Son sözü başlıkta söyledik. Nedenini anlatalım.
Bodrum, son dönemde Halikarnas Balıkçısı, mavi yolculuk ve O’nu tanımlayan özellikleriyle değil pahalılığı ile konuşuluyor. Bu konuda her gün haberler çıkıyor. Bunlar yeni değil, birkaç yıldan beri var. Son günlerde zirveye ulaştı. Bodrum’un pahalı olduğunu anlatmak için bir lahmacunun 750-900 TL, olması, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’un sahibi olduğu otelin bir haftalık fiyatının 250 bin dolar, bu kadar olmasa da benzer türdeki yabancı zincirlerin lüks markalarının da “ultra” pahalı olduğu yazıldı, çizildi, konuşuldu, öyle olmaya da devam ediyor.
Aralarında Bulgari, Mandarin, Banyan Tree, Armani, Rebis’in de olduğu uluslararası otel zincirleri bünyelerindeki lüks markalar ve bunlara eşlik eden lüks yeme- içme (fine dining) ve eğlence mekanları peş peşe Bodrum’a geliyor. Bodrum, ‘lüks destinasyon’ olma sürecine girdi. Bu yolda yürümeye devam etmeli. Lüks markalar bunun için geldi, geliyor, gelmeye devam edecek. 10 yıldır yaşanan budur. Bodrum, Amerikalı, Rus, İngiliz, Arap ve diğer ulusların üst gelir grubundan yüksek harcama yapan kesimin mekanı olma yolunda ilerliyor. Dünyanın her yerinde lüks ve pahalılığı ile bilinen yerler var. O yerlere gidenler bunu biliyor, öyle gidiyor, onların bir şikayeti de yok. Şikayetçi olanlar, onların dışındaki kesimdir.
Kıyılar halka açıktır herkesin kıyılardan yararlanması anayasal haktır. Ama Bodrum ya da buna benzeri yerlerdeki bir otel, eğlence yeri ya da yeme içme biriminden yararlanma, bedelini ödeyebilen, o ödeme gücünde olanın hakkıdır. Bunu böyle belirttikten sonra gelelim yazının başlığına. Londra, Paris, New York, Pekin, Moskova gibi merkezlerde ve Fransa, İtalya, İspanya’daki kıyı bölgelerinde marka olduğu, özgün hizmet sunduğu gibi nedenlerle genelden daha pahalı olan yerler var ise Türkiye’de de olmalı. Bodrum olmuş. Bodrum Yunanistan’ın günübirlik vize ile gidilen adaları ile değil Mikonos ile Fransa-Nice, Saint Tropez, Monaco-Monte Carlo ile karşılaştırılabilir.
Amazon’un CEO’su Jeff Bezos, konuklarıyla geldiği Datça’da bir restoranda 100 bin Euro hesap ödedi. Bu kadar olmasa da Bodrum’a da buna benzer hesap ödeyenler geliyor. Türkiye’de böyle yerlerin olması kötü bir şey değil. Buralara gelip o fiyatları ödeyen ; Robert De Niro, Kelly Brook, Roman Abramoviç ve adını bilmediğimiz Rus oligarklar, İngiliz aristokratlar, Arap petrol zenginleri, Amerikalı milyarderler Bodrum gibi başka yerlere de gidiyor, oraları da biliyor. Buna rağmen tekrar geliyor ve fiyatlara itiraz etmiyor. ‘Bunlar gelmesin, bu kadar para harcamasın, buraları bize bıraksınlar, burada biz yaşayalım” denebilir mi, dense gerçekçi olur mu? Anayasa’da da yer alan bir insan hakkı olarak herkes gibi Türkiye’de de yurttaşların tatil yapma hakkı vardır. Kamu yönetimi de bunu sağlamalıdır. Bunun Bodrum’da olması şart değil. Türkiye bu konuda her kesime hitap edebilecek potansiyel ve olanaklara sahiptir.
Bu kapsamda düşünüldüğünde Türkiye’nin Bodrum gibi, bir gecede 100 bin dolar hesap ödenen yerlerin olmasına itiraz edilmemeli, tersine buna sevinilmeli.
Son söz:
Bodrum’un içine girdiği ‘lüks destinasyon’ olma süreci doğrudur. Bu, iyi yönetilip yönlendirilerek çıkılan yolda devam edilmeli. Her yerde her işte olduğu gibi Bodrum ile ilgili konuda da yanlışlar, eksikler vardır, kuşkusuz bunlar da giderilmeli. Hele içine girilen süreçte bu daha da önemli.