Bir zamanlar güvenilir kurumlarımız vardı

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ

Bir olay

Müjdeyi matematik öğretmenimiz vermişti. Ankara’da yeni bir lise açılıyordu. Adı “Fen Lisesi” idi. Öğretmenleri özel seçilmişti. Doğal olarak öğrencileri de seçme olacaktı. Öğretmenimiz “Bu sınava girmelisiniz” dedi. Evde konuyu açtığımda babam” Evet, bugün bizim öğretmenler odasında da bu konu konuşuldu. Nasılsa lise için başka bir yere gidecektin. O zaman Ankara olsun” dedi. Çünkü o tarihte Merzifon’da lise yoktu. Hemen ertesi gün başvurumuzu yaptık. Ülke çapında epey fazla başvuru olmuştu. Başvurumuzdan kısa bir süre sonra sınava girdik. Bu sınav ilk sınavdı, eleme sınavı idi. Her şey çok çabuk gelişiyordu. Bir sabah matematik öğretmenimiz sınıfa heyecanla girdi; gözleri sevinçten parlıyordu. Merzifon Ortaokulu’ndan 6 kişi sınavı kazanmıştık. Ama ikinci bir sınav olacaktı. İkinci sınav gününü beklememeye başladık. Birkaç gün sonra o haber de geldi. Sınav, Samsun’da olacaktı.

Merzifon-Samsun arasındaki karayolu şu an 106 km. O zamanki yol ve yol koşulları ile otobüs yolculuğu 2-3 saatti. O zaman bölünmüş yollar, otoyollar yoktu. Sınav heyecanına bir de lojistik sorunu eklenmişti. Samsun’a bir gün önceden gitmek ve geceyi orda geçirmek gerekecekti. Babam “Ben sizi götürürüm” dedi. Bu haberi sınavı kazanan diğer arkadaşlara da verdim “İsteyen bize katılabilir” dedim. Sınavdan bir gün önce Samsun’a gitmek üzere evden çıkarken annem yaşlı gözlerle arkamızdan su dökmüştü. Babamın “Hanım, askere gitmiyor. Sınava girip gelecek” diye anneme söylendiğini hatırlıyorum. Diğer arkadaşlar da babaları ile otobüs garajına gelmişlerdi. Sadece babam bizle geliyordu. Otobüsle gidecektik; çünkü babamın arabası yoktu.

Otobüs yolculuğumuz güle oynaya neşeli geçti. Otobüsten indikten sonra bir otele gittik. Babam “Çocuklar odanıza gidip biraz rahatlayın. Sonra akşam yemeğe çıkarız, Samsun’a gelmişken balık yeriz“ dedi. Sonra da, “Balıkta fosfor vardır, zihin açar” diye de bir teşvik unsuru ekledi. Hava kararmaya başlarken otelin lobisinde buluşup balık lokantasına gittik. O zaman Karadeniz’in kirliliği, acaba balık çiftlik balığı mı kaygıları yoktu. Fosfor teşviki olmasa da balık, yenilesi bir balıktı. Yemekten sonra babam “Hadi deniz kenarında dolaşalım. İyot kokusunu ciğerlerinize şöyle bir çekin, rahatlayın. Sonra da erken yatalım. Uykunuzu tam alın, sınava sağlam kafa ile girin” dedi.

Deniz kenarında iyot kokusunu çeke çeke dolaşırken hepimizin aklında tek şey vardı; yarınki sınav. Bilinç altımdaki bu düşünce ile cebimden sınava giriş kartımı çıkardım; evirip çevirmeye başladım. Bu kart, benim için Ankara Fen Lisesi kapısını açacak sihirli anahtardı. Karta bakarken yanımda yürüyen arkadaşım “O ne?” dedi. Ben de “Sınava giriş kartı” diye cevap verdim. Arkadaşım “Ama ben getirmedim” dedi. Ben de otomatik biçimde karşılık verdim: “Ama o zaman sınava giremezsin”. Ve o geceki maceramız başlamış oldu. Babam “Hemen otele dönüyoruz” dedi.

Babam “Siz yatın, ben gidip halleder gelirim” dediyse de arkadaşım ve beni durduramadı. Diğer arkadaşları otele bırakıp üçümüz postanenin yolunu tuttuk. O zaman cep telefonu yoktu. Her evde telefon da yoktu. Telefonla konuşacağınız kişiyi postaneye davet ederdiniz; postanelerdeki telefondan konuşurdunuz. Arkadaşımın evi ile postane arası kısa bir mesafe idi. Durumun aciliyet ve önemi anlatırsa bir şekilde arkadaşımın ailesine çabucak ulaşılırdı. Ama öyle olmadı. Arkadaşımın ailesi evlerinde bulunamadı. Komşularında da yoktular ve onlar da nereye gittiklerini bilmiyorlardı. Merzifon’daki postacı eve birkaç kez gidip geldi ve her seferinde eli boş döndü. Sonradan anlaşıldı ki, arkadaşımın anne ve babası akşam sinemaya gitmişlerdi. Arkadaşımın babası postaneye geldiğinde saat gecenin birini geçiyordu. Sonunda baba ile konuşuldu. Eğer Ulusoy’un Ankara’dan gelen gece otobüsüne yetişirse kart otobüs sürücüsüne teslim edilecekti. Yine bir endişe ile, kart yetişecek mi endişesi ile otele döndük. O heyecan içinde uyuduğumda saat herhalde üç gibiydi. Sabah da erkenden kalkıp kartı almaya garajlara gittik. Acaba baba otobüse yetişmiş miydi? Evet yetişmişti, kartı aldık.

Sınava girdiğimde aklımda tek şey vardı, uyumak. Sorular o kadar zor değildi, ama cevaplamak için bir türlü kafamı toparlayamıyordum. O gün Merzifon’a döndük. Sınav sonuçları da kısa bir süre sonra açıklandı. Bizim okuldan sadece bir kişi sınavı kazanmıştı; o kazanan kişi ben değildim.

Bir yorum

İnsan yaşamında bazı olaylar vardır ki, sizin kontrolünüz dışındadır ve yaşam çizginizi çok etkiler. Yukardaki anlattığım olay da benim için böyle bir olaydı. Hep düşünmüşümdür: Acaba Ankara Fen Lisesini bitirmiş olsam yaşam çizgim nasıl değişirdi? Arkadaşımın sınava giriş kartını yanına almayı unutmuş olması benim hatam değildi. Ama olayın heyecanına kapılıp gece uykumu uyumamış olmam benim hatamdı.

Sınav sonuçları açıklandığında ve sınavı kazanamadığımı öğrenince çok üzülmüştüm. Ama sınava giriş belgesini unutan arkadaşım dahil kimseye kızmamıştım. Hele hele sınavda haksızlık yapıldığı, birilerinin korunduğu konusunda en ufak bir şüphem bile olmamıştı. Çünkü bir zamanlar bu ülkede bazı şeyler gerçekten kutsaldı. Devletin yaptığı bir sınavda hile olabileceği, sınav sorularının çalınabileceği, çalınmasına göz yumulacağı düşünülemezdi. Evet, bir zamanlar bölünmüş yollarımız yoktu, arabamız yoktu, evlerde telefonlarımız, buzdolabımız yoktu; ama devlet gibi devletimiz, güvenilir kurumlarımız vardı.

Tüm yazılarını göster