Tekrar dile getirmekte bir sorun olmasa gerek: Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik sorunları salt para politikası ve birkaç süslü “yapacağız, edeceğiz” cümleleri ile çözmek mümkün değil.
“Çılgın kredi genişlemesi-enflasyonun altında faiz politikası- aktif rasyosu gibi piyasa dışı zorlamalar-kura baskıyı döviz rezervini eriterek göğüslemeye çalışmak” ihracatın ve turizm gelirlerinin azaldığı bir dönemde ithalatı yükseltti ve büyümüyorken cari açığımızı yükseltmeyi başardık. Bu ilk kez oldu. Bu politikanın sürdürülemez olduğu iyice belirginleşince kur tutulmaz hale geldi, beraberinde enflasyon da yükseldi.
Derin bir ekonomik krize sürüklenmemek için bu sefer faizi belirgin biçimde yükselttik, yarım yamalak da olsa denge bozucu politikaları uygulamayacağımıza söz verdik –mesela aktif rasyosu geri alındı-, kamu bankaları ve özel bankalar kredi musluğunu kestiler. Tam ters yöne savrulduk.
Ama dikkat ederseniz şu anda sadece para politikası devrede. Brezilya’nın risk primi (CDS’i) 155, Meksika’nın 83, Endonezya’nın 63, Kore’nin ise 42 baz puan. Para otoritesi birkaç doğru iş yapınca risk primimiz düşü. Mayıs ortasında 644 düzeyindeydi, şimdi 305 düzeyinde. Yani, düşmüş hali de yüksek.
Anlaşılması gereken önemli nokta şu: Risk primini kalıcı biçimde 100’ün altına indirecek bir ekonomi programı uygulamadıkça bir uçtan öteki uca salınmaları tekrar gözleriz. Döviz kuruna (daha doğrusu liraya karşı) sürekli atakların yaşandığı ve bu atakları önlemek içim keskin biçimde faiz artırılmak zorunda kalındığı bir dünyadan döviz kuruna bu tür atakların gelmeyeceği bir dünyaya geçmek mümkün. Yukarıda şu andaki CDS primlerini verdiğim ülkelerin hepsi de zamanla büyük kriz yaşamış ülkeler. Başını belaya sokmakta Arjantin kadar olmasa da oldukça mahir olan Brezilya bir tarafa bırakılırsa, diğerleri önemli mesafe aldılar.
Biz de yapabiliriz. Açık ki yaşanan pandemi işi zorlaştırıyor. Ama bu zorluğu aşmak mümkün. İronik olarak işimizi kolaylaştırabilecek bir ekonomi dışı olgu var. Kurumsal yapımızı o kadar aşındırdık ki, bu yapıyı onarıcı her inandırıcı adım olumlu algılanacaktır. En başta da hukuk sistemimizi güvenilir bir sisteme dönüştürmek Türkiye’ye ilişkin risk algılamasını önemli ölçüde azaltacaktır. Özünde çok zor bir iş olmasa gerek. Ama o meşhur sözün - “burası Türkiye kardeşim” in - hatırlattığı gibi bu coğrafyada kolay ne yazık ki çok zor bir hüviyete bürünüyor.