Türkiye ekonomisi, bir kez daha güçlü şekilde kur-faiz kıskacında… Bozulan bütçe disiplini ve artan kırılganlıklar, Hazine’nin borçlanma ihtiyacını ve dolayısıyla borçlanma maliyetlerini yukarı çekti; çekmeye de devam ediyor. Yüksek faiz; nihayetinde genel ekonomik aktiviteyi yavaşlatarak GSYH büyümesini baskılayan bir faktör. Yakın dönemde adeta bir fetiş haline gelen ne pahasına olursa olsun “yüksek büyüme” çabası ise yeni dengesizlikleri doğurdu. Faizlerin düşürülmesi ve hatta negatif seviyelere çekilmesiyle, döviz kuru patladı. Ön kapıda tutulamayan döviz kuruna, arka kapıdan müdahale edildi. TCMB rezervinden 160 milyar dolara yakın döviz satıldı, ancak kur dizginlenemediği gibi enflasyonda da yeni rekorlar birbirini izledi.
Ufukta seçim de belirince, matematik iyiden iyiye karıştı; madem kur dizginlenemiyordu ve döviz cephanesi de tükendi, o halde bir model keşfedip dizginleri bırakmak gerekiyordu. O modelin adı, “Faiz Sebeptir, Enflasyon Netice” oldu. FSEN modeli, özünde daha değersiz TL demek… Aşırı değersiz TL, yüksek ihracat, düşük ithalat, kapanan cari açık… Devamla azalan döviz talebi ve gerileyen enflasyon… Formül kendi içinde kurdaki artışın enflasyona neden olduğunu kabul ediyor etmesine ancak, müdahale ön kapıdan değil yine arka kapıdan yapılacak. Ancak her zaman olduğu gibi uzun yol daha pahalıya gelecek; nitekim öyle de oluyor. Zira, hem faizden hem de kurdaki artıştan en büyük zararı kamu yazıyor. Öyle ki, faiz ödemelerinin bütçe gelirleri içindeki payı 2017’deki yüzde 8,4 oranından bu yılın ilk 10 ayında (157 milyar TL) yüzde 13’ün üstüne çıktı.
Hazine’nin borçlarının yüzde 20’sinden fazlası değişken faizli, yani faize duyarlı. Faiz arttığında, yeni borçlanmalarla birlikte mevcut borcun maliyeti de artıyor. Döviz kurundaki artışın işaret ettiği tablo ise çok daha riskli. Hazine’nin toplam borçları içinde dövizle borçların payı, Ekim 2021’de yüzde 60’a ulaşarak tarihi rekor seviyeye işaret etti. Üstelik bu oranın 3'te biri, yani yüzde 20’lik bölümü yurtiçinden (dövizle) borçlanmalar. Özetle, merkezi yönetimin toplam borçlarının sadece yüzde 20’si sabit faizli. Kalan yüzde 80 hem döviz kuruna hem de faize duyarlı. Olağan dönemlerde birinin artışı, diğerinin düşüşü ile kısmen dengelenebiliyordu. Bugünlerde ne yazık ki, hem faiz hem kur artıyor. Enfl asyon ise artık her ikisinden de besleniyor.