Bir reklam yasağı ve kıvırmak

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ

Oynayan doktor olayı

Geçen hafta arkadaş gruplarımın birinden bir video gelmişti. Kırmızılı bir kadın roman havası ile oynuyordu. Fazla dikkatimi çekmemişti. Ancak video sosyal medyada viral olunca bu kez dikkatle izledim. Kırmızılı Kadın, televizyondaki bir sabah programına konuk olmuştu. O tür programlarda zaten herkes bir şekilde oynuyordu; ama bu olayın gerçekten olay olmasının nedeni ne idi? Çünkü dans eden kadın bir doktordu. Hem de kalp ve damar cerrahisi konusunda uzman bir doktor. Türk Tabipleri Birliği (TTB), söz konusu doktorun “Tıbbi deontoloji ve hekimlik meslek etiği kuralları ışığında disiplin işlemleri yönünden değerlendirilmesini” İstanbul Tabip Odası’ndan isteyince olay daha da büyüdü.

Türk Tabipleri Birliği, “Programın olduğu gün TTB'ye birtakım şikâyetlerde bulunuldu; alınan şikâyetlerin nedeninin, hekimin dans etmesiyle ilgili olmadığı; programın söz konusu doktorun reklamına dönüştürülmesi olduğunu” belirtti. Çünkü söz konusu programın sunucusu “Çıkın çıkın gidin Banu Hocam’a. Bu doktora da gidilir yani. Varisiniz marisiniz, kılcal damarınız; her şeyi halletsin” demişti.

Olaydan haberdar olanlar arasında kamuoyunda iki tip tepki görüldü. Birincisi, Türk Tabipleri Birliği’nin incelemesine tepki geldi, “Canım ne güzel oynamış kadın. Doktor olması mı suç?" dendi. Diğer tepki ise “Bir doktora öyle oynamak, kıvırmak yakışmıyor” diye doğrudan doktorun oynamasına geldi. Meslek ve etik değerler söz konusu olduğu için konuyu araştırıp değerlendirmek istedim.

Türk Tabipleri Birliği haklı mı?

Önce, Türk Tabipleri Birliği’nin ifadesinde yer alan “Deontoloji” sözcüğünü merak edenlerin merakını gidereyim. Deontoloji “(Deontology) sözcüğünün kaynağı Yunanca. Görev anlamına gelen (deon) ve bilim anlamına gelen (logos) sözcüklerinden oluşmuş. Deontoloji, bir mesleği icra ederken uyulması gereken ahlâki değer ve etik kuralları inceleyen bilim dalıdır.

Hekim ve diş hekimlerinin, deontoloji bakımından uymak zorunda oldukları kural ve esasları gösteren, bir resmi tüzük mevcut (Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi) . Bu tüzüğün 8. maddesinde “Tabiplik ve diş tabipliği mesleklerine ve tedavi müesseselerine, ticari bir veçhe (yön) verilemez. Tabip ve diş tabibi, yapacağı yayınlarda tababet mesleğinin şerefini üstün tutmaya mecbur olup, her ne suretle olursa olsun, yazılarında kendi reklamını yapamaz” deniyor. Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 28. maddesine göre de “yazılı ve sözlü̈ vasıtalarla reklam yapılmasını önlemek” görevi de Türk Tabipleri Birliği’ne verilmiş. 

Sonuç olarak, söz konusu olayda Türk Tabipleri Birliği, mevcut yasal düzenlemeler gereği inceleme başlatmakta haklı. Ama işin kaynağına, yani yasaya ve yasaklamaya bakmak gerek.

Elizabeth Blackwell olayı

Tıbbi alanda reklam yasağı eskilere  dayanıyor. Ve bu reklam yasağı da en çok kadın doktorlara zarar vermiş. Elizabeth Blackwell’in ilginç bir hayat hikâyesi var.  Elizabeth Blackwell, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk kadın doktor. Elizabeth, Birleşik Krallık’ta doğmuş. Babasının şeker fabrikası bir yangında yok olunca 11 yaşında A.B.D’ye göçmüşler. Ailesi Amerika’daki kölelik karşıtı harekete ( abolitionist) katılmış. Aile, yemek masalarında kölelik, kadın hakları ve çocuk işçiler konularının tartışıldığı bir liberal aile imiş. Onyedi yaşındayken babalarını kaybedince mali güçlükle karşılaşmışlar. Üç kızkardeş, Anna, Marian ve Elizabeth, genç kızlar için bir okul (The Cincinnati English and French Academy for Young Ladies) açmışlar; bir süre geçimlerini böyle sağlamışlar. Ancak Unitarian Kilisesi’ne katılınca Cincinnati muhafazakârlarının tepkisini çekmişler. Öğrencilerinin çoğunu bu nedenle kaybedince okulu kapatmak zorunda kalmışlar. Bunun üzerine Elizabeth Blackwell önce özel öğretmen, sonra da çeşitli okullarda öğretmen olarak çalışmış.

Elizabeth, ölen çok yakın bir kız arkadaşını bir kadın doktorun kurtarabileceğine inanıyormuş. Bu yüzden doktor olmayı kafasına koymuş. Tıp okullarının ücretlerini karşılayabilmek için değişik eyaletlerde öğretmenlik yapmış, para biriktirmiş. Şansı yaver gitmiş ve eskiden doktor olarak çalışmış bir din adamı, Papaz John Dickson ile tanışmış.  Bu papaz onu tıp eğitimi konusunda çok cesaretlendirilmiş ve yardımcı olmuş. Elizabeth, tıp kitapları okuyarak, doktor muayenehanelerinde yardımcılık yaparak kendisini yetiştirmeye çalışmış.

Elizabeth’in tıp okuluna girişi de hayli ilginç olmuş. O ana kadar tıp okullarında sadece erkek öğrenci varmış. Syracuse’deki tıp okuluna (Geneva Medical College) başvurduğunda öğrenci kabulüne bakan dekan ve ilgili öğretim üyeleri bu özel durum karşısında karar verememişler. Konuyu 150 erkek tıp öğrencisinin oyuna sunmuşlar. Koydukları koşul da şu imiş: Eğer bir öğrenci bile itiraz ederse Elizabeth’in okula girişi ret edilecek. Ama bir mucize gerçekleşmiş ve 150 erkek öğrencinin oybirliği ile Elizabeth’in okula girişi kabul edilmiş.

Elizabeth Blackwell 1849 yılında A.B.D’nin ilk kadın doktoru olarak mezun olmuş. Ama New York civarında başvurduğu bütün sağlık kuruluşlarının hiçbirine kadın olduğu için kabul edilmemiş. O da kendi muayenehanesini açmağa karar vermiş. O dönem hiçbir tıp eğitimi olmayan, ama sadece kürtaj yapan kadınlara “Kadın Hekim” (Woman physician) denirmiş. Bunun getirdiği önyargı ile New York’ta ona kiralık oda bile vermemişler. Sonunda bir kadın ev sahibinden çok fahiş fiyatla bir oda kiralamış. Ama ev sahibi ona hep şüphe ile, kürtajcı kaygısı ile bakmış. Hatta gelen hastaları geri çevirdiği bile olmuş. Elizabeth, etik görünmeyeceğim kaygısı ile kendi reklamını yapamamış. Hasta sayısı kısıtlı kalmış. Kazandığı para ancak kömür ve yiyecek almasına yetiyormuş.

Sonunda Elizabeth Blackwell çok yaratıcı bir pazarlama yolu bulmuş. Bir kilisenin bodrum katında “Hayatın Kanunlarına Dair” diye bir dizi konferanslar vermeğe başlamış. Bu konferanslarda sağlık felsefesini anlatmış: Sağlık ve mutluluğa ancak vücut, zihin ve ruh üçlüsünün ihtiyaçları karşılandığında ulaşılabilir. Temiz hava, iyi yiyecek ve entelektüel uyartılar gibi tavsiyelerin yanında o devre göre radikal olan görüşlerini de anlatmış: Kızlar vücutlarını öğrenmeli ve aktif oyunlarda yer almalılar. Bu konferanslara katılanlar onun bir canavar değil, bilgi sahibi, meraklı bir doktor olduğunu görmüşler. Reklam yapması yasak olan Doktor Elizabeth Blackwell hastalarını böylece, konferanslarına katılanlar arasından bulmuş.

Batıdan örnek

Doktorların reklam yasağı batıda Victoria zamanından kalma. Amerikan Tıp Birliği(American Medical Association) orijinal etik kurallarını 1847 yılında yayınlamış. “Kişisel reklam, son derece ayıplanacak ve mesleğin haysiyetine yapılacak aşağılayıcı bir hareket” olarak tanımlanmış. “İyi doktor, kendi bulunduğu toplulukta ününü kazanır” diye hüküm vermişler.  İngiltere’deki Tıbbi Yasa (Medical Act) reklamı net olarak yasaklamamış. Ama reklam doktorlar arasında uygun olmayan bir davranış olarak görülmüş. Bu yasaklar 1977 yılına kadar sürmüş. Amerikan Tıp Birliği, kuralları değiştirerek doktorların bazı reklamlarına izin vermiş. Ve Federal Ticaret Komisyonu, Amerikan Tıp Birliği’nin doktorların reklam yapmasına engel olamayacağı kararını almış. İngiltere’de ise Genel Tıp Konseyi (General Medical Council) reklam politikasını ancak 1990 yılında gevşetmiş.

Reklam yasağı kalkmalı mı?

Doktorlara reklam yasağı konusunda ülkemizde de köklü bir değişime ihtiyaç var. Yasa ve düzenlemeler mevcut haliyle gerçekçi değil. Örneğin,“Tabiplik ve diş tabipliği mesleklerine ve tedavi müesseselerine, ticari bir veçhe(yön) verilemez” hükmü ne kadar mantıklı? Doktor, hastaya bedava mı bakıyor? Eğer bir hizmet veya mal para karşılığı satın alınıyorsa orada ticaret var demektir. Ticaret de ayıplanacak, “aşağılayıcı” bir faaliyet değildir. Yeter ki, taraflar birbirlerini kandırmasın, ticaret dürüst olsun.

Herkesin ticaretini tanıtma, reklamını yapma hakkı da vardır. Reklamcılığın da etik kuralları bulunmaktadır. Bunu sağlayacak yasalar da mevcuttur. Eğer yasaklar olursa, bu kez kişiler tanıtım ve reklam için daha değişik yollara başvuruyorlar. Her doktor ille bir “Sabahın Sultanı”, “Öğlenin Hatunu” veya “Akşamın Kraliçesi” gibi programlar bulup çıkıp oynasın mı? Ayrıca bu bir yetenek meselesi, herkes Doktor Banu kadar güzel de oynayamaz. Onun için bırakalım her doktor reklamını kendi seçeneğine göre serbestçe yapsın. Ama ilgili kurumlar bu reklamları etik açısından sıkı denetlesin.

Çeşitli kıvırmalar

Son olarak da Doktor Banu’nun oynamasına, “kıvırmasına” gösterilen tepki konusuna değinmek isterim. Dr. Banu, bence Dr Elizabeth Blackwell felsefesini uyguluyor. Vücudunun, zihninin ve ruhunun ihtiyaçlarına cevap veriyor, oynuyor ve kıvırmasını vücudu ile dürüstçe yapıyor. Bence bu masum bir hareket. Bir de kıvırmayı kendi etki alanlarında yapanlar var. Örneğin, zamları “fiyat güncellemesi” diye yutturmaya kalkan yetkililer; bir yerlere yaranma uğruna, ekranlarda hukuksuzluğu savunmak için bin dereden bin su getiren hukukçular, hatta koskoca hukuk profesörleri; bir zaman işbirliği yaptıkları, adeta taptıkları birini, şimdi yerin dibine batıran, icat etikleri milatla kendilerini aklamaya çalışan siyasetçiler. Üstelik bu tip kıvırmalar çirkin, ve de ülke için zararlı.

Sonuç

İnsanların işlerini güle oynaya yapması, enerjik olması, hareketli olması ayıp değil. Keşke herkes gülebilse ve oynayabilse. Yeter ki kişiler işlerini düzgün yapsınlar, dürüstçe yapsınlar; kıvırmasınlar…

Tüm yazılarını göster