Bir yanda felaket, bir yanda ekonomik yıkım...

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Kimi zaman bilimkurgu filmlere konu olmuştur, kimi zaman belgesel olarak işlenmiştir. Dünyayı yok edecek büyüklükte bir gök taşı gezegenimize doğru geliyor olsa ne yapardık? Geçmişte yapılabilecek hiçbir şey yoktu, zaten bu gök taşı belirlenemezdi bile. Bugün için belirlenebilir ama yapılabilecek pek bir şey yine yok. İnsanoğlu da harıl harıl böyle bir durumda dünyayı kurtarmak için ne yapılabileceği üstünde çalışıyor. O gök taşının yolunu değiştirmek başta olmak üzere bir dizi proje var, en azından zihinlerde.

Böylesine devasa bir gök taşı dünyaya çarptıktan sonra artık çok geç. O yüzden önlem alınacaksa öncesinde alınmak zorunda.

Bizim gök taşımız ise deprem. “Acaba olur mu” diye düşünmemize de gerek yok; alttan sürekli vuracağını da biliyoruz. Uzaydan gelecek bir gök taşının dünyaya çarpması bile önlenebilir ama alttan gelecek depremi önleme şansı yok.

Ama önlem almak mümkün. Gök taşı ile deprem arasındaki temel fark bu zaten.
Biz bunu yapmadık, önlem almadık, yıllar boyunca hem de. Tam aksine, depremin yaratacağı tahribatı daha da büyütecek adımlar attık...

Bir kesimimiz çaldı, çırptı; para için her şeyi yaptı, vatandaş biraz bilmediği için, biraz ucuz bulduğu için bu konutlarda oturmak zorunda kaldı.

Yönetici kesimimiz ise oy alabilmek uğruna bu çok katlı mezarlara izin verdi, başta vermediyse de sonra “Gel barışalım” diye aff etti. Üstelik bir de “barışma parası” aldı.

Ya sonrası?

Hadi önlem almadık, hiçbir adım atmadık. Bununla kalsa iyi! “Ya bu binalar yıkılırsa” diye düşünüp sonrası için de bir şey yapılmadığı ortaya çıktı.

Özellikle ordusuyla böylesine büyük ve örgütlü, düzenli bir insan gücüne sahip bir ülke olan Türkiye, bunu kullanamadı. Hiç lafı eveleyip gevelemenin gereği yok; kullanamadı.

Yetmedi!

Bu yüzyılda Türkiye’nin göbeğinde insanlar enkazda donarak öldü. Ölümün şanslısı olur mu, olur; yıkımda anında hayatını kaybedenler şanslıydı. Günlerce kurtarılmayı beklerken ya yaralandığı için ya soğuktan donarak hayatını kaybedenler oldu. Yetmedi, dahası var!

Havanın böylesine soğuk olduğu bir mevsimde sokakta kalan binlerce vatandaşa başını sokacak bir çadır sağlanamadı. “Herkes çadırlara yerleştirildi” denildiğinde bile bölgeden bu konuda istek yağıyordu.

Bitti mi, hayır!

Anlayabilen var mı, koskoca Türkiye Cumhuriyeti bölgenin tuvalet ihtiyacını gideremedi.

Enkazdan çıkarılan ve kimliği haliyle bilinemeyen bebeklere, çocuklara gereği gibi sahip çıkılamadı.

Deprem bölgesinde en sağlam olması gereken binaların başında gelen hastaneler yıkıldı, görevliler yaralıları ne yapacağını, nereye götüreceğini bilemez duruma geldi.

Duvarlarına el girecek kadar açılmış olan binalar için “Oturmaya elverişlidir” raporu veren sözüm ona yetkililer çıktı.

Ne oldu; önceki günkü depremde onlar da yıkıldı.

Dahası da var!

Şimdi de yeni konut yapmak için mart ayı başında temel atılacağı söylenmeye başlandı. Yer bilimciler ısrarla bu artçı depremlerin en az iki üç ay daha süreceğini ve bu dönemde çok iyi zemin etüdü yapılmadan inşaata başlanmaması gerektiğini söylüyor. Ama dinleyen kim; bu yıkımın etkisini atılan temellerle hafifl etip sandığa öyle gideceğiz; belli ki amaç bu. Yani bunca felaket gelişmenin üstüne yine yalnızca oy amaçlı bir adım.

Türk halkı tek yürek oldu; deprem bölgesine bir ara ihtiyaçtan çok malzeme yağdı. Ama öyle bir koordinasyonsuzluk vardı ki dağıtımda çok büyük sorunlar yaşandı. Bu nasıl bu kadar zor olabilir!
Ve tabii ki yurtları kullanma gerekçesiyle üniversitelerin uzaktan eğitim adı altında kapatılması.
Doğrusu iyi yapılan bir icraat bulmaya çalışıyorum ama bulamıyorum. Umarım vardır da ben göremiyorum.

Ekonomik yıkım ve enflasyon tehlikesinin henüz pek farkında değiliz

Hani bir kaza geçirirsiniz de olayın sıcaklığıyla herhangi bir yerinizdeki kesik ya da yarayı o an pek fark etmezsiniz ya, biz de şimdi depremin yol açtığı felaket yüzünden aslında yaşadığımız ve özellikle gelecek günlerde daha yoğun yaşayacağımız ekonomik yıkımın ve enfl asyonun pek de farkında değiliz.

Bu felaketin Türkiye ekonomisine çok büyük bir yükü olacak. Çeşitli hesaplar yapılıyor bu maliyetle ilgili. Kesin bir tutar belirtmek mümkün değilse de on milyarlarca dolarlık bir yükle karşı karşıya olunduğu ortada.

Bir de vatandaş bazında yaşanacak yük var. Ocak ayında bile tahminlerin çok üstünde gelen fiyat artışının depremle birlikte daha da hız kazanması hiç şaşırtıcı olmayacak.

Zaten büyük bir geçim zorluğu yaşayan geniş kitleler bu zorluğu daha yoğun hissedecek. Ek zam olasılığı bu koşullarda gündemden muhtemelen çıkacak.

Ek bütçe yapılması kaçınılmaz olacak. Belki yeni vergiler getirilecek ya da mevcut vergilerde oranlar artırılacak. Çünkü kamunun bir cepten diğer cebe aktardığı kağıt üstündeki yardımlarla bu eksiği gidermek mümkün olmayacak.

Bu sıraladıklarım, bugünkü tablo!

Yer bilimci değerli hocalarımız, yaşanan bu depremlerin tetiklemesiyle başka faylarda da depremler oluşabileceği konusunda ısrarla uyarıda bulunuyor. Öncelikle söylenen Osmaniye ve Ceyhan. Ceyhan da Adana demek. İstanbul’u hiç düşünemiyoruz bile, düşünmek istemiyoruz.

Üstelik insanlar öylesine bir ekonomik çaresizlik sarmalında ki, bir depremde başlarına yıkılacağını bile bile o binalarda oturmaya devam ediyor. Bu korkunç bir çaresizlik, korkunç...

Tüm yazılarını göster