Bizans’ın çöküşünden alınacak dersler

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ

Yıllar önce Bizans’ın çöküşüne ilişkin bir kitap okuyup, acaba bundan günümüz siyaseti için ne gibi dersler çıkarabilirim diye düşünüyordum. Çöküş yaşayan bir gücün çevresinde cereyan eden olaylara karşı gösterdiği tepkiler çöküşü hızlandırıyordu. Daha genel olarak ifade edersek, geriye doğru bakıldığında, çöküş yaşayan ülkeler karşılaştıkları olayları çöküşün işareti olarak algılamıyorlar; ve amatör bir tarihçi gözüyle bakıldığında, tamamen irrasyonel bir dizi davranış sergiliyorlardı. İlkin, çöküş yaşayan ülkeler bu gerçeği kabullenemiyorlardı. Yaşadıklarının bir çöküş olmayıp, şu veya bu sebepten kaynaklanan geçici sıkıntılar olduğunu düşünmüş olmaları mümkündür. Böyle olunca da çöküşü durduracak veya değişimle uyum sağlamalarını kolaylaştıracak politikalar üretemiyorlardı. Bu ilk sorun, doğal görülebilecek ikinci bir soruna yol açıyor. Çöküşe geçen ülkeler imkan ve kabiliyetlerini abartılı değerlendiriyor, yapabileceklerinden fazlasını yapma gayretine girip, kaynaklarını israf ediyorlardı. Böylece üçüncü bir soruna geliyoruz. Çöküşe geçen ülkeler genellikle rakiplerinin güç ve kabiliyetlerini küçümsüyorlardı. Tabii, bir yandan kendi gücünü abartma, diğer yandan rakiplerinin gücünü küçümseme eğilimleri birleşince, dış ilişkilerde sık sık başarısızlıklar ortaya çıkıyordu. Dördüncü olarak, çöküş yönetimde dağınıklık ve devlet kurumlarının ahenkten uzak çalışmasına vesile oluyor, yönetimin etkinliği zayıflıyordu. Son olarak, vatandaşlar da bencil bir şekilde kendi dertlerine yöneliyor, kamunun menfaatine ilgi duymaktan uzaklaşıyorlardı.  

Acaba yüzyıllar önce Bizans için geçerli olanlar, günümüz toplumları için de geçerli midir? Örneğin, çokça onyıllar rakipsiz küresel güç konumunda olan Birleşik Devletlerin çöküşe geçtiğine ilişkin spekülasyonlar yapılmaktadır. Amerika çökmeğe başladığını algılıyor mu der siniz? Hem evet, hem hayır. Başkan Obama koşulların eskisinden farklı olduğunu görmüş ve dünyadaki Amerikan girişimlerini azaltırken, Amerika’nın başını çekeceği uluslararası koalisyonlar inşa etmeye yönelmişti. Yerine gelen Donald Trump çöküş denilen olgunun geçmiş yönetimlerin beceriksizliklerinden kaynaklandığını ileri sürmüş, “Büyük Amerika’yı Tekrar İnşa Edelim,” sloganıyla işleri tek başına yapma yoluna girerek, Obama’nın kurduğu koalisyonları sona erdirmişti. Biden, Trump’ın Amerikan dış politikasına verdiği zararı telafi etmeğe çalışmaktaysa da, Amerikan kaynaklarını sonuçlandırılması güç mücadelelere tahsis etmekten kendisini kurtaramamaktadır. Şu sıralarda, Amerika’nın Ukrayna’da Rusya, Pasifik’te de Çin ile çatıştığı, dünyanın birçok diğer bölgesindeki bir dizi çatışmaya karıştığı, bu arada her ne kadar Türkleri üzse de, Irak ve Suriye’de ve şimdi de Kıbrıs Rum kesiminde faal olduğu unutulmamalıdır.  

Amerika rakiplerini ve müttefiklerini baskı altına alarak ve bazı mahrumiyetlere uğratarak onları kendisinin onayladığı politikaları izlemeğe mahkum edebileceğine güvenir gözüküyor. Şu anda Avrupa’nın Rusya’dan doğal gaz ithal etmemeğe ne kadar süre dayanabileceğine ilişkin bir sınav devam ediyor.  Bazı ülkeler Amerikan uyarılarını zaten duymazdan geldiler ama kış soğukları ilerledikçe, diğer bazı ülkelerin kararlılıklarında da zayıflamalar olabilir. Belki konumuzla daha doğrudan ilgisi olan husus, Amerikan baskıları sonucu uğranılan mahrumiyetler yoğunlaştıkça alternatifler arama veya geliştirme çabalarının da yoğunlaşacağıdır. Örneğin, uluslarası para transferleri veya kredi kartı ödemeleri sistemleriyle oynamak, Amerikan egemenliğinde olan küresel iktisadi sisteme alternatifler oluşturma çabalarını da beraberinde getirmiştir. Silah üretiminde Türkiye, İHA yapımında eriştiği güçlü konumu kısmen Amerika’nın bunları Türkiye’ye verdirtmeme politikasına borçludur. Diğer birçok ülkede benzer gelişmeler olacaktır.

Yönetimdeki düzensizliklere gelince, görünüşe göre Amerikan dış politikasında başkanın belirleyici rolü zayıflamaktadır. Bir dizi diğer aktör neyi kendi çıkarlarına uygun buluyorlarsa, o yönde hareket etmektedir. Örneğin, Temsilciler Meclisi başkanı Nancy Pelosi’nin Ermenistan’ı ziyaret ederek, her konuda Azerileri suçlu ilan etmesi, çok sayıda Ermeni kökenlinin yaşadığı  Kaliforniya’daki kendi seçim bölgesinde çıkarına hizmet etmiş olabilir ama Birleşik Devletleri’nin bu iki ülkenin aralarında barış ve istikrar getirecek bir ilişki kurmalarına katkıda bulunmasını da imkansızlaştırmıştır. Aynı şekilde, Rum Kıbrıs’a uygulanan silah ambargosunun kaldırılması sadece Türkiye’nin Türk Kıbrıs’ın güvenliğini sağlaması için onu daha fazla silahlandırmasıyla sonuçlanmayacaktır. Amerika’dan fazla hoşnut olmayan diğer bazı aktörlerin  Amerika’nın Güney’e verdiği silahlara karşılık Kuzey’e silah vermeye temayülleri güçlenirse, buna şaşmamak gerekecektir.

Bütün bu olaylar cereyan ederken, Amerikalılar ülkelerinin dünyada neler yaptığı ile fazla ilgilenmemekte, bir gün tatsız bir rüyadan uyanabileceklerinden bihaber gözükmektedirler.

Tüm yazılarını göster