2000’li yılların başında bankacılık reformu başladığında amaç hem sistemi güçlendirmek hem de büyütmekti. Nitekim 2020 yılına kadar sistem büyümeye devam etti. Ancak son birkaç yıl da aksi yönde gelişmeler var. Türk bankacılık sistemi son dönemde ölçek sorunu yaşamaya başladı.
Nominal rakamlar yanıltıcı olabileceği için bankacılıktaki gelişimi görmek için en iyi yöntem, sistemdeki büyüklükleri ekonominin büyüklüğü ile karşılaştırmaktır. Tabloda yıllar itibariyle kredilerin, mevduatların ve aktif büyüklüğünün ülkenin gayrisafi yurtiçi hasılasına oranları var.
Buna göre 2003 yılında yüzde 53 olan aktiflerin GSYH’ya oranı 2021’de yüzde 127’ye kadar yükselmiş ancak geçen yıl sert bir düşüşle yüzde 96’a inmiş. Yani yaklaşık 10 yıl önceki seviyeye geri dönmüş. Yine 2003 yılında yüzde 14 olan kredilerin GSYH’ya oranı 2020 itibariyle yüzde 72’ye kadar yükselmiş ancak ondan sonra düşmeye başlamış. 2022 sonu itibariyle ile yüzde 55 ile 10 yıl önceki seviyeye inmiş. Aynı eğilimi mevduatlarda da görmek mümkün. Mevduatlar da 2003’teki yüzde 33’ten 2021’de yüzde 73’e kadar tırmanmış ama geçen yıl 14 puanlık bir düşüş ile yüzde 59 olmuş.
Yani Türkiye 2022 yılında bankacılık sistemini küçültmüş. Oysa bizim iddiamız sistemin derinliğini artırmak ve böylece sağlıklı büyümenin ön koşullarından birini gerçekleştirmekti.
Bunun için 2001’de uygulamaya giren “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” çerçevesinde önemli adımlar atılmıştı. Bankacılık sisteminin genişlemesi ve sermaye yeterliliğinin güçlendirilmesi için yasal ve düzenleyici düzenlemeler yapılmıştı. Bankalar yenilikçi ürünler ve hizmetler sunmaya teşvik edilmişti; hizmet kalitesi arttırılmıştı. Sistem dijitalleşme trendlerini takip ederek daha verimli bir yapıya kavuşmaya başlamıştı.
Özellikle, mobil bankacılık, internet bankacılığı, dijital para transferi ve benzeri hizmetlerin sunulması ile bankaların müşterilerine daha hızlı ve kolay bir şekilde hizmet vermesi sağlanmıştı. Krizde itibar ve sermaye kaybına uğrayan sektöre yeni yatırımlar çekilmişti. Sermaye enjeksiyonu yapılmıştı. Bu adımların etkisiyle 2008 küresel krizinde birçok ülkede bankalar ağır hasarlar alırken Türkiye’deki bankalar krizden fazla etkilenmedi.
Türkiye ekonomisi son yıllarda birçok sorunu ardı ardına yaşıyor. Özellikle 2018 yılından bu yana yaşanan uluslararası jeopolitik, ekonomik dalgalanmalar, TL’deki sert değer kaybı, enflasyondaki artış bankacılık sistemini de olumsuz etkilemektedir. 2001 sonrası büyümeye rağmen Türk bankacılık sektörü dünya ölçeğinde hala küçüktür, hala sığdır. Bu sığlıkla dünyada rekabet etmek mümkün değildir. Son bir yılda ana büyüklüklerin bu kadar sert daralması sadece Türk bankacılık sisteminin büyüme potansiyelini sınırlandırmakla kalmıyor aynı zamanda ekonominin büyümesinin önünde önemli engellerden biri haline gelmektedir.
Oysa bankacılık önemlidir. Finansal ve ekonomik istikrarın sağlanmasında kritik rol oynarlar. Bu sistem ne kadar derinleşirse, ürün çeşitliliği ne kadar artarsa ülkedeki ekonomik ve finansal istikrar o ölçüde güçlü olacaktır.