Beethoven’le aynı dönemde yaşayan, ondan bir yıl sonra 1828’de ölen Alman besteci Franz Schubert’in Bitmemiş Senfonisi’ni “bitirmek” Huawei’nin yapay zekâsına nasip oldu. Besteci, Sekizinci Senfonisi’nin ilk iki bölümünü bestelemiş, sonra yarım bırakmıştı. Huawei ise, film müziği bestecisi Emmy Ödüllü Lucas Cantor ve Huawei telefonundaki “Mate 20 pro” yazılımı eşliğinde, senfoni “olsa olsa böyle devam eder, şöyle de biter” diye bir yapay zekâ bestesi yaptı. Ortaya çıkan müziğin tınısını takdir edenler oldu, ama bu müziğin Schubert’in stiliyle hiç ilgisi olmadığını söyleyenler ağır bastı. Hele eserin final bölümünü, Schubert’in lirik, estetik, romantik müziğine değil, bir Hollywood bilim kurgu filminin “coşku müziğine” benzettiler
(https://bit.ly/38WKaPe).
Mate 20 pro yazılımı Schubert’in müziğini 90 eseri üzerinden 6 ay süreyle “çalıştıktan” sonra, 20 değişik melodi besteledi. Bu arada, Schubert’i “etkilemiş” başka bestecilerin eserleri de yazılıma “dinletildi.” Böylece yazılımın, Schubert’in stilindeki esinlenme ve özgünlüğü daha iyi “anlamasına” fırsat verildi. Besteci Cantor, 20 melodiyi orkestraya uyarlamak için bir ay daha çalıştı. Sonuçta ortaya senfoninin üçüncü ve dördüncü bölümleri çıktı.
Eser, Londra’da Cadogan Konser Salonu’nda 67 kişilik English Session Orkestrası tarafından 4 Şubat 2019’da seslendirildi. Bitmemiş Senfoni’nin süresi 27 dakikadan, “bitmişi” ile 48 dakikaya uzadı. Bu haliyle eser, Huawei’nin her gün artan teknik gücüne, üstün rekabetçiliğine bir PR malzemesi oldu.
Konseri izleyenlerden, Fransız “Diapason” müzik dergisi yazarı Vincent Agrech, girişimin orijinal olduğunu, ama Schubert’in stiliyle ilgisi olmadığını yazdı: “Üçüncü bölümde Mendelssohn’un İskoç Senfonisi, Smetana’nın Moldau Süiti’ni andıran melodilere rağmen ortada Schubert yoktu. Dördüncü bölümde biraz ortaya çıkar gibi oldu. Ama final, Assassin’s Creed finaline daha çok benziyordu.” Nouvelle Observateur yazarı Claire Fleury: “Huawei, senfoniyi bitireyim derken Schubert’i bitirdi. Schubert, evet, eserinde trombon kullanmıştı. Ama şimdiki beste, askeri bando müziğine benziyor.”
Schubert’in eksik bıraktığı senfoniyi “tamamlama” girişimi ilk değil. 1928’de Columbia Records, bestecinin ölümünün 100’üncü yıl dönümünde, senfoniyi tamamlama yarışması açtı. İngiliz piyanist Frank Merrick kazandıysa da bunun, müzik kültürüne katkısı olmadı. 2011’de ise Cambridge Üniversitesi hocası Robin Holloway, Schubert’in defterleri ve notlarındaki fikirlerden hareketle, senfoninin eksik kalan üçüncü bölümünü kendince “tamamladı.”
Bu işe kalkışan başkaları da oldu. Ama onların “tamamlaması”, bu eksik eseri tamamlamaya yetmedi. Zaten acaba, bir bestecinin bitirmediği eserini başka birinin bitirmeye çalışmasının ne anlamı var? Hele de bu işi bir yazılıma (yapay zekâya) devretmenin? Bunda anlam bulanlar, bir tek “Teknoloji Vaizleri” aslında.
2020, Beethoven’in doğumunun 250’inci yıldönümü: Döneminin örneksiz yaratıcı - yenilikçi bestecisinin hangi eserini yapay zekâ taklit edebilir? Çünkü evet, onun da bir bitmemiş senfonisi var: 10’uncusu... Bunu da, Salzburg’daki Karajan Enstitüsü’nün girişimi ve Deutsche Telekom’un sponsorluğu ile yapay zekâ “tamamlayacak” hayırlısıyla bakalım... Önümüzdeki 28 Nisan’da “bitmiş” senfoni, Beethoven’in doğduğu şehir Bonn’da Telekom Forum’daki konserde seslendirilecek (https://bit.ly/2Q0SHYX).
A - Grubu besteci Beethoven’i “tamamlamaya” bile cüret ettiklerine göre, B - Grubu bestecileri taklit için ortam daha da uygun. Çek besteci Antonin Dvorak’ın (1841-1904) bir piyano eserinin “bitmemiş” bir bölümünü de yapay zekâ “tamamladı” (!). Bu işi “başarması” için yapay zekâya bestecinin 115 eseri dinletilmiş. Ve ortaya bir “müzik” çıkmış (https://bit.ly/2s47slF). Bu “müzik” Haziran’da Çekya’da bir müzik festivalinde çalınacak. Orkestraya uyarlanmış biçimi ise Kasım’da Prag’da Rudolfinum Konser Salonu’nda seslendirilecek. Bunun, Dvorak’ın lirik, romantik, dönemine göre yenilikçi üslubuna ne kadar uyduğunu/uymadığını eleştirmenler söyleyecektir.
Dvorak Projesi’nde baş rolde AIVA (Artificial Intelligence Virtual Artist) adlı yapay zekâ yazılımı var. Luxembourg merkezli AIVA, “dinlediği” Bach, Vivaldi, Beethoven, Mozart ve başkalarının eserlerinden “kes – yapıştır” yapay beste üretiyor: Filmlerde, reklamlarda, etkinliklerde müzik olarak kullanılmak üzere. Bunların telif hakkı AIVA’ya “ait.” Evet, bir yapay zekâ yazılımı, Fransız müzik yazarları, bestecileri ve yayıncıları sendikası (SACEM) tarafından “besteci” olarak tanımlandı. AIVA’nın “bestelerinden” oluşan bir albümü bile var: Genesis.
Konuyla ilgili müzikologlara göre, klasik müzik tarihinde en eski eserleri yapay zekâ daha kolay kopyalıyormuş. Örneğin Bach ile yapay zekânın arası gayet “iyi” imiş, çünkü üstadın müziği matematik kurallara birebir uygunmuş. Yapay zekânın da zaten tek anladığı, matematik. MIT Technology Review, Bach’ın eserlerini matematik adımlar halinde “öğrenen” yapay zekânın (ki, adı tam bu iş için: DeepBach) üstad “gibi” müzik ürettiğini anlatıyor (https://bit.ly/2r7OhXJ). Ama daha yakın yüzyıllara geldikçe, yapay zekânın bestecileri taklit yeteneği işte orada yetersiz. Çünkü duygu ve izlenimlerini notaya yansıtan besteciyi matematikle anlaması mümkün değil. Avusturyalı besteci Gustav Mahler (1860 – 1911) de bitiremediği 10’uncu Senfonisi yüzünden bu yapay zekâ işkencesine maruz kaldı. Linz’de geçen Eylül’de Ars Electronica Festivali’nde Mahler’in senfonisine eklenen 6 dakikalık yapay zekâ yaması yine kimseleri ikna edemedi. Evet, müzik Mahler’i andırıyordu belki ama Mahler değildi işte! Ve zaten Mahler taklit edilemezdi... (https://bit.ly/2sKE1W1)
Matematik demişken, son olarak: İngiliz elektronik müzik sanatçısı Tom Jenkinson (sahne adı: Squarepusher) ile Tokyo Üniversitesi bilişim hocası Yoichiro Kawaguchi, mekanik tasarımcı Naofumi Yonetsuka ve ekibi arasındaki işbirliğiyle, ortaya “müzisyen” görünümlü yazılım (robotlar) çıktı. Bu ürüne Z-Machines (Z-Makineleri) adını verdiler. Ashura adlı bir tanesinin 78 parmağı var: Öyle bir gitar çalıyor ki, insan öyle çalamaz. Mach adlı ikincisinin 22 kolu var: O da baterist. Öyle bir davul çalıyor ki, bir insanın onun gibi çalması mümkün değil. Üçüncüsü Cosmo, lazer ışınıyla, önündeki elektronik klavyedeki tuşların üzerinden uçuyor. Böylece, hepsi saniyede 100 nota birden çalabiliyor. Ortaya çıkan “ürün” müzikten başka herşey! Ama 2000’den az önce ve az sonra doğan Z-Kuşağı’nın “tarzına uygun.” (https://bit.ly/2PVhFZy)
Onlarınki en medyatik robot orkestra belki ama, bu işin öncüsü Alman ürünü Compressorhead. Biri İngiliz ses mühendisi, ikisi Alman bilişimciler, atık metallerden yarattıkları üç robotlu gruba, “hadlerini aşıp” bir de vokalist robot yaratmaya kalkıştılar. Bunun için kitle fonlamaya (Kickstarter) başvurdular ama aradıkları para çıkmadı. 322 bin Euro istediler, 45 bin Euro geldi. Robot “şarkıcı” isteyen yok, belli. Şimdilik...
Japon hocalar ise, gösterilerini “sadece” bu dünyada değil, başka dünyalarda da yapmayı arzu ediyormuş. En yakın (!) başka dünya Ay, ama esas hedefleri Mars’ın Kuzey Kutbu’nda bu orkestrayı çaldırmakmış: İnsanı ne kadar hayrete düşürse de yapay zekâ, müzik ve sanat konusunda, tek anladığı matematik kadar başarılı olabilecek/olamayacak. İnsan ruhunu anlaması ise sadece Hollywood senaryolarında mümkün bir hayal. Gerçek yaşamda değil.●