Türkiye ekonomisi uzun süredir fiyat istikrarsızlığının sancısını yaşıyor. Açıklanan enflasyon hedefin tutturulabildiği son yıl 2010’du. O tarihten bu yana yılsonu gerçekleşmeleri hep Merkez Bankası’nın açıkladığı hedeflerin üzerinde kaldı. Özellikle 2017 yılından bu yana hedeften sapma çok yüksek boyutlara ulaştı. Aslında enflasyon hedefleri TCMB tarafından hükümet ile birlikte belirleniyor. Hedeften 2 puan kadar sapmaya da tolerans gösteriliyor ancak 2 puanın üzerindeki sapmalar halinde Merkez Bankası hesap vermekle ve neden hedefin tutmadığını açıklamakla yükümlü tutulmuş. Çünkü yasa fiyat istikrarının sağlanmasını Merkez Bankası’na ana görev olarak vermiş. Hedefe ulaşma derecesi ise diğer kurumlarda olmayan bir özerklik zırhı ile donatılmış olan Merkez Bankası’nın ve başkanının başlıca performans kriteridir. Bu açıdan bakıldığında son yıllarda banka ve yöneticileri için ciddi bir performans sorunundan bahsedilebilir.
Merkez Bankası’nı eleştirirken onun görevini yaparken birçok engel ve kısıt ile karşı karşıya olduğu söylenebilir. Ama bu, yeterli hatta doğru bir mazaret olamaz. Çünkü TCMB diğer birçok kurumun aksine görevini yapabilmesine imkân verecek güçlü bir yasal zırh ile donatılmıştır. 2001 yılında değiştirilen Merkez Bankası Kanunu bankaya bağımsızlık sağlarken, ona para politikasını uygulama yetkisi vermiştir. Bu yasaya göre TCMB para politikası uygulama araçlarını doğrudan belirleme hakkına yani araç bağımsızlığına sahiptir. Geçmişte bankanın sırtında ağır bir kambur olarak duran Hazine ve diğer kamu kuruluşlarının açıklarını finanse etme yükü de yasal olarak kaldırılmıştır. Bu imtiyazlara karşın bankadan tek istenen fiyat istikrarının temel amacı olması ve bunun için gerekli tedbirleri almasıdır. Her ne kadar yasada yazılı olmasa da Merkez Bankası hedeflere ulaşabilmek için buna uygun araçları kullanmanın yanı sıra halka, hükümete ve iş dünyasına fiyat istikrarının önemi anlatmak ve ikna etmeye çalışmakla yükümlüdür. Geçmişte bu doğrultuda yoğun çabaları olan TCMB bence son yıllarda bu fonksiyonunu ihmal etti ya da çok arka plana attı. Oysa demeliydi ki; eğer fiyat istikrarı sağlanamazsa:
►Sabit gelirliler zarar görür ve gelir dağılımı kendini enflasyondan koruyamayan kesimlerin aleyhine bozulur. Bu kesimler genelde toplumun alt ve orta gelir gruplarıdır. Gelir dağılımının bozulması toplumsal barışı da olumsuz etkiler.
►Yatırım ve tüketim kararları sağlıklı bir şekilde verilemez ve ülke kaynakları verimli alanlara yönlendirilemez. Büyüme potansiyeli azalır.
►Tasarruf sahipleri ve yatırımcılar yüksek enflasyon risk primi ve olması gerekenden daha yüksek getiri talep ederler. Bu da faizlerin yükselmesine ve dolayısıyla, yatırım maliyetlerinin artmasına neden olur.
►Yüksek faizler ise yatırımları azaltır ve ülke kalkınmasını olumsuz yönde etkiler. Verimsiz harcama ve yatırımları artırır.
►Gereksiz mal stoklamaları başlar. Daha verimli alanlarda kullanılacak veya tasarruf edilecek kaynaklar azalır.
►Türk Lirası’na olan güven azalır. Para ikamesi yani dolarizasyon artar.
Yukarıda sıraladıklarım çok büyük ölçüde Merkez Bankası’nın cümleleridir. Bunlar bankanın web sayfalarında ve dokümanlarında yer alan cümlelerdir. Banka içinde fiyat istikrarının önemini ve nasıl ulaşılacağını çok iyi bilen kadrolar var. Bu kadrolar Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir bir büyümeye kavuşması için fiyat istikrarının sağlanmasının ön şart olduğunu biliyorlar. Fiyat istikrarı için ise birçok faktörün yanı sıra TL’nin istikrarının sağlanmasının da elzem olduğunun farkındalar. Bundan neredeyse 20 yıl önce büyük emeklerle oluşturulmuş bir yasal altyapı, buna uygun teknik kadrolar ile yeterli kriz ve yüksek enflasyon deneyimi var. Kağıt üzerinde de kalsa para politikasının fiyat istikrarını sağlamaya ve sürdürmeye yönelik kurumsallaştığı ve parasal büyüklükleri veya döviz kurunu değil, doğrudan enflasyonu hedefleme iddiasında olan bir para politikası rejimi var. Eğer tüm bunlara rağmen hedefler yanlış belirleniyor ya da belirlenen hedeflere ulaşılamıyorsa bu, uygulamayı yürüten yönetimin başarısızlığıdır.