Bir yaz sahnesinin perdesi kapanırken

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ

Adam, elinde bir paketle koşuyordu. Sanırım paketi birisine yetiştirecekti. Paket, önemli bir paket olmalıydı. Ya da adam, yaptığı işi çok önemseyen birisi idi. Çünkü koşarken suratında öylesine ciddi bir ifade vardı ki… Bu nedenle elindeki paketi bir anda olimpiyat meşalesi gibi de gördüm. Yaşına ve giydiği kıyafete baktığımda eski bir atlet olmalı hükmüne vardım. Olimpiyat meşalesini taşıttıkları için eski şampiyonlardandır diye düşündüm. Bir süre sonra geri döndü ve yanımdan yine hızla geçti. Paketi teslim etmiştir dedim kendi kendime. Ama hayır, paket yine elinde idi. Aynı adamı bir hafta süresince aynı şekilde gördüm. Yine aynı paketle. Paket, şeffaf bir plastik torba içinde orta boy bir zarftı. Fiziğinden ve davranışından sezinlediğim kadarıyla adam, yabancı idi. O kadar kararlı bir şekilde ve hızlı koşuyordu ki, durup konuşmak, tanışmak kısmet olmadı. Onun için tahminlerimle yetindim. Sanırım tatile gelmişti. Sabah sporunu yaparken değerli şeylerini yanına alıyordu; onları plastik torba içinde taşıyordu. Değerli şeyler de kişiden kişiye farklı oluyor. Belki zarfın içinde pasaportu, kredi kartları, paraları vardı. Belki de eski sevgililerinin, karısının, çocuklarının fotoğrafları…

Shakespeare, “Bütün dünya bir sahnedir. Ve bütün erkekler ve kadınlar sadece birer oyuncu; girerler, çıkarlar” demiş ya. İşte plastik torbalı adam, sabah yürüyüşlerimde karşılaştığım oyunculardan birisi idi. Yaz boyunca ben de sabahları yürüdüm, bu sahneye girdim ve çıktım. Bu sahne, dünya denen büyük sahnenin çok ufak bir parçası idi. Ve bu sahnede yaz boyunca çok değişik oyuncular ile karşılaştım.

Oyunculara geçmeden önce bu küçük sahneyi tanımlamak gerek. Kuzey Ege’de Midilli adası karşısında küçük bir koy düşünün. Sabahın ilk ışıkları ile yola düştüğünüzde doğanın tüm gece sizin için biriktirdiği kokuları da alıyorsunuz. Çünkü güneş ışığını gördükçe buharlaşan nem, beraberinde ot ve çiçek kokularını havaya taşıyor; sanki doğa, size erken kalkmanızın ödülünü sunuyor. Sahne ışıkları, hava koşullarına göre çeşitlemeler gösteriyor. Bazen arka plandaki Midilli adasını sisler arasında görünce sis için şiir yazan şairlere hak veriyordunuz. Anlayacağınız, sahne kokulu, renkli ve çok değişkendi.

Sahnenin oyuncularına gelince kadro çok değişik ve renkli idi. Kimler yoktu ki. Örneğin, plastik torbalı adam gibi her sabah ciddi ciddi koşanlar, ya da aheste aheste yürüyenler; kimi yerli, kimi yabancı; kimi erkek, kimi kadın. Kimi yaşlı, kimi daha uykusunu almadan babasına, annesine heveslenip onlarla yürüyen çocuklar. Örneğin, bir sabah hızla yanımdan geçen kadın koşucu, sanırım altmışlı yaşlarında idi. Koyun öbür ucuna koşup geri döndüğünde onu bekleyen iki erkeğin yanına katılmıştı. Büyük bir ihtimalle ikisinden biri eşi olmalı idi. Shakespeare’in sahnesinde biraz da rol yapayım dedim. “Günaydın; hanımefendinin eşi kim?” diye ciddi bir ifade ile sordum. Bu sorum karşısında üçü de şaşırdı. Erkeklerden birisi “Benim” dedi. Ama yüzünde “Eşi olmasına ben eşiyim de, siz niye soruyorsunuz?” ifadesi vardı. Bunun üzerine gülümseyerek “Hanımefendi ne kadar hızlı koşuyor. Nasıl yakaladınız da evlendiniz?” dedim. Eş, soruyu sevmişti. ” O zaman ben de koşardım; öyle yakaladım ve evlendim” dedi; hep birlikte gülüştük.

Sabah sahnesindeki oyuncular arasında yürüyenler, çoğunlukta idi. Tek yürüyen, çift yürüyen, ya da yürüyüş kolu gibi kalabalık şekilde yürüyenler. Bir gün yürüyüş dönüşü bir çifte rastladım. Onlar otelden yürümeye çıkmışlardı. Adamın elinde ucu boş bir zincir sallanıyordu. Derken köşeden bir köpek göründü. Belli ki daha önce başka bir köpeğin attığı ıslak imzayı koklayıp analiz ederken sahiplerinden geride kalmıştı. Yanlarından geçerken takılmak geçti içimden “Tam zincirin ucunda köpek yok, farkında mısınız?” diyecektim ki, köpek göründü” dedim. Sözümü ciddiye alıp “Tabi farkındaydık” demediler; gülüştük.

Grup halinde yürümeler genelde sesli oluyor. Çoğu kez de tek sesli. Grubun bir lideri, konuşan bir lideri oluyor. O lider konuşuyor, diğerleri dinliyor. Bir zamanlar bir pil reklamı görmüştüm. Pil takılı oyuncak bebek, ayağa kaldırınca konuşuyordu. Reklamda bir harabede bu oyuncak bebek bulunuyordu. Belli ki bebek yıllarını bu harabede yatarak geçirmişti. Bebeği bulup kaldırdıklarında bebek başlıyordu konuşmaya. Altta “Bizim pille hep konuşur” yazısı çıkıyordu. Bir gün bir grup gördüm. Kadın lider ortada yürüyor ve konuşuyordu. Dönüşte baktım, yürüyüşlerini bitirmişler, otelin deniz kenarındaki bir masasına oturmuşlardı. Ve kadının çenesi durmamıştı, reklâmdaki bebek gibi hâlâ konuşuyordu. O oyuncak bebekle aynı marka pili kullanıyor olmalı diye düşündüm.

Yaşamımız boyunca bu yaz sahnesi gibi birçok sahnede yer alırız oyuncu olarak. Önemli olan her sahnenin tadını çıkarmak, heyecanını yaşamak ve alınan her nefesin değerini bilmek.

Bir yaz daha geçti, geçiyor. Yaz perdesi kapanacak. Bu yaz sahnesinde yer alanlar şehirlerindeki sahnelerine dönecekler. Ben de yazılarıma dönüyorum. Bakalım önümüzdeki oyunlarda hangi senaryolar olacak…

Tüm yazılarını göster