Bir yılda 3 milyon istihdam artışı; şahane, şahane!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Bir yanda "iş" diye feryat edenler, bir yanda istihdamın son bir yılda 3 milyona yakın arttığını gösteren veriler...

✔ Biri gözle görülecek, duyulacak, iş kuyruklarından anlaşılacak kadar somut, diğer kağıt üstünde kalmaktan öteye geçmeyecek ölçüde soyut...

İşgücü istatistiklerinde anlaşılması güç, izahı zor gelişmeler yaşanıyor. İnsan açıklanan verilere bakıp bakıp “Bu gidişle herhalde birkaç yıla kalmaz işsizlik sorununu da kökten çözeriz” demekten kendini alamıyor.

Baksanıza, yılın ilk dört ayında 1 milyon 756 bin kişiye iş sağlamışız. Son bir yıldaki istihdam artışı da tam 2 milyon 987 bin olmuş.

Bir yılda yaklaşık 3 milyon istihdam artışı... Aylık ortalama 250 bin kişi demek... Bu da günlük ortalama 8 bin kişi demek...

Sahi ne oldu? Ne yaptık da istihdamın bir anda şaha kalkmasını sağladık?

Ayrıca insanlar işsizlikten kırılırken istatistiklere yansıyan bu sayıları izahta biraz zorlanmayacak mıyız?

Ne yani, “İş istiyorum, iş” diye feryat edenler yalan mı söylüyor? Eğer öyle davranıyorlarsa çok iyi organize olmuşlar ve çok iyi rol yapıyorlar! Çünkü bu ses ne bir şehirden yükseliyor, ne bir bölgeden, ne bir meslek grubundan, ne erkeklerden ya da kadınlardan... Bu ses her kesimden yükseliyor.

O zaman birileri izah etsin şu durumu!

Son bir yıllık dönemde nasıl oldu da, ne yaptık da, ne gibi gelişmeler sağladık da istihdamı 3 milyon kişi artırdık?

Yoksa, bilmediğimiz bazı tanım değişiklikleri mi söz konusu oldu?

Hem de çalışmak isteyenler artarken...

Köşemizi sürekli izleyen okurlar hatırlayacaktır; işgücü istatistiklerinde 2019 ortalarında başlayan ve geçen yıl da uzunca bir süre devam eden ve defalarca değinme gereği duyduğumuz bir tuhaflık vardı. Çalışma çağındaki nüfus artarken, çalışmak isteyenler azalıyor, yani işgücüne dahil olmayan nüfusta artış yaşanıyordu. Sanki herkes bir şekilde paraya konmuştu, “Ne yapacağım çalışıp da” dercesine işgücü piyasasından çıkmış görünüyordu.

Bu durum işsiz sayısının ve dolayısıyla işsizlik oranının düşük görünmesi sonucunu doğuruyordu.

Yani geçen yılla bu yılı karşılaştırırsak, geçen yıl istihdam artmıyor ama çalışmak isteyenler azalıyor ve denge o şekilde kuruluyordu. Bu yıl ise çalışmak isteyenler artıyor ama istihdam da arttığı için denge yine bir şekilde kurulmuş oluyor.

Bir başka ifadeyle işsizlik oranının piyasa gerçeklerine ve genel algıya göre düşük kalmasını geçen yıl çalışmak isteyenlerin az olması sağlıyordu, bu yıl ise çalışanların çok olması bu sonucu doğuruyor.

Peki ne oldu; bir yıl önce çalışmaktan adeta köşe bucak kaçan insanlar şimdi niye iş peşinde koşar oldu?

“Ekonomik zorluklar yüzünden insanlar çalışma hayatına daha fazla giriyor” denilir denilmeye de, o zaman da “Ne yani geçen yıl ekonomik koşullar çok mu iyiydi” sorusuna yanıt verilmesi gerekir.

ERDOĞAN’IN FAİZ AÇIKLAMASININ ETKİSİ SINIRLI KALDI

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 Haziran’da TRT’de yaptığı “Merkez Bankası Başkanımla görüştüm, faizler düşürmemiz şart” şeklindeki açıklamasının yabancılar üstündeki etkisi sınırlı kaldı.

Merkez Bankası verilerine göre yurtdışı yerleşikler 28 Mayıs-4 Haziran haftasında 97.7 milyon dolarlık hisse senedi ve 64.1 milyon dolarlık devlet iç borçlanma senedi sattı. Yabancı çıkışının çok daha büyük boyutlu olabileceği belirtiliyordu.

Bu tutarlar net satışı gösteriyor. Dolayısıyla yabancılar belki de 31 Mayıs ile 1 Haziran günlerinde alım yapmış, bu açıklamadan sonra ise 2, 3 ve 4 Haziran’da satışa yönelmişlerdir; ne var ki bu detayı bilme şansımız yok.

Ancak geçen hafta ilk iki gün alım yapıldığını, son üç gün ise satışa geçildiğini düşünmek yanlış değil.

Çünkü yabancılar geçen haftaya kadar olan dönemde çok yüklü miktarda değilse de sürekli alım yapıyordu. Yabancılar geçen haftaki 97.7 milyon dolarlık hisse senedi satışından önceki altı hafta boyunca 333.3 milyon dolarlık alım yapmıştı.

Devlet iç borçlanma senedinde de geçen haftaki 64.1 milyon dolarlık satıştan önceki beş hafta boyunca 419.2 milyon dolarlık alım gerçekleştirilmişti.

Aslında faizin düşürülmesi, şu anki faizden iç borçlanma senedi almayı cazip hale getiren bir etken. Ne var ki faizde düşüş olabileceğinin dile getirilmesi yabancıyı alıma yöneltmeliyken tersi oldu. Yabancı yatırımcılar belki faizde söylendiği gibi bir indirime gidilmesini beklemiyor. Ama söz
konusu açıklama yüzünden kurun tırmanacağı endişesinin çıkışa yol açmış olabileceği belirtiliyor.

Tüm yazılarını göster