıncal Uluç’u yakından tanıma şansı yakaladım. Söz Gazetesi’nden ayrıldıktan sonra sadece bazı organizasyonlarda karşılaşır olduk.

O dönemde Gelişim Yayınları’nın dergilerinin beyin takımının önde gelen isimleri arasında yer alan Hıncal Abi, zamanla Sabah Gazetesi’nin köşe yazarları arasına katıldı. Sporda taraftar yazarlığın öncüsü oldu. Ardından toplum-yaşam içerikli köşesiyle öne çıktı.

Hem spor yazılarında, hem toplum-yaşam içerikli köşesinde övgüde de, eleştiride de çıtayı yüksek tutardı. Hürriyet Gazetesi’nde Ekonomi Müdürü iken beğendiği sayfalarımızı rakip gazetede olmasına rağmen açıkça över, eksik, hatalı bulduğu noktalarda da alabildiğine eleştirirdi.

Hıncal Abinin benzeri tondaki yazılarına köşe yazılarım ve Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği dönemimde de muhatap oldum.

Hıncal Abi’nin bu tutumunu en iyi tanımlayanlardan biri Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Polat oldu.

Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki cenaze namazı sonrası meslektaşım Mehmet Arslan’la birlikte sohbet ettiğimiz Polat, Hıncal Uluç’la dostluğunu şöyle anlattı:

-          Hıncal Abi’yle çok yakın dostluğumuz vardı. Ancak, Galatasaray Başkanı olduğum dönemde beni yerden yere vuran yazılar da yazdı. O zaman, “Hıncal Abi, bu yazılar dostluğa sığar mı?” derdim. Yanıtı, “Yazı yazarken dost ayırımı yapmam, gereken neyse yazarım” yanıtı verirdi.

Polat, ardından şu noktanın altını çizdi:

-          Hıncal Abi’ye “off the record” dediğimde de yazılmaması gerekenleri yazmazdı. Sözünü tutardı.

Dün son yolculuğuna uğurladığımız Hıncal Abi’ye Allah’tan rahmet diliyorum…

Tüm yazılarını göster