Bir yeri yaparken diğer yeri bozmamak gerekir

Zafer Özcivan

Ekonomist-Yazar

zozcivan@hotmail.com

T.C. Merkez Bankası Para Politikaları Kurulu’nun (PPK) temmuz ayı toplantısında haftalık politika faiz oranı beklediğimiz şekilde %50 oranında sabit tutuldu. Mayıs 2023 tarihinde yapılan son genel seçimlerle birlikte iş başına gelen Mehmet Şimşek yönetimi son derece büyük bir yanlıştan dönerek düşük faiz politikasından vazgeçip rasyonel politikalara dönüleceğini ilk demecinde vermişti ve aynen söylediği gibi Mayıs 2023’den Mayıs 2024’e kadar politika faizin %8,5’dan %50 seviyesine kadar yükseltti. Son üç aydan bu yana ise faiz sabit kaldı.

“Faiz sebep enflasyon neticedir” tezi baz alınarak 21 Eylül 2021’den sonra sürekli düşürülen politika faizleri ile birlikte döviz kurları ve enflasyon yükselişe geçmişti. Aslında iyi analiz edildiğinde” faiz sebep enflasyon neticedir” tezi doğrudur. Giydiğimiz gömlekte, kullandığımız bilgisayarda ve her türlü emtianın üretiminde kredi kullanılma olasılığı yüksektir ve bu kredinin bir maliyeti vardır. İşte o maliyet kredi faizidir ve ürün maliyetine zorunlu olarak yansır ve fiyatların yükselmesine neden olur. Bu da enflasyon olarak karşımıza çıkar.

Ancak ekonomi bir bilim dalıdır ve entegre çalışan bir sistemdir. Yani birtakım faktörler içerir ve bu faktörler birbiri ile birlikte çalışır. Örneğin faiz, döviz kur, enflasyon rakamlarından birine dokunduğunuz zaman diğeri tepki verecektir. Dolayısıyla bir takım farazi düşünceler değil, bilimin kabul ettiği gerçekler baz alınmak zorundadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde uygulanmayan, dünyada hiçbir bilim insanının kabul etmediği, dünyada hiçbir iktisat kitabında yazmayan bir sistem bizde yaklaşık 2,5-3 yıl gibi uzun süre devam edince bir takım ekonomik dengelerimiz bozuldu ve bunun sonuçlarına da vatandaş olarak hep birlikte katlanmaya devam ediyoruz.

Alım gücü sürekli düştü

Yaşadığımız düşük faiz döneminde artan döviz kurlarını önlemek için uygulanmaya başlanan Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemi Hazine’ye yaklaşık 900 milyar TL yük getirdi ve Merkez Bankası’nın 818 milyar TL zarar etmesine sebep oldu dönemde çeşitli eleştirilere sebep olan bu sisteme zorunlu olarak ihtiyaç duyuldu ve günümüzde de önemini kaybetti. Bozulan dengeler nedeniyle zengin iyice zengin, fakir ise iyice fakirleşti. Halkın büyük bir kısmı enflasyon altında ezildi, alım güçleri sürekli olarak düştü, hayat pahalılığı artarak devam etti.

Geldiğimiz noktada düşük faiz döneminin uzun süre devam etmesinden dolayı politika faizlerinin %50’ye kadar çıkmasına rağmen enflasyon bir türlü düşmedi. Enflasyonun düşmesi için politika faizleri ile enflasyon oranı birbirine çok yakın veya eşit olması gerekir. Çünkü her tasarruf sahibi birikimini enflasyondan korumak, hatta daha fazla kazanmak için kendisine en uygun finans enstrümanını kullanacaktır. Ülkemizde maalesef döviz kurları ile enflasyon oranı paralel seyrettiği için tasarrufçu doğal olarak yüksek enflasyon döneminde dövize yönelecektir. Yerli ve milli paramız olan TL’ye talep artışı yapmak zorundayız. Bu da ancak enflasyonun düşürülmesi ile mümkün olacaktır.

Yüksek kredi maliyetleri işletmeleri zorluyor

Son açıklanan orta vadeli planda enflasyonun yılın ikinci yarısında düşe eğilimine gireceği ve yıl sonunu %38-42 aralığında kapatacağı öngörülmüştü. Hakikaten Haziran ayı enflasyonu Mayıs’tan yaklaşık beş puan düşük çıktı. Ancak haziran sonunda yüksek oranlı yapılan elektrik ve akaryakıt zamları haziran enflasyonuna dahil edilmedi ve Temmuz ayına kaldı. Söz ettiğim iki ürüne yapılan zammın iğneden ipliğe tüm ürünlerin fiyatını arttıracağını unutmamamız gerekir. Ayrıca bütçe açığımız ve kısa vadeli borçlarımızı düşündüğümüzde enflasyonun baz etkisiyle de olsa düşmesi son derece zor gözüküyor.

Eğer orta vadeli planda belirtildiği gibi düşme eğilimi devam ederse eylül ekim aylarında enflasyon ve politika faiz oranı birbirine yaklaşacak ve faizler düşürülmeye başlanacaktır. Çünkü günümüzde %50 seviyelerine gelen politika faizinin üretim işletmelerine olan yansıması %60 civarındadır ve çok yüksek kredi maliyetidir. Bu oran üretim maliyetlerine ve fiyatlara da yansıyacağından enflasyonu körüklemekte, üretim işletmeleri kredi kullanmaktan kaçınmakta ve bu da işletmelerin küçülmeye gitmesine, işçi çıkarmalarına ve de en önemlisi üretim düşüklüğüne yol açmaktadır. İşin daha da önemlisi işsizlik oranı yükselmekte konkordato ve iflas durumları ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla enflasyonun bir an önce düşürülerek kredi faizlerinin de makul seviyeye getirilmesi elzemdir. Ancak yukarıda bahsetmeye çalıştığım koşullar nedeniyle enflasyonun düşmesi zaman alabilir. Yılsonu için %50 oranı iyimser bir tahmin olacaktır.

Yaklaşık 85 milyar dolar açığımız bulunmakta

Enflasyonun düşmesi için ülkede üretim kaynaklarının en verimli kullanılması, yabancı yatırımcıların sabit sermaye yatırımı yapması için ekonomik güven endeksinin yüksek olması gerekir. Girişimcilerin önünü açmak, kredi maliyelerini düşürmek, üretim için gereken destekleri vermek son derece önemlidir. Üretim arttıkça ihracat da artacağından ülkeye döviz girdisi sağlanacak ve enflasyonun kontrol altına alınması kolaylaşacaktır. Ülkemizin gri listeden çıkması ve Moody's tarafından kredi notumuzun yükselmesi önemli bir gelişmedir. Çünkü yabancı yatırımcılar karar vermeden önce uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği ülke notuna bakmaktadır. Ancak şu konuyu da unutmamak gerekir. Mehmet Şimşek öncelikle Londra’daki yabancılara döviz kurlarının belirli bir süre sabit kalacağı sözünü vererek sıcak para girişinin hızlanmasına sebep olmuş olabilir. Bundan birkaç ay önce eksi bakiye veren merkez bankası döviz rezervlerimiz günümüzde swap dahil brüt 146 milyar dolara kadar yükselmiştir. Fakat gelen bu paranın büyük çoğunluğunun carry trade yöntemiyle geldiği yani bir müddet sonra geri gideceği söylenmektedir. Dolayısıyla yabancı sermaye girişimi gelip geçici değil sabit sermaye yatırımı, üretime yönelik olmalıdır.

Merkez Bankası döviz rezervlerimizin IMF kriterlerine göre en düşük miktarı, kısa vadeli borç tutarı kadar olmalıdır. Bizim şu andaki kısa vadeli dış borcumuz 230 milyar dolar civarında olduğuna göre yaklaşık 85 milyar dolar açığımız bulunmaktadır.

Bir diğer konu son birkaç aydan bu yana yatay seyreden döviz kurlarının ihracat işletmelerine negatif etkisidir. Üretim girdi maliyetleri sürekli ararken yani giderler yükselirken gelirlerin aynı kalması, ihracat rakamlarını azaltacak, üretim değerlerinin düşmesine neden olacaktır. Nitekim imalat sanayiinde düşüş PMI oranının son üç aydan beri düşük çıkması ile ispatlanmaktadır.

Sonuç olarak bir yeri yaparken diğer yeri bozmamak gerekir.

Tüm yazılarını göster