Aslında bir önceki yazıda ana hatlarını çizmeye çalışmıştım…
Ankara’da herkes, her kurum kendi geleceğine dönük hesaplara boğulmuş durumda…
Tabii iktidar da…
Bir yandan giderek eriyen oylar, diğer yandan kararlılıkla sürdürülmesi gereken ama faturasını da geniş halk kitlelerinin ödediği/ödeyeceği ekonomik program bir araya gelince türlü çeşitli yöntemler gündeme geliyor.
MHP oylarını dışarda tutarsak AK Parti oylarının yüzde 30’ların altına indiği görünüyor.
Metropoll araştırma şirketinin başkanı Özer Sencar ne demişti?
“Seçmenlerin yaklaşık %70’i iktidarın zenginlerden yana olduğunu düşünüyor. Fakirlerden yana olduğunu düşünenler sadece %16. Alt gelir gruplarının geçim sıkıntısı iktidarı ikinci parti yaptı.”
Bir ek daha yapalım; yine Metropoll’ün bir kaç gün önce paylaştığı yaşam memnuniyeti araştırmasına göre 2023 seçimlerinde AK Parti’ye oy veren her yüz kişiden sadece 46’sı yaşamından “memnun”.
Bir örnek daha vereyim. Hükümet son olarak buğday taban fiyatlarına enflasyonun altında bir zam yaptı. Tepkiler ortada ama uyulması gereken bir de ekonomik program var. İktidarın, seçmen tabanının talepleriyle ekonomik program arasında sıkışmış halini sanırım en güzel özetleyen durum bu.
Tabii iktidarı zorlayan sadece içerdeki ekonomik sıkıntılar, zorlaşan geçim şartları nedeniyle ortaya çıkan fakat karşılanamayan talepler değil. Dış dünyadaki gelişmeler de Türkiye’yi ve iktidarı hayli zorlayacak gibi duruyor. Ama bu başka bir yazının konusu. O yüzden biz dönelim tekrar içeriye…
İçerde bu kadar sıkışan bir iktidarın doğal olarak zamana ihtiyacı var. En azından uygulanan ekonomik programın meyvelerini toplamak için gerekiyor bu zaman. İşte tam da bu noktada iktidar bir yandan anayasa değişikliği konusunu gündeme getiriyor diğer yandan cumhurbaşkanı muhalif partilerle ya da kişilerle yan yana gelerek siyasette “normalleşme”, “yumuşama” mesajları veriyor.
“Siyasette yumuşama” tabiri bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ait. Özgür Özel’e iade-i ziyarette bulunup bulunmayacağının sorulması üzerine şu cümleleri kullanmıştı kendisi:
“Türkiye'nin, Türk siyasetinin buna ihtiyacı var. Ve ilk fırsatta da bu ziyareti gerçekleştirerek, Türkiye'de siyasetin yumuşama sürecini başlatalım istiyorum. Bu adımı da atacağız."
2 Mayıs'ta AK Parti Genel Merkezi'nde gerçekleşen görüşmenin olumlu geçtiğini ve yeni bir döneme işaret ettiğini CHP tarafı da teyit ediyor. Ne demişti Özgür Özel?
"Türkiye'de ana muhalefet ve iktidarın tartışabilen bir çizgide kalmasını önemli buluyoruz."
İktidarın ekonomik yaraları sarmak, Özgür Özel’in de koltuğunu sağlama almak için zamana ihtiyaç duyduğu, tam da bu yüzden taraflar için “yumuşama”nın elzem hale geldiği bir anda Kılıçdaroğlu “müzakere değil, mücadele zamanı” dediği için iki tarafın da hışmına uğradı.
Fakat tartışma burada sınırlı kalmadı. İYİ Parti Genel Başkanlığı’ndan ayrılan Meral Akşener yeni saç rengiyle önce Özer Çiller’in cenaze töreninde sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında boy gösterdi. Yapılan açıklamalara göre görüşme Erdoğan’ın talebi üzerine gerçekleşti.
Önce İYİ Parti içinde başlayan tartışma giderek herkesin gündemi haline geldi.
Anlaşılan iktidar kanadı, muhalefetteki isimlerle görüşmeye, gündemi “yumuşama”, “normalleşme” ekseni üzerinden belirlemeye devam edecek. Sırada Yeniden Refah Partisi’nden, Gelecek Partisi’ne uzanan bir dizi görüşme daha olursa şaşırmamak gerekiyor. Çünkü bizzat iktidar yöneticileri “yumuşama”nın faydalarını şöyle sıralıyor:
“Türkiye'nin temel meselelerini polemiği ve suçlaması düşük bir ortamda yeniden konuşma imkânı bulabiliriz. Yeni anayasa gündemi bunun çerçevesi olabilir. Kimlik konularından siyasal sistemin değerlendirmesine kadar birçok konu seçim olmayan bir ortamda rasyonel olarak konuşulabilir. İktidar muhalefetin derdini yakından hissedebilir. Muhalefet ülkenin meselelerinin karmaşık ve zorlu yanlarını görebilir.”
“Anayasa”, “kimlik konuları”, “siyasal sistem değerlendirmesi” vurgularına özellikle dikkat çekmek isterim.
Tabii bu arada kimse “madem yumuşamak, normalleşmek bu kadar önemliydi, şimdiye kadar aklınız neredeydi?” diye sormuyor. Ya da, “niye bugüne kadar Türkiye sert ve anormal bir siyaset ilişkisinin içine hapsedildi?” diye de sorulmuyor. Bir başka soru da “bu sertliğin, anormalliğin suçlusu kim” değil mi?
Bütün bu sorulara takılmayan Ankara sakinleri ise yeni kabinede AK Parti dışından isimlerin yer alıp almayacağını tartışıyor.
Söylenenlere göre AK Parti’de yapılması beklenen kabine ve parti yönetimi değişiklikleri de dışardan kabineye girecek başka siyasi aidiyetleri olan isimlerin belirlenmesini bekliyor. İster misiniz, Erdoğan’ın Özel’e iade-i ziyaretinde fiilen parti üyesi olmayan ama sosyal demokrat ve CHP eğilimli olduğu aşikâr kimi isimlerin kabineye girmesi konusunda uzlaşma sağlansın?
Hatta bu isimlere daha sonra bir kaç merkez sağ tandanslı isim de eklensin! Böylelikle “yumuşama” falan derken ortaya adı konulmamış bir çeşit milli mutabakat hükümeti çıkıversin! Yaşanan ve yaşanacak olan ekonomik sıkıntıların bütün yükü iktidara değil geniş bir siyasi alana yayılsın! Böylelikle hem sorumluluktan bir parça da olsa kurtulup hem de zaman kazanılsın! Yeni Anayasa’dan, Irak’ta kalıcı askeri konuşlanmaya kadar bir dizi karar da bu arada alınıversin. Sonra parlamentonun kendini fesh edip Erdoğan’a bir kez daha seçilme şansı verecek bir erken seçime yelken açıverelim…
Biliyorum; kulağa saçma geliyor ama Ankara’nın siyasi hesapları hiç bitmez…
Biliyorum; Anayasa değişikliği ya da erken seçim kararı alınmadıkça Erdoğan’ın yeniden aday olması mümkün değil. Ama AK Parti, Erdoğan’ın tekrar aday olması için bu iki yolu da denemeye kararlı. Anayasa değişikliği en zoru ama Meclis’in alacağı erken seçim kararı ile Erdoğan’ın görev süresinin bir daha uzatılması nispeten kolay ve AK Parti yöneticilerine göre muhalefetin de gündeme gelebilecek bir erken seçim önerisine “hayır” diyemeyeceği kesin. Ama önce şu ekonomik tabloyu düzeltmek, bunun için de zaman kazanmak, zaman kazanmak için de “yumuşamak” gerekiyor…